“Cahildim dünyanın rengine kandım. Hayale aldandım boşa yandım”

-Neşet Ertaş-

Siyasetimizin en büyük sorunu, her hangi bir yere aday olmak isteyenlerin illaki bir sıfata ihtiyaç duyması.

Yani bir başına Mehmet Aytaç, siyasi bir adaylık hevesindeyse şansı çok az…

Ama meselâ Deniz Kenarında Güneşe Karşı Demlenenler Derneği Başkanı Mehmet Aytaç olsa, bir adım önde..

Buna şimdilerde PR çalışması diyorlar.. Parlatma, cilalama gibi bir şey..

İyi hoş da… Yanlış PR insanı üzer…

Bunun son örneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği’nde yaşandı..

İsminde “cumhuriyet” ve “kadın” olunca, ülkemizin sol görüşlü hanımları, bu derneğin yöneticisi olmak için birbirleriyle yarıştılar.

Siyasi dürtüler derhal harekete geçti…

Bugüne dek bir şekilde bir yerlere aday olan ya da sinyal veren ve “hak ettikleri siyasi ilgiyi görememiş” kadınlar için bu dernek müthiş bir fırsat olabilirdi.

Sonra ne oldu?

Bizim, lâik, cumhuriyetçi, aydınlık, çağdaş, muasır, medeni vs. vs. derneğimiz, Taliban’ın Afganistan’ı işgal etmesinden sonra bir anda içindeki saklı cevheri açığa çıkardı.

Ne dedi CKD? “Bağımsız Afganistan’ı tanıyoruz ve selamlıyoruz”

Kıyamet koptu… Peş peşe genel kurullar yapıldı, şubeler feshedildi.

Neden?

Dernek genel merkezi, üye ve başkan kadınların dünya görüşüne ters bu rezil açıklamayı yaptığı için…

Peki bu açıklamadan sonra CKD, devlet tarafından kapatıldı mı? İktidar tarafından kınandı mı?

Genel başkanı soruşturma geçirdi mi? Savcılık, suç duyurusunda bulundu mu?

Bildiğim kadarıyla hayır.

Neden?

Çünkü bu bir görüştür.

Katılırsınız, katılmazsınız ama CKD, Afganistan olayıyla ilgili sadece bir görüş beyan etmiştir.

Hani bizler ifade özgürlüğünü savunuyorduk?

Demokrasi, düşünme hakkı hani?

Hayatımız, söylemlerinden dolayı yargılanan, hapis yatan, saldırıya uğrayan, hatta katledilen onlarca insan için mücadele etmekle, yas tutmakla geçmedi mi?

Bu görüşe katılmadığınız için yönetimden ve üyelikten istifa edebilirsiniz.

Ama her ne kadar zavallıca da olsa, bir açıklama yüzünden şubeyi feshedip faaliyetlerine son veremezsiniz. Bunu ancak hukuk yapar, yargı yapar.

Belki bu derneğin düşüncesine katılan ve işlemesini isteyen başkaları vardır.

Fesih kararı alarak, onların bu hakkını gasp etmiş olmuyor musunuz?

Yani o zaman sizin bağımsız düşünceye karşı totaliter ve baskıcı rejimlerden ne farkınız kalıyor?

Siz, “bu derneğin düşünce yapısını anlayamadık, araştıramadık, öğrenemedik” demeniz gereken yerde, “dükkânı kapattık” diyorsunuz.

Yapmayın!

İlla ki bir faaliyette bulunacaksanız, siyasi değil toplumsal birliktelikler sağlayın.

Tarhana Yapmayı Bilen Kadınlar Derneği kurun meselâ.

Alay etmiyorum, yanlış anlaşılmasın, çok ciddiyim.

Covid-19 en çok yaşlılarımızı kopardı bizden. Bilgileri ve deneyimleri aldı götürdü.

Kapitalist ve sömürgeci dünya düzeninde toplumun beslenme alışkanlıkları değişti.

Çocuklarımız ve gençlerimiz sağlıklı beslenemiyor.

Tarhana yapmayı, yoğurt mayalamayı unutmaya başladık.

Kurun bir dernek; köylüsünden, üreticisine, şehirlisinden, çalışan annesine kadar hepsine eliniz değsin.

Bilmeyene tarhana yapmayı öğretin, turşu kurmayı, yoğurt mayalamayı, ekmek yapmayı öğretin.

Bilgiyi, imeceye dönüştürün.

Çocuklarımızı hazır gıdalarla zehirlemelerine müsaade etmeyin. Toplumsal bir hamle başlatın.

Yayılın, çoğalın…

İnanın bana, daha çok insana ulaşırsınız. Bırakın başkanlığı, vekilliği, bakan bile olursunuz.

Ve sakın üzülmeyin, pes etmeyin.

Amacı belirsiz, dengesiz bir yapının bu sefil açıklaması yüzünden hedeflerinizden, hayallerinizden vazgeçmeyin.

Aksine daha çok mücadele edin. Yarınlarımız için, çocuklarımız için savaşın.

Kendi yasalarınızı yazın, kimsenin gölgesinde yürümeye ihtiyacınız yok.

Biz sizin yanınızdayız.

Çünkü biz, erkek egemen toplumda, çıkarcı, rantçı, kalitesiz, şark kurnazı adamların siyaset yapma çabalarından ve bu uğurda geleceğimizi savurmalarından bıktık usandık.

Size, kadınlara ihtiyacımız var.

Bir umudumuz siz kaldınız.

Size güveniyoruz!..

Muhtardan “odalara” sitem

Geçen makalemde Keşanlı muhtarların, artan hırsızlık ve kamu malına zarar verme olayları karşında kanunların yetersiz kalmasından dolayı dile getirdikleri şikâyetleri yazmıştım.

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün Keşan’a gelişini neden fırsata çevirmediklerini, ortak imzalı bir mektubu neden konunun en üst düzey muhatabına iletmediklerini de sormuştum.

Adı bizde saklı bir muhtarımız gazeteyi aradı. Daha sonra kendisini bir toplanda gördük.

Dedi ki; “Yazını okudum, güzeldi. Ama bizim, bakanın geleceğinden haberimiz yoktu, geç öğrendik. Hem bu konularda sadece biz muhtarlar konuşuyoruz. Odaları ortalarda hiç görmüyoruz. Bu konular onları ilgilendirmiyor mu?”

Üzerimde kalmasın, ileteyim dedim…