Son günlerde gerek ulusal basında gerekse de yerel basında kendisini polis, savcı, hakim diye tanıtarak vatandaşları dolandıran çete haberlerine çok sık rastlıyoruz. Bu haberleri her okuduğumuzda büyük olasılıkla “Bu ne salaklık?” diyoruz. Oysa dolandırılan vatandaşların profillerine bakıldığında her yaştan ve eğitim grubundan insan ile karşılaşıyoruz. Dolayısıyla bu dolandırıcılık olaylarının ve haberlerinin “salaklık” değerlendirmesinden daha fazla bir şey olduğunu söylemek durumundayız.

Ulusal basın ve televizyon haberlerinden tutalım yerel basına kadar çıkan onlarca habere, Emniyet Genel Müdürlüğü’nden cep telefonlarına gönderilen kısa mesajlara rağmen insanlar neden ve nasıl telefon aracılığıyla dolandırılıyorlar?

Belki birçoğumuz güldük dolandırılan insanlara. Hatta bu insanlardan bazıları da gülmüştür kendinden önce dolandırılanlara. İnsanlar binbir emek ve uğraşla kazandığı paraları telefonun ucundaki “ses”e alelacele teslim ediyorlar. Yarım saatlik bir telefon konuşmasının sonucunda zar zor biriktirilmiş üç beş kuruş, telefondaki o “ses”e kaptırılıyor. Toplum arasında telefondaki o “ses”in hipnoz ettiğini söyleyenler oluyor. Bazılarına göre bir nevi “sihirbaz”larla karşı karşıyayız.

Bu işin içinde ne sihirbazlık ne de aptallık var. Bu işin içinde güvensizlik ve korku var. İnsanlar yasaların kendisini yeterince koruyacağına güvenmiyorlar. Kendisinden para sızdıran bu “sihirbaz”lar ne ile korkutuyorlar bu insanları; savcıyız, polisiz, hakimiz diyerek…

Hiçbir suçla alakalı olmadıkları halde insanları suçlu olduklarına nasıl ikna ediyorlar? İnsanlar aslında ikna olmuyorlar. Sadece kendilerini devlet ve devleti temsil eden güçler karşısında aciz hissediyorlar. Hukukun değil gücün üstün olduğuna inanıyorlar. Sistem adına  gücü temsil edenlerin lafı bile akan suyu durdurmaya yetiyor. Yani dolandırıcılığın bu şekli, kriminal olmaktan çok toplumsaldır.

Türkiye’deki demokratik yapılanmanın ne kadar yüzeysel olduğunu, demokratik kültürün toplumsal dokulara ulaşmadığını, bu “sistem sihirbazları” net bir şekilde ortaya çıkarıyorlar. Sistem, demokratik ölçülerde derinleşmediği;  birey, devlet karşısında güçlenmediği, hatta güç kaybetmeye devam ettiği için korku üretmekte, dolayısıyla da toplumsal bellekteki korkulardan beslenen “sistem sihirbazları” insanları halen dolandırmaya devam etmektedir.

Kriminal olarak, polis mücadelesini yapacak, mahkemeler bu “sihirbaz”lara gerekli cezaları vermeye devam edecektir. Ancak, asıl olan bu “sihirbaz”ların üzerinde hareket ettikleri alanı daraltmaktır. Bu ise “daha çok polis, daha çok devlet” değil, “daha çok insan, daha çok özgürlük” ile olur.