SONGÜL KONAR

DSP Keşan İlçe Başkanı Yusuf Erdem Nalbantoğlu, Bülent Ecevit’in 12. Ölüm yıldönümünü anma töreninde bir konuşma yaptı.

Bugün burada büyük devlet ve siyaset adamı Bülent Ecevit’i ölümünün 12. Yılında andıklarını söyleyen Nalbantoğlu, “Gönül isterdi ki onun takipçisi olan bizler bize bıraktığı emanetlere sahip çıkabilmiş olsaydık. Ne yazık ki milletçe sahip çıkamadık. Ecevit bir gazeteciydi ama bugün bütün gazeteciler tutsak. Ecevit bir edebiyat adamıydı, şairdi; bugün söz tutsak. Ecevit milli devrimimizin bütün kazanımlarını hayatı pahasına savunan bir liderdi. Halkçıydı; emekleriyle yaşayanlar, onun ilk sırada dert ettiği kesimlerdi. O onların “kara oğlanıydı”, umuduydu. Ecevit diğer ülke vatandaşlarının bile imrendiği ölçüde kibar, insana değer veren liderdi. Zamanının önünde gelen lideri, Willy Brant, Olaf Palme gibi saygın sol siyasetçilerin arasındaki seçkin yerini alıyordu. Mustafa Kemal Atatürk gibi o da, Türkiye’nin dünyadaki saygın yerine büyük katkıda bulunmuş bir politikacıydı. CHP’ de genel başkanlığı devraldığı İsmet İnönü gibi çok sıkı bir müzarekeciydi. Batılı emperyalist blokun ülkemizi vesayet altında tutmak isteyen tavırlarına tavizsiz karşı çıkıyordu. Haklı bir davada Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünün ne olabileceği Kıbrıs çıkartmasıyla bütün dünyaya gösterdi. Bugün Türkiye Cumhuriyeti var olma savaşı veriyor.”

“GERÇEK ANLAMDA DEMOKRASİYİ SAVUNAN ECEVİT’Tİ”

Nalbantoğlu, demokrasiyi gerçek anlamda Ecevit’in savunduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Bütün sağ siyasetçiler sürekli olarak 1946 ruhuna ne kadar bağlı olduklarını söyleyerek, demokratlık konusunda şampiyon kesilirken, gerçek anlamda demokrasiyi savunan Ecevit’ti. 12 Mart muhtırasıyla Süleyman Demirel’in şapkasını alıp gittiği gün o muhtıraya karşı çıkmış ve CHP Genel sekreterliğini bırakmıştı. Ecevit devrimciydi. O devrimciliği ‘ortanın solundayız’ diyerek Türkiye’nin en eski en kurucu partisi CHP’de gerçekleştirdi. Türkiye siyasetinin ilk en büyük demokratik değişimini kurultayda Genel başkanlığı İnönü’den alarak ilk olarak o gerçekleştirdi. İşte o günlerde kafasında mayalanan siyaset anlayışı daha o günlerde demokratik sol adını almıştı. Ecevit’in bu anlayışı Türkiye’nin toplumsal yapısını ve tarihini göz önüne alınarak ortaya konmuştu. Bu fikrin vücut bulması daha sonra DSP’nin kurulmasıyla gerçekleşmiş oldu. Ecevit’in diğer emaneti en büyük eserim dediği DSP idi. Ne yazık ki biz demokratik solcular bu emanete sahip çıkamadık.”

“ECEVİT’İ LAFTA SEVMENİN HİÇBİR ANLAMI YOK”

Nalbantoğlu sözlerini son olarak şöyle tamamladı,“Ecevit dişiyle tırnağıyla var ettiği partisini ayakta tutmaya çalışıyor, aynı zamanda ulusal duyarlığı yüksek uzmanlarla ülkenin omurgasını oluşturacak çalışmalar yapıyordu. Seçimlerden hemen sonra verdiği parti genel başkanlığından ayrılma fikrini 2005’e kadar bekletmek zorunda kaldı. 2005’te içi buruk bir şekilde yerini Zeki Sezer’e bıraktı. Zeki Sezer ile başlayan daha sonra Masum Türker ile devam eden serinin son halkası Önder Aksakal oldu. 13 yıl süren bu dönem DSP’nin maddi ve manevi olarak bitirilmiş süreci oldu. DSP artık, binde birlerin altına düşen oydan bile aşağı düştü, artık seçimlere bile giremiyor. Bu koşullarda bu gidişle artık bir dur demek gerekiyor. Ecevit’i lafta sevmenin hiçbir anlamı yok. Onu sevmek ancak onun en büyük eserim dediği DSP’yi ayağa kaldırmak olur. Bugün içinde yaşadığımız karmaşık siyasal ortam, cumhuriyetimize ve demokrasimize en tepeden gelen tehdit ve halkın gerçek anlamda yol göstericisinin olmaması DSP’nin ayağa kaldırılmasını ertelenemez bir görev olarak önümüze koyuyor. Bu görevi başarmak zorundayız; bu hem Ecevit’e, hem partimize hem de halkımıza karşı duyduğumuz vefa borcunun da gereğidir. Ölümünün 12. Yılında saygıyla anıyor, bize bıraktığı siyasi mirasını ve düşüncelerini yaşatmaya söz veriyoruz.”