‘Doğa  ağlar mı?’  dediğinizi duyar gibiyim. Evet  doğa  ağlar, denizler ağlar, ormanlar  ağlar, balıklar ve tüm canlılar  ağlar. İnsanoğlunun ‘para’ hırsı karşısında dillenir bazen doğa. Denizler ölüyorum imzası  atar su yüzeyine, siz  müsilaj sanırsınız. Ağaçlar sesli çığlıklar atar yeryüzüne, siz yaprakların hışırtısı sanırsınız. Balıklar haberleşirler duymadığınız frekanslarda, yok ettiğiniz plantasyonları hep beraber terk edip giderler, siz kendinizi avda iseniz şanssız sanırsınız. Orman hayvanları ise  gözyaşları ile ağlar, bakın onları seviyorsanız ağlamalarına şahit bile olabilirsiniz.

Para hırsı içinde vahşileşen kapitalizm, son ağaç kesildiğinde, son balık bölgeyi terkettiğinde, son içme suyunuz da kirlendiğinde, insanoğlu paranın yenilip içilmeyeceğini anlamış olacaktır. Ve  bekli de  son seferini hala doğasına sahip çıkmayı becerememiş cahil toplumların yaşadığı topraklara  rotasını çevirecektir. Ve yine parayla satın aldığı insanlardan kendi doğalarının katili olmalarını isteyeceklerdir.

Evet, Saros bitmiştir. Farkına varmamız için ne yapmamız gerekir ki artık? Balıkların beslenme ve üreme alanları artık yoğun bir balçık tabakasının altında. Beslenme ve üreme şansını kaybeden balıklar daha derin başka bölgelere yola çıktı bile. Bize havuz balıkçılığı ile  beslenmek kaldı. Dip canlılarının üzerine yoğun bir batak ve çamur kaplandı. Deniz  suyu kirliliği, artık sınıf atladı. İlgili kuruluşların bile raporları ani bir yükselişle A’dan önce B’ye ve ardındanda  hızla C’ye düşmüştür.

Deniz suyumuz yüzenler için bile kirliliğini özellikle çocuklarda ishal, kusma gibi belirtilerle kendini göstermeye başlamıştır. Tabi bu kirlilikte aslan payı arıtmalara düşmekte. Bölge belediyeleri maalesef doğru kadrolarla çalışmamakta, uzman personeli yeterince  barındırmamakta, tesislerin bakım masraflarını karşılayamamakta ve iş görmez hale  gelinceye dek sorunları saklamaktalar. Evet Yayla ve Erikli’de maalesef arıtma skandalları yaşanmakta. Arıtmalar anladığımız kadarıyla biyolojik arıtma yapamamakta sadece denize deşarj işlevini yerine getirmektedir. Sanırım deniz yüzeyinde görülen insan pislikleri de bundan olmalı, bizzat insanlarca yapılmadıysa.

Peki felaketin boyutu sadece bu mu olacak? Saros’umuza devasa gemiler devasa pervaneleri ile  girmeye başlayınca, özellikle  Sazlıdere’nin dereler kaynaklı alüvyonlarını havalandıracak, deniz kirli siyahi bir yeşile boyanacaktır. Su altı plantasyon alanları koparak savrulacak, deniz dibi çölleşecektir. Devasa  gemiler sintine atıklarını, pis sularını bölgeye boşaltacak son kalan canlı yaşamının üzerine kefen giydireceklerdir. Daha da beteri bu gemilerin sığ sularda manevra alanları yeterli olmadığından kazara çarpışırlarsa, yanma olayında rüzgar  yönüne düşen alanlarda binlerce insan dumandan boğulabileceklerdir. Düşünün rüzgar Gelibolu istikametine esse, bu bölgenin 3 tarafı da deniz olduğundan  nereye kaçacaklar? Allah göstermesin onbinlerce insanımızı kaybetme riski çok fazla olacaktır. Aynı  sorun Trakya kesimi için de yaşanacaktır. Kimse kaza olmaz  garantisi veremez. Hele sığ sularımıza ayda 40-50 gemi girecekse. Aynı sorun depolama alanının deprem fay hattına çok yakın olması nedeniyle de gündemde. Deprem depolama alanını denize gömer ve yine aynı felaketi yaşarız.

Saros  ağlıyor, gözyaşları artık mavi de değil. Kan yeşili bir ağlamaktır, gördükleriniz. Sessiz  bir çığlık adım adım sahilleri yalamakta. İnsanları kötülüğüne, vurdumduymazlığına, para  hırsına, bölünmüşlüğüne, parçalanmışlığına, tepkisizliğine vuruyor  dalgalar. Her  gün lodos olmak istiyor Saros, hainliklerin üstüne dalga dalga vurmak için. ‘Bilim’ diyor Saros. ‘Beni bilimle kurtarın, her yapacağınız işi bilimsel yapın’ diyor Saros. İnsanlar artık doğanın gözyaşlarını okumasını bilmeli, duymalı, anlamalı. Çok geç olmadan, Saros’un gözyaşları insanların gözyaşlarına karışmadan.