HÜSEYİN ÜNSAL YÜCEL

Açıklamada, “Taklit, uyarlama olursa aslını yaşatır. Birebir taklit ise kopyadır, hele de kendine mal etme, aslına saygısızlıktır” diyen Billur Ocak, “Bocuk Gecesi, ritüelleriyle Keşan’ın Çamlıca köyünde geleneğin özünü koruyarak yüzlerce yıldır sürdürüle gelen bir gelenektir. 2004 yılından bu yana da yöreye gelen yerli yabancı turistin katılımıyla kendiliğinden bir etkinlik ve festival organizasyonu şeklini almıştır. 2012 yılında marka tescili alınmış olup, Bocuk Gecesi ismi altında etkinlik ve organizasyonla ilgili tüm hakları Çamlıca köy tüzel kişiliği tarafından koruma altına alınmıştır. Kendine has kültür envanteri, yöreye özgü geleneksel uygulamaları ve ritüel pratikleriyle Çamlıca Muhtarlığı ve Köy Tüzel Kişiliğince tescil edilmiş ve patenti alınmış bu organizasyon, Türkiye’de kış gelenekleri içinde somut olmayan kültürel bir miras olarak festival kimliği kazanmış ilk ve tek kış festivali organizasyonudur. Özgünlüğünü ise yörede Bocuk’un bir korku unsuru olduğuna inanılması ve onunla birlikte yaşlılarımızın o gecelerde anlattığı korku hikayeleriyle Bocuk dışında diğer kötücül unsurların da gecede kötü tesir edeceğine inanılmasıdır. Eğer gerekli önlemler alınmazsa, geleneksel yöntemler uygulanmazsa bu kötücüllerin bereketi kaçıracağına, kıtlık getireceğine ve hastalık yayacağına vb. her türlü karanlığa mahkûm edeceğine inanılır. Balkan geleneği olarak vurgu yapılmasında ki neden kış gündönümü törenleri içinde Balkan göçleriyle birbirleriyle etkileşime geçmiş apotropaik (kötülüğü uzaklaştıran) uygulamalarla taşıdığı benzerlikten ileri gelir. Bölgede son şeklini almasının üzerinden ise yine bir asır geçmiş ve belki de çok daha eskiye dayanmaktadır. Yörede geleneğin icracıları bu gecede kimi kez masallarla kimi kez de yakınlarının, atalarının başından geçen, tanık oldukları bir olay vurgusuyla farklı suret ve kimliklerde tarif ettikleri kötücülleri uzaklaştırmak için geleneksel yöntemlere başvurmuşlardır” ifadeleri kullanıldı.

Geleneğin zaman içinde bu yönde evrilerek özgün bir kimlik kazandığını ve 2002 yılında bölgeye misafir olarak gelen ziyaretçilerin ilgisini çekmesiyle birlikte 2004 yılından itibaren katılımcı sayısının giderek arttığı bir gelenek halini aldığını ifade eden Ocak, şunları söyledi: “Ziyaretçilerin sayıca çok olması ve beklentinin giderek artmasıyla köyde imece usulü ikramlıklar, hatıralık olarak hazırlanmış hediyelik eşyalar yerini bölge halkının yöresel pazarını kurmasına ve elde ettiği kazançla bir sonraki yıl için farklı ürünlerle yöresel üretimi desteklemesine olanak sağlamıştır. Gelen misafirlere hem görsel bir zenginlik sunmak hem de ihtiyaçları doğrultusunda beklentilerini karşılamak, memnun etmek için köyde kültürel dokuya vurgu yapılarak sokak boyamaları yapılmış, Roma ve Ortaçağ mimarisinden izler taşıyan yapılar, geçmiş döneme ait kültürel unsurlar koruma altına alınmış ve farkındalığı çalışmaları yürütülmektedir. 19. Yüzyıl sonlarına ait Rum dönemi taş işçiliğine sahip, geçmişte İpekböceği Tahlil Laboratuvarı ve Okul olarak kullanılmış tarihi yapı, köyden toplanan etnolojik ve sosyolojik malzemelerle yine imece usulüyle Etnografya Müzesi haline getirilmiştir. 2016 yılına kadar müze bahçesinde katılımcılara seyirlik oyunların izletildiği küçük gösteri alanı, 2017 yılında yaşlılarımızdan dinlediğimiz korku efsanelerinin başlıca korku unsurlarına işaret ettiğimiz ve bu karakterler üzerinden hazırlanan seyirlik gösterilerin sunulduğu büyük bir sahnenin kurulmasıyla köyde bir grup kadın tarafından sahne gösterileri için eski eşyalar değerlendirilerek geri dönüşüm hareketiyle (çoğunluğu el dikişi emeği olan) özel kostümler hazırlanmıştır. Yine 2017’den itibaren sahneyi resmiyetten kurtarıp özgürleştirmek için en çok izlenen dönem filmlerinden esinlenerek sunucu kostümlerine geçiş yapılmış ve bu uygulamayla da dijital platformlarda akışta olan paylaşımlar ve görsel unsurlar ulusal basında olduğu kadar yabancı basının da ilgini çekmiş ve geleneğin gördüğü ilgi medyada büyük ses getirmiştir. Tamamen sahne şovu için hazırlanan bu konsept ne yazık ki geceyi baltalamak isteyenlerin ekmeğine yağ sürmüş, bunu bahane ederek ‘-geleneğin özünü koruyamadınız, biz daha iyi yaşatırız.- cüretiyle hareket edip geleneğe sahip çıkmaya çalışanlar olmuş ve taklitleri ortaya çıkmış, öyle ki, son yıllarda 15-20 bin katılımcının ağırlanmasıyla da dikkatleri iyice üzerine çekerek, fikir ve emek hırsızlarını da ortaya çıkarmıştır”

Bir yandan derin araştırmalar yürütürken bir yandan yaratıcılığın sınırlarını zorladıklarını dile getiren Billur Ocak, “Öğrenme, üretme, değer katma odakli zehir gibi bir ekiple ne yazik ki hala yeterli maddi desteği göremediğimiz için gönüllü olarak çalişiyoruz. Üstlendiğimiz misyonu anlamayanlar için israrla açiklamaya, anlatmaya da devam ediyoruz. Bölgede kültürel geleneklere olan ilginin artmasına, geleneksel olana dikkat çekmeye öncülük etmek bu anlamda yeni projeler üretmek için motive edici olurken, bir yandan da birebir taklit unsurundan öteye geçemeyen uygulamaların hayata geçiyor oluşunu görmek ve bu durumun bu tür açıklamalar yapmak zorunda bırakması üretmek için harcayacağımız vaktimizden çalmaktadır” dedi.

Billur Ocak, Koleda’nın (Kolyada) yeni yıl geleneği olduğunu kaydederek, şu ifadelere yer verdi: “Antik Slavların yeni yılın ilk güneşini selamladiklari güneş’in sembolik unsur olduğu özel bir gündür. Hristiyanlıkla birlikte swatki (Noele) evrilmiştir. Koleda, mevsim döngüsü içinde kış gündönümlerinde gerçekleştirilen ve geleneğin özünde güneşin kutsandığı geleneksel kutlama törenlerinden biridir. Balkan bölgesinde ve geçmişte Trakya bölgesinde de frekansları olan kadim bir gelenek olup, günümüzde ise Rusların kendi kültürel kodlarıyla harmanladığı Swatki kutlamalarıyla iç içe geçmiştir. Yeni yıl coşkusu içinde kış aylarına vedayı, baharı kucaklamayı içerir. Geleneksel Kukeri festivalinde olduğu gibi hatta Trakya da geçmişi Kukeri den çok daha eskiye dayanan ve mart ayı içerisinde gerçekleştirilen, hasatta, hayvancılıkta verim için, tahıl ürünlerinin ritüel uygulamalarda kullanıldığı, hayvan maskelerini içeren antropomorfik biçimde kılık değiştirme uygulamalarının görüldüğü bir gelenektir. Bocuk’da ise amaç kötücül güce benzemektir çünkü bu sayede onunla alt edileceği düşünülür. Koleda/Kolyada zaten özünde pek çok değerli geleneksel uygulamaları barındırırken neden Bocuk Gecesi kutlamalarını taklit ediyor? Çamlıca'ya ait Bocuk ritüel pratiklerini başka bir kültürel değere atfetmek ilişkilendirilmek, olduğu gibi uyarlayıp sunmak her iki geleneğe de yapılan bir saygısızlıktır. Madem ki bu kültürel geleneği yaşatmak üzere yola çıktınız o zaman o geleneği kendi değerleriyle, kendi ritüel kalıplarıyla sunmanız daha iyi olmaz mıydı? Geleneğe dair köklü bir bilgi birikiminiz yoksa, o zaman neden bölgemizin değerli araştırmacılarından, akademisyenlerinden destek almadınız?”

Bocuk’un, korkutmayı ve korkmayı temel alan seyirlik gösterilerle ve buna karşı gerçekleştirilen ritüel uygulamalarla korkuya kafa tutma gecesi olduğunu ifade eden Ocak, “Bocuk Gecesi, Keşan Çamlıca’da kendi kültürel membağında gelişmiş, korkuya kafa tutma gecesi olarak öğrendiğimiz, Bocuk olarak nitelendirilen korku unsuruna karşı verilen mücadeleyi ve bu doğrultuda geliştirilen ve Ata mirası olan ritüel uygulamaları içeren, korkuyla mücadele gecesi olarak yöre içinde çeşitli efsanelerle aktarılmış sözlü kültürün ürünü olan köklü bir gelenektir. Çamlıca da doğup büyümüş olmam ve geleneğin icra edildiği dönemlere tanıklık ederek büyümenin verdiği kazanımlar bir yana, geleneğe değer katmak adına yaklaşık altı yıl boyunca yaptığım araştırmalar bir yana, son üç yıldır da yerli yabancı pek çok bilimsel eser, kaynak taraması yaparak edindiğim bilgi ve elde ettiğim verilerle Prof. Dr. Engin Beksac danışmanlığında hazırlamış olduğum yüksek lisans tezime (Trakya'nın geleneksel kutlamaları ve şenlikleri ve görsel kimliği) dayanarak konuyu bir nebze de aydınlatmak adına şu kısa açıklamayı yapmak istedim. Mevsimsel döngüye işaret eden gelenekler, Kuzey Avrupa ve Balkanlarda göçlerle birlikte etkileşim içine girerek benzer formların oluşmasını sağlamış ancak her kültür kendi kültürel kodlarıyla bu değerleri özgün ve karakteristik bir biçimde ortaya koymuştur. Koliada, Koleda, Kolyada olarak anılan gelenek Rusya da gerçekleştirilen ve evet Balkan bölgelerinde frekansları olan ‘yeni yıl’ geleneği olup, Trakya da ise yörelere göre değişen farklı isimlerle geçmişi Bocuk kadar eskiye dayanan ve mart ayı içerisinde coşkuyla kutlanan, verimlilik ve hasat üzerine geliştirilmiş geleneksel uygulamaları içerir. Koleda, Batı ülkelerinde Noel ilahisi söyleyen şarkıcıların geçit törenlerine verilen adın Slav dilindeki karşılığı olarak kabul edilmektedir. Günümüzde bu bayram Balkan ve Slav ülkelerinde hala kutlanmakla birlikte, Rusya’da Noel olarak kutlanmakta ve Noel yortusuyla vaftiz arifesi arasındaki bayram kutlamalarının tümünü içermektedir” ifadelerini kullandı.

Koleda kelimesinin etimolojik kökeninin ise Latince’de ‘çağırmak’ veya ‘yüksek sesle ilan etmek’ anlamına gelen ‘calare’ kelimesinden türediğinin sanıldığını dile getiren Ocak, “Bunun yanında, eski Roma’da her yeni ayda, ayın ilk gününün Baş Rahip tarafından yüksek sesle ilan edildiği belirtilmekte, bundan yola çıkılarak kolyada kelimesinin her ayın ilk gününün “kalenda” olarak adlandırıldığı ‘calendae’ (calo “çağırmak”) kelimesinden geldiği ya da dolaylı olarak Yunancadan (καλάνδαι) geçtiği düşünülmektedir. Slavlar tarafından edebi dilde kullanılan bir diyalekte ait veya din adamları tarafından kullanılan bir kelime olduğu, anılan sözcüğün en eski anlamının ‘toplanan sadakalar, hediyeler’ olduğu görüşü hakimdir. Koleda da ritüel uygulamaları korku unsurundan beslenmiyor. Görülüyor ki kostümünden, ritüellerine hatta ev korkutması ritüeli dahi aynen alıntılanmış. Kolyada yani Koleda gününde sokaklarda Noel ilahisi söyleyen gruplar evleri geziyor evet ama; hediyeler, şeker, çikolata vs toplamak için. Hatırlarsanız Koleda gecesini düzenleyenler geçtiğimiz yıllarda bir afiş hazırlamış ve bu afişte Bocuk da çekilen bir fotoğrafı izinsiz kullanmışlar ve Koleda için çağrı yapmışlardı. Başta Çamlıca Muhtarlığı ve Bocuk Komitesi olmak üzere, yıllardır bu gecede emek veren yöre halkı olarak, hiçbir araştırma yapmadan hiçbir çaba sarf etmeden ‘Bocuk Gecesi Çamlıca Gelenekleri’ ile aynı biçimde aynı formda bir içerikle gerçekleştiren bu oluşumun icracılarını kınıyoruz. O kadar çok uygulama var ki aslında yapacakları; biraz okuma ve araştırma yapmaları, biraz yaratıcı yaklaşımları ortaya çok daha özgün bir çalışma sunmalarını sağlardı. Hem bu kez bölgede geleceğe miras bırakacağımız ve kendi kültürümüzle beslediğimiz kış geleneklerimizin sayısı da artmış olur, birbirimizden beslenerek daha yaratıcı işlerin ortaya konulması sağlanabilirdi. Üretmeyip fikir hırsızlığı yapmak belli bir noktaya taşır ama aynı değerde asla sürekliliği sağlamaz ve daha da ileri taşımaz” dedi.