Marmara ve Ege Baro Başkanları, diğer illerden gelen bazı Baro Başkanları ile geçen Cumartesi günü Çanakkale-Bozcaada’da toplandı. Edirne Barosu’nu temsilen Avukat Atalay Tutal’ın katıldığı toplantının ardından 21 baro başkan veya temsilcisinin imzası bulunan ortak bir bildirge yayınlandı. Toplantıya,  Ankara, İstanbul ve İzmir Baro Başkan veya temsilcilerinin de katıldığı belirtildi.



“Ülkemizin içinden geçtiği bu kritik günlerde, gerek Avukatlık Kanununun 76.maddesi, gerekse temel yurttaşlık görevi ve topluma karşı olan sorumluluğu gereği, Milli Mücadele’nin önsözünü oluşturan bir büyük destanın 100. yılında, bu destanın yazıldığı Çanakkale’de bazı hususları kamuoyu ile paylaşmayı gerekli görmüştür” denilerek başlayan ve 5 maddeden oluşan bildirge şöyle:

1) Ülkemiz, çok sıkıntılı günlerden geçmekte, hızla bir kardeş kavgasına ve bölünmeye, parçalanmaya, kaosa sürüklenmektedir. Emperyalist bir planlama içerisinde Anayasal sisteme, üniter devlete, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı sözde “özerklik” ilanlarıyla fiili, eylemli bir kalkışma ve ayaklanma söz konusudur.
2) Daha vahimi, Anayasa ve hukuk bizzat ülkeyi yönetenler tarafından askıya alınarak, yargı bağımsızlığı ve hukuk güvenliği yok edilmiş, hukuk devleti büyük yara almıştır.
3) Anayasa’ya bağlı kalacağına, hukukun üstünlüğünü gözeteceğine ant içmiş olan Cumhurbaşkanı, Anayasadan kaynaklanmayan yetkileri kullandığını, rejimin fiili olarak değiştirildiğini açıkça ikrar etmiştir. Oysa Anayasa’ya göre hiç kimse Anayasadan kaynaklanmayan bir yetkiyi kullanamaz. Her ne kadar Cumhurbaşkanının seçilme usulü değişmişse de, yetkilerinde yasal bir değişiklik olmamıştır. Bu durumda hukuki bir değişiklik olmadığı halde, fiili olarak Anayasanın değiştirildiği Anayasal sistemin uygulanmayacağı itiraf edilmiştir. Bu ciddi bir hukuksuzluktur. Meclis, Cumhuriyetin savcıları ve yargı bunun gereğini yapmalıdır.
4) Yurttaşların hak ve özgürlüklerinin güvencesi, koruyucusu ve kollayıcısı olan Avukatların elbette ki pek çok sorunu bulunmaktadır. Bu sorunlar esasen avukatların kişisel sorunu olmaktan çok, hukuk güvenliği bakımından yurttaşların sorunlarıdır. Bununla birlikte Devletin ve milletin varlığının, Cumhuriyetin büyük bir tehdit altında olduğu, hukukun askıya alındığı bir ortamda avukatlık mesleğine ilişkin sorunların çözümü mümkün görülmemektedir. Gerçekten hukukun ve hukuk devletinin, Anayasanın fiilen ortadan kaldırıldığı bir ortamda avukatların da görevlerini etkin bir biçimde yapmaları olanaksız hale gelmiştir.
5) Bu nedenlerle bu aşamada öncelikle;
Terörle kararlılıkla, ancak Devlet olmanın sorumluluğu ve hukuk sınırları içinde kalınarak mücadele edilmeli, bu mücadeleden taviz verilmemelidir. Emperyalizmin dayattığı terör ve bölünmeye karşı tarihi gerçeklerden ders çıkararak etkin bir tavır sergilenmelidir.
Yarın coşku ve gururla kutlayacağımız 30 Ağustos Zaferi, Türk milletinin, en güç dönemlerde farklılıklarını bir yana bırakarak birlik içinde neler yapabileceğini, azim ve kararlılığını gösteren çok önemli bir derstir.
Yurttaşlar arasında etnik, mezhepsel, bölgesel hiçbir ayrım gözetilmeksizin herkes için daha fazla demokrasi ve özgürlük talep edilmelidir.
Yaşanarak görülmektedir ki hukuk güvenliği herkes için bir gerekliliktir. Hiçbir gücün yargıya egemen olmasına izin verilmemelidir.
Ülkeyi yönetenlerin Anayasaya, hukuka, yargı denetimine, ülkenin bölünmez bütünlüğüne bağlı olarak hareket etmesi bir zorunluluktur.

Bu nedenle hızla hukuk devletinin temeli olan kuvvetler ayrılığına, yargı bağımsızlığına ve hukukun üstünlüğüne geri dönülmelidir. Bununla birlikte avukatların yargının kurucu unsuru ve hak arama özgürlüğünün güvencesi olduğu göz ardı edilmemelidir.

Bir zamanların hukuk tanımaz, bazı “kudretli” savcılarının ülkeyi kaçarak terk etmesi, özellikle elinde bulundurduğu yargısal yetkilerini başka güç odakları adına farklı amaçlarla kötüye kullanan tüm hâkim ve savcılar için bir ders olmalıdır.
Üniter devletten, misak-ı milli ile belirlenen sınırlardan, Anayasanın değiştirilemez ilk dört maddesi ile beliren Anayasal sistem ve ilkelerden, hukuk devleti ve demokratik rejimden, ülkenin bir karış toprağından hiçbir şekilde vazgeçilemez ve taviz verilemez.
Türkiye’yi kanlı bir boğazlaşmaya götürecek bir takım provokasyonlara karşı uyanık olunmalı, etnik veya mezhepsel ayrımlar reddedilmeli, kardeşlik ve birlikten uzaklaşılmamalı, milli birlik ve beraberliğe, hukukun üstünlüğüne sımsıkı sarılmalı, emperyalizme karşı bir bütün olunmalıdır.
Siyaset arenasında belirli bir seviye ve üslup muhafaza edilmeli, ülkenin ve ulusun çıkarları, cumhuriyet değerleri ortak payda ve yol gösterici olmalıdır.
Durumu kamuoyuna saygı ile sunarız.”