“İşleri var dinimiz gibi, dinleri var işimiz gibi”

-Mehmet Akif Ersoy-

Şöyle bir tabela yaptırmak lazım Keşan’ın girişlerine…

“Welcome to Konteynır City”

İngilizcem iyi değil, siz doğrusunu yazarsınız.

Ama tabela mutlaka İngilizce olmalı. “Avrupalıyız” nihayetinde.

Nesiyle meşhur diye soran olursa, “konteynırlarıyla” deriz.

Malum, şehir mimarimiz artık prefabrik modunda

Taksi duraklarıyla başladık, belediye büfeleriyle devam ettik…

Şimdi sıra muhtarlık binalarında…

Bir firma ayarla, seç katalogdan, “bu güzelmiş, hadi alalım…”

İşin kolayı bu tabi… Pratik çözüm, riski yok..

Koca sanayi sitesinden bir ahşap ustası bul, taş ustası ara…

O kadar mimarımız var, topla onları ortak bir proje çizdir…

“Bu da bizim mimari değerimiz olsun” diye kafa yor…

Gerek yok, konteynır var… Koy gitsin…

Sanki deprem bölgesi, afet alanı, göçmen kampı…

Konteynır, “taşımalık” anlamına geliyormuş bu arada.

Geçici yani, taşınabilir… Belki mecazen “gidici”…

Neyse uzatmayalım

İmar, şehircilik, kültür, turizm, fen, edebiyat, güzel sanatlar, müzik, resim, beden falan…

Ne kadar müdürlüğümüz varsa her birini tebrik ediyorum..

Mimariye yepyeni bir tarz kazandırıyorsunuz..

Neoklasik prefabrik konteynır stili…

Kent Müzesi

“Bir şeye taktın mı takıyorsun” der annem bana bazen.

Haklı, takmamak lâzım aslında.. Kanser olur insan, sal gitsin…

Bir kerede bırakamıyoruz, belki zamanla azaltırız…

Yazdık müzeyi, görüş belirttik.. Her konuda olduğu gibi muhataplardan ses yok…

(-Spoiler- “kuzuların sessizliği” çok yakında…)

Onlar bizim gibi değil çünkü… “takmıyorlar”

Gündem Saros’dan İlker arkadaşım haber yapmış…

Yukarı Zaferiye Mahallesi muhtarlığı, Kent Müzesi’nin bahçesine taşınacakmış…

Tabiî ki “prefabrik” olarak… Hazır iş..

Ee biz, orduevi bahçesindeki tarihi taşları müzeye alın, korunsun, daha fazla yıpranmasın dedik…

Öğrendik ki “kent müzesi vasfındaki müzelere tarihi eser konmazmış”

Ama muhtarlık serbestmiş herhalde..

Cahilliğimize verin… Affedersiniz…

Keşan’a müze kazandırılıyor, restorasyon ve tanıtım emekleri veriliyor…

Unutulmuş, çürümeye başlamış bir bina yeniden hayat bulmaya başlıyor…

Ve biz sevincimizle, heyecanımıza yenik düşerek böyle hatalar yapıyoruz…

Gerçekten özür dileriz…

Taşlar önemli değil, kalsın yerli yerinde… Zaten “taş yerinde ağırdır” değil mi?

Ve söz veriyorum…

“Müze bahçesinde muhtarlık binasının ne işi var” gibi cahilce laflar etmek yok..

Son bir şey var ama…

Bahçedeki ağaçların, müzenin cephesini açmak için kesileceğini yazmıştık…

Bir şey dikkatimi çekti sonradan.

Bahçe duvarının önünde iki tane büyük reklam panosu var..

Epey alan kaplıyorlar. Onları da kaldırsanız iyi olur…

Muhtarlık binasının, yani pardon müzenin demek istedim… Cephesi açılır…

İnce nereye, biz nereye?

Memleket Partisi Genel Başkanı…

Geçen bir açıklamasını okudum. “El Profesör” şöyle diyor:

Cumhur İttifakı’nın yanında değiliz, ortak aday olmamalı, Erdoğan 50+1 alırsa hepimiz gidelim”

2018’ki seçimlerde CHP’nin cumhurbaşkanı adayıydı…

Halk peşinden koştu…

Kampanyasına para bağışlayanlar oldu.

Umutlu gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler vardı…

Seçimi, “adam kazandı”…

Sayımlar devam ederken kendisi halkın karşısına çıkmaya tenezzül etmedi, gazeteciye mesaj attı..

Mesajda öyle yazıyordu.. “Adam kazandı, biz kazanana kazandı deriz”

Günlerce kendisinden haber alınamamıştı…

Bir sürü şey söylendi… Geldi geçti..

Şimdi parti kurdu.

Biz, partisinin ilçe başkanları toplantısını manşete taşıyoruz.

Hadi diyoruz, yeni partidir, heyecan olsun, şevk olsun...

Kendisi yukarıdaki gibi konuşuyor. “Erdoğan kazanırsa hepimiz gidelim”

Gitmek sizde alışkanlık olmuş, şimdiden pazarlık yapıyorsunuz…

Siz gidebilirsiniz de bizim gidecek başka yerimiz yok..

Burda doğduk, burda öleceğiz… Ne yaşanırsa yaşanacak…

Milletvekili olamayacağız, parti başkanı olamayacağız belki ama…

Biz kalıp mücadelemize devam edeceğiz..

Daha iyi, aydınlık, müreffeh bir ülke ve insanca bir hayat için…

Size şimdiden iyi gitmeler…