-Omnia mutantur nihil interit-

Her şey değişir, hiçbir şey yok olmaz…

Kuantum fiziği ya da mekaniğinin kuramıdır. Maddeler yok olmaz, değişime uğrar.

Mutlak doğru yoktur, tecrübeler vardır.

Tek gerçek olan şey ise her şeyin değiştiğidir ancak hiçbir şeyin sonsuza kadar yok olamayacağıdır.

Hayatımız tam olarak böyledir.

Doğru bildiğimiz ya da sandığımız her şey her an değişime uğrayabilir.

Ölüm bile bir yok oluş değil, bir değişimin başlangıcıdır.

Mezun olduğumda ‘başka bir iş yapmam’ diyordum…

Öyle bir noktaya geldim ki normalde hiç düşünmediğim bir işi 10 yıl yaptım.

Çay demlemeyi bile bilmezken, kendimi kafe işletir halde buldum.

İlginçtir sosyal olmayan biriydim ama bu işi sevdim. Hatta öyle ki; işimi yüceltmek için günlerimi, yıllarımı verdim. Bilen bilir, iyi ve güzel olsun diye elimden geleni yaptım.

Sonrası zirveden dibe… Tabii bunun bazı nedenleri var.

Ve her nedenin bir bedeli… Bir gün anlatırım.

Artık o kafe yok. Yani sonsuza kadar yok mu oldu, değişime mi uğruyor?

Mademki hiçbir şey sonsuza kadar yok olmaz, belki de değişiyordur, bilemeyiz.

Şimdi Medya Keşan’dayım.

Yaklaşık 15 yıl önce bıraktığım gazetecilik mesleğine, eğitimini aldığım işe geri döndüm.

Ne kafe, ne de gazete madde değildi. Sadece bir işti. Ama her ikisi de değişmişti ya da değişiyordu.

Demek ki değişen sadece maddeler değil, yaptığımız işler, geçirdiğimiz hayat, biz…

Fiziki değişimin yanında ruhani değişimler. Belki de biz sadece insanların ruhu olduğuna inanıyoruz. Belki de canlı, cansız her şeyin bir ruhu vardır. Yani ruh için cana ihtiyaç yoktur belki de…

Ne diyordu; “eşyayı bile incitme” Öyle mi?

Belki de asıl yok oluş, bir şeyden vazgeçmektir.

Yani yıllar sonra gazeteciliğe dönüşüm, kaderin yavaşça ve hissettirmeden beni buraya doğru sürüklemesi…

Belki de içimde bir yerlerde, derinlerde geri dönme isteği hep vardı ve belki de gazetecilikten hiç vazgeçmemiştim. Yani aslında değişmiş ama yok olmamış bir hayat, yeniden var oldu. Başka bir yerde ve başka bir şekilde…

Siyaset

Bazı beklentiler var. Yazı yazmamı bekleyen insanlar. Açıkçası bu kadar uzun zaman sonra geri dönmek kolay değil. Haber yazmaya çabuk alıştım. Pek bir şey unutmamışım. Ama makale yazmak öyle basit değil. Siyasi eleştiri ağırlıklı yazmak ise bu zamanda gerçekten zor…

Çünkü siyaset değişti, toplum değişti. Tahammül sınırları geri çekildi. Her yazılana, her söylenene düşmanca bir tavır alınır oldu. Cepheleşmek, ayrışmak… Sanki zaruri bir hale geldi. Sadece karşıt görüşü değil kendine yakın olanı eleştirmek de, suçlanmaya sebep oldu. ‘hain’ diye anılmak gündelik oldu.

Peki, nasıl olacak bu işler? Şöyle olacak…

Saygı duyacaksınız, saygı duyacağız… Niyetimiz kimseyi incitmek, kırmak değil, doğruyu bulmak.

Zaten kişilerle işim olmaz, benim derdim dünyayla…

Mustafa Bezbaş

Şunu da belirtmeden geçemem. Medya Keşan’ın sahibi Mustafa Bezbaş. Siyasi beklentileri var bununla ilgili mücadele halinde. Bunu hepimiz biliyoruz, sır değil.

Kendisine yolunda başarılar dilerim, hak ettiği ne varsa onun olsun.

Kim neyi hak ediyorsa, ona varsın.

Ancak kimse Mustafa Bezbaş’ın sahibi olduğu gazetede çalışıyorum diye bana “Bezbaş’ın adamı” muamelesi yapmaya kalkmasın. Kimsenin hiçbir şeyi olmam.

Mustafa Kemal’in askeriyim… bu da benim sırrım değil.

Ama ekmek yediğim yeri de, bana ekmek vereni de, kendimi de ezdirmem.

Tekrar görüşmek üzere…