AYGÜL KONAR

“AİLE YAPISININ BOZULMASI BAMBAŞKA TOPLUMSAL VE KÜRESEL SORUNLARA YOL AÇABİLİR”

Açıklamasına, “İnsanlık tarihinde görülen bütün kadim din ve geleneklerde kutsal olan ve toplumun temelini oluşturan aile, insan fıtratının/yaratılışının gereği olmakla birlikte, neslin devamının zorunlu şartıdır” diyerek, başlayan Köseler, şunları söyledi: “Aile; sağlıklı bir toplumun en temel yapı taşıdır. Aile yapısının bozulması bambaşka toplumsal ve küresel sorunlara yol açabilecek en önemli sorunlardan birisidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ‘Ailenin korunması ve çocuk hakları’ başlıklı 41/1. Maddesinde, ‘Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.’ denmek suretiyle ‘Aile Kurumu’ anayasal teminat altına alınmıştır. 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanunun 1. maddesinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevi ‘İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur.’ şeklinde başkanlığın görevi açıklanmıştır. İslam dini, insanın canını, aklını, dinini, malını ve neslini korumayı esas edinmiş ve bu temel hakların teminat altına alınması için inananlarına gerekli emir ve yasakları belirlemiştir. %99’u Müslüman olan bir ülkede toplumsal bozulmalara karşı İslam’ın emir ve yasaklarının hatırlatılması son derece doğaldır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasa ve Yasalar tarafından kendisine verilen görev kapsamında toplumu İslam Dininin emir ve yasakları hakkında aydınlatmıştır. Anayasal bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kanun tarafından kendisine verilen görevi yerine getirmesi ve bu çerçevede dinin hükümlerini hatırlatmasının nefret söylemi olarak, algılanması ve bu açıklamaya karşı açıklama yapılırken %99’u Müslüman olan bir memlekette, bu inanca sahip olan vatandaşların inancını aşağılayan, inananları rencide eden söylemlerde bulunulması kabul edilemez.” 

“İKTİDARIN 18 YILDIR YÜRÜTTÜĞÜ POLİTİKALARI MİLLİ/MANEVİ VE TOPLUMSAL DEĞERLERİMİZE GÖRE GÖZDEN GEÇİRMESİ TARİHİ SORUMLULUĞUDUR”

Ahmet Köseler sözlerine şöyle devam etti: “Bu söylem, toplumumuzun manevi atmosferinin yükseldiği, birlik/beraberlik ve dayanışma ruhunun ön plana çıktığı mübarek Ramazan Ayı’nda olduğumuz bir dönemde, vicdanları yaralayacağı gibi, Uluslararası anlaşmalar, Anayasa ve yasalarla teminat altına alınmış olan ‘Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü ile din veya inancını açıklama özgürlüğü’ne de bir saldırı niteliğindedir. Öte yandan, yaşanan bu tartışmaların, iktidarın 18 yıldır Aile ve Sosyal Politikalar alanında yürüttüğü siyasetin ve başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, AB müktesebatı çerçevesinde, toplumumuzun bin yıllık tarihine, inancına ve geleneklerine aykırı olan birçok yasal düzenlemenin hiçbir süzgeçten geçirilmeden ve tartışılmadan kabul edilmesinin bir neticesi olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle, iktidarın Diyanet İşleri Başkanımıza sahip çıkarken, 18 yıldır yürüttüğü politikaları milli/manevi ve toplumsal değerlerimize göre gözden geçirmesi tarihi sorumluluğudur. Aksi takdirde tarih önünde bu sorunun müsebbibi olarak yargılanmaktan kurtulamayacaktır.”

İSLAM’IN EVRENSEL AHLAKİ İLKELERİNİ BİR HUTBE VESİLESİYLE HATIRLATMAK ASLA NEFRET SUÇU OLARAK DEĞERLENDİRİLEMEZ”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamayı paylaşan Köseler, şunlara yer verdi: “İslam bir bütündür ve gayesi bütün insanlığın iki cihan saadetidir. Ortaya koyduğu ilkeler, getirmiş olduğu emir ve yasaklar açık ve nettir. Bu ilke, emir ve yasakların hatırlatılması hem dini bir vecibedir hem de tarihi bir sorumluluğu yerine getirmektir. Dini bir vecibeyi yerine getirmek üzere aile hayatının kutsallığını, neslin muhafaza edilmesi gerektiğini ve İslam’ın evrensel ahlaki ilkelerini bir hutbe vesilesiyle hatırlatmak asla nefret suçu olarak değerlendirilemez. Mübarek Ramazan Ayı'nı idrak ettiğimiz ve insanlık alemi olarak büyük bir badireden geçtiğimiz bu zor zamanda, böyle yersiz ve faydasız münakaşalardan uzak durulmalıdır. Bu vesileyle, tüm halkımızın Ramazan Ayı’nı tebrik eder, hep birlikte içinde bulunduğumuz COVİD-19 salgınından kurtulmuş bir şekilde bayrama kavuşmamızı temenni ederim.”