Not: Yazımı okumaya üşenenler, ses kaydını linke tıklayıp dinleyebilir...

Yazıma şu tespit ile başlamak istiyorum:
İnancıma göre, “ulu’l emr”e itaatım farzdır. Ancak “ulu’l emr”, vatandaşa eziyet eder ve adaletten saparsa isyan da hakkımdır!
İşte bu anlayıştan yola çıkarak dile getirdiğim hikayemde, yaşadığım Özkaya Apartmanı’nın ilginç ve onun da ötesinde saçmalıklarla dolu karantina sürecini sizlere anlatmak istiyorum.
Corona ile mücadele sürecinde dinlediğim açıklamalar ve okuduğum-seyrettiğim haberler nedeniyle bu işin çok sıkı ve ciddi yürütüldüğü kanaatindeydim. Ancak Keşan’da, bizim apartmandaki durumu görünce “Eyvah!” dedim… “Allah yardımcımız olsun.”
TEPKİM; KARANTİNAYA DEĞİL, UYGULAN-MA-MA-SINA…
Sözlerimin başında şunu vurgulamak isterim: Karantina kararı alınmasına değil, karantinanın uygulanmamasına tepki gösteriyorum. Yani, “Adam karantinaya alınmasına kızmış. Söylenip duruyor.” diye düşünmeyin lütfen. Yetkileri sorumluluktan kurtarmak için, kağıt üzerinde alınan kararın, fiiliyatta uygulanmamasınadır tepkim. “Salla başını al maaşını…” sözüyle özetlenen “devlet memuru” zihniyetinedir tepkim.
BAŞLAYALIM HİKAYEMİZE…
Neyse… Hikayemiz şöyle başlıyor…
Apartman komşularımızdan birine yapılan Corona testi pozitif çıkmış. Sağlık görevlisi olan bu arkadaş evinde karantinaya alınmış. “Mış…” diyorum çünkü aynı çatı altında yaşayanlar olarak bize konuyla ilgili hiçbir bilgi verilmedi ve binada herhangi bir karantina uygulanmadı. Bırakın karantinayı, en küçük bir tedbir alınmadı. Kişilerin birbirleri ile veya üçüncü kişilerle temas durumu incelenmedi, herhangi bir kontrol veya test yapılmadı. Kısacası, Sayın Sağlık Bakanı’nın çok önem verdiği filyasyon uygulaması bizim apartmana uğramadı. Apartmanda yaşayanlar, hiçbir şeyden habersiz, normal hayatlarını ve diğer kişilerle ilişkilerini sürdürdüler. Aynı asansörü, aynı merdivenleri kullandılar. Girdiler-çıktılar, gezdiler-tozdular. Ne arayan ne soran… Ortalıkta öyle salma gezdik! Apartmanda testi pozitif çıkan bir komşumuz olduğunu ise mahalle dedikoduları ile öğrendik.
“APARTMANDA MÜBAREK ZAT VAR” DİYE SEVİNDİK
Tabii bu arada Keşan Belediyesi, yine herhangi bir bilgi vermeden, o günlerde apartmanı dezenfekte etti. Bayram gelmeden eniştemizin bizi niye öptüğünü o gün bilemediğimiz için çevreye, “Bizim binada çok önemli ve mübarek zatlar bulunduğu için belediye özel ihtimam gösteriyor.” diye hava attık. Ne bilelim biz olanları! Gerçi belediye daha sonra apartmanın fotoğraflarını sanal ortamda yayımlayarak, topluma, “Burada virüs var; çabuk kaçın!” mesajı verdi ve görevini yerine getirdi! Kısacası bizim haberimiz olmayan konudan dünya haberdar edildi. Buna; algı yönetimi mi iletişim başarısı mı yoksa “devreleri yakma” mı denir bilemem. Takdir uzmanların…
Dönelim konumuza… Hayat normal devam ederken ve riskli kişiler olan bizler belki de virüs yaymayı sürdürürken, 12 Nisan 2020 Pazar günü, yani testi pozitif çıkan kişinin karantinaya alınmasından 4-5 gün sonra, tabii bu 4-5 günü tahmini söylüyorum. Zira bu karantinanın ne zaman başladığını bilmiyoruz. İşte o pazar günü öğle saatlerinde bir arkadaşım aradı ve “Geçmiş olsun, sizin binada karantina ilan edilmiş.” dedi. Ben de kendisine, “Böyle bir şey yok. Az önce gazete alıp geldim, kahvaltı ediyorum. Pozitif olan komşumuzun sağlığı yerinde, evinde oturuyor. O karantinada ama apartmanda bir şey yok.” diye cevap verdim.
Ancak 14.30 sıralarında apartman yöneticisi kapıya geldi ve binanın tamamında karantina ilan edildiğini söyledi. Yani ahali, karantina olduğunu bizden önce öğrenmişti. Söylenti mekanizması çalışmasa bir şey öğreneceğimiz yok!
Kısacası, apartmanda virüslü biri olduğunun tespiti ve bu kişinin karantinaya alınmasından günler sonra binanın tamamı karantinaya alındı. Trakyalı tabiri ile “Babu kapıyı çavdar sapı ile fillemişti!”
“Karantina binanın geneline neden uygulandı?” diye sorsak, “Virüsün yayılmasını önlemek için.” diye bir cevap alırız büyük ihtimalle. İyi de arkadaş, bu geçen günlerde ne olduğundan haberiniz var mı? Virüs taşıma riski bulunan onlarca insan normal hayatını sürdürdü ve virüsü en azından Keşan’a yaydı. Örneğin birimiz veya birkaçımız; herhangi bir sebeple yüksek makamlardaki devletlulara bulaştırmış olabilir miydi virüsü? El cevap, “Olabilirdi!”
Evet karantina tiyatrosundaki birinci saçmalık buydu. Yetkililerin aklı günler sonra başına gelmişti. 4-5 gün içinde olanları ise Allah bilir…
TEBLİGAT TAMAM DA İNSANLAR NEREDE?
Gelelim hikayemizdeki ikinci saçmalığa…
Karantinanın tebliğ şekli ve apartmanda yaşayanların tespiti, daha doğrusu tespit edilmeyişi de tam bir komediydi.
Apartman yöneticisi arkadaş, elindeki helvacı kağıdı ile daireleri gezerek, polislerin geldiğini ve karantina ilanını bildirdiğini söyledi. Burada “helvacı kağıdı” dedim diye sakın Keşan Belediye Başkanı Mustafa Helvacıoğlu’na gönderme yaptığımı sanmayın, kesinlikle alakası yok. Kağıt gerçekten, resmi bir belgeden çok, halk arasında “helvacı kağıdı” denilen şekilde bir evraktı. Ne bir üst yazı ne tarih ne sayı ve imza… Edirne Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü başlığıyla hazırlanmış ve çoğaltılmaktan artık silinir hale gelmiş bir fotokopi parçası idi. Halbuki karantina kararını, “Keşan Kaymakamlığı İlçe Hıfzıssıhha Meclisi” almıştı. Bize ise karar değil, kağıt parçası tebliğ ediliyordu. Anladığım kadarıyla Keşan’daki yetkililer konuya dahil olmaktan kaçınmış ve fotokopi parçasına üst yazı yazmamıştı. Edirne’den fakslanan kağıt parçasının polis tarafından dağıtılması uygun görülmüştü. Muhtemelen, karantinaya bir itiraz olursa “Keşan’la ilgisi yok. Kararı Edirne almış.” denilerek işin içinden sıyrılma planı yapılmıştı. Basit bir Şark kurnazlığı!
Kağıdı imza karşılığı aldım ve imzamın yanına telefonumu da yazdım. Çünkü sağlık durumumuz telefon ile kontrol edilecekti. “Tavşan dağı aştı… 5 gündür kimsenin aklına gelmeyen sağlığımızı şimdi mi kontrol edecekler?” diye sormak o anda aklıma gelmedi. Gelseydi de sarı çizmeli Mehmet ağayı nerede bulup soracaktım.
Tebligat yapıldı lakin, “Bu dairede kaç kişi yaşıyor, bu insanlar şu anda nerede, bina dışındaysalar ne zaman gelecekler?” diye kimse sormadı. Tebligata göre, karantina şartları, sadece tebellüğ eden kişiyi bağlıyordu. Zira imzayı atan oydu. Dairede yaşayan diğer kişiler sorumlu tutulamazdı. Zaten hangi dairede hangi başka kişilerin olduğunu da bilen veya merak eden yoktu. Tebliğden sonra da tespiti mümkün değildi. Yukarıda da dikkat çektiğim gibi; filyasyon ise “hak getire”ydi!
Saçmalığı şöyle örnekleyelim: Karar bana tebliğ edilirken; eşim alışverişte, 20 yaşın üzerindeki çocuğumuz da sporda-yürüyüşte olabilirdi. İkisinin de dışarıda bulunmasına yasal bir engel yoktu ve karantina baskınından haberleri olmadığı için normal günlük yaşamlarını sürdürüyorlardı. Tebligatla birlikte binaya giriş yasaklandığı için geri dönemeyeceklerdi. Yasak olmasa da neden dönsünler! Gidip, deniz evimiz varsa orada yoksa bir akrabamızın-dostumuzun yanında kalırlar ve karantinadan kurtulurlar. Bu durumda kim ne diyebilir? Bu örneği tüm dairelerde yaşayanlar için verebiliriz. Kaldı ki; karar tebliğ edilirken, bazı komşularımız, hafta sonu olması nedeniyle gerçekten evlerinde yoktu ve doğal olarak onlar karantinaya alınmadı. Kısacası, virüs yayılmasın diye karantinaya alınan binada yaşayanlar virüsü yaymaya devam etti! Yani insanlar değil; bina karantinaya alındı! Hani malum Karadeniz fıkrasındaki gibi, “Eee noldi şimdi!”
Bizim aklı evvel yetkililerimiz, perhizli hastaya lahana turşusunu yedirdi. Donkişot’un yel değirmenlerine saldırması bile bundan daha ciddidir! Ha bir de evde misafir olma ihtimali var ki; ört ki ölem! Misafir çıkamayacak apartmandan kaldı başımıza!
APARTMAN KARANTİNADA İKAMET EDENLER DIŞARIDA!
Ya bu nasıl bir zekadır ki; karantina uygulanacak binadaki insanların tespit ve takibi yapılmaz; bu insanlara bir ön bilgi verilmez, evlerine dönüşü sağlanmaz! Apartman karantinada lakin ikamet edenler dışarıda! “Dam üstünde saksağan damlaya damlaya göl olur.” misali…
Tebligatın pazar gününe denk getirilmesi de içinde onlarca soru barındırıyor ama konu dağılmasın diye oralara girmiyorum. (Matruşka gibi karantina mübarek, açılan her konunun içinden başka bir konu çıkıyor.)
BİZE YARDIMCI OLACAK ARKADAŞIN BİZDEN HABERİ YOK!
Sıradaki saçmalığımız da şöyle: Bize tebliğ edilen kağıdın bir köşesinde, elle yazılmış bir isim ve telefon numarası vardı. İhtiyaçlarımız konusunda bu arkadaşın yardımcı olacağı söylenmiş yöneticiye. Baştan beri hep vurguladığım gibi, hiçbir konuda doğru dürüst bilgi verilmediği için, bu arkadaşın, 10 daireli bir apartmanın ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağı ve nasıl bir program yapılacağı konusunda da bir açıklama yoktu. (Karantinanın 10. günü, bu arkadaşın genel ihtiyaçlar için değil, ilaç ve benzeri acil ihtiyaçlar için görevlendirildiği bildirildi. Keşke daha ilk gün, “Bakın başınızın çaresine! Sizinle mi uğraşacağız!” denilseydi.)
Bu karantina baskını karşısında telaşlanan yöneticimizin eşi, söz konusu arkadaşı aramış ve karantina süresince nasıl bir uygulama olacağını sormuş. Arkadaş, “Benim bir şeyden haberim yok. Vefa destek grubuna kayıt yaptırdım ama kimse bana bilgi vermedi. Sizinle ilgili de bilgi yok.” demiş. Haydaaa… Bize yardımcı olacak arkadaşın bizden haberi yok! Karantinanın ciddiyetine bak hizaya gel! O kağıt parçasına şahsın adını ve telefonunu yazan devletlu, şahsa bilgi vermeye gerek görmemiş.
HANİ HER GÜN HEKİM ARAYACAKTI?
Konuyla ilgili skandal boyutunda bir saçmalık da sağlık durumumuzun kontrolünde yaşandı. Bize tebliğ edilen kağıtta, “Evde bulunduğunuz 14 gün süreyle aile hekiminiz tarafından telefon ile sağlık durumunuz takip edilecektir.” yazıyordu. Gerçi evlerde kimlerin bulunduğu belli değildi ama olsundu hekimimiz kontrol edecekti. Bu ifadeyi görünce içim rahatladı. Günlerdir parmağını kıpırdatmayan yetkililer geç de olsa kendine gelmişti. Sağlığımız kontrol edilirken filyasyon da yapılırdı mutlaka ve temas tablomuz ortaya çıkardı. Tabii bu, “Evde bulunduğunuz 14 gün süreyle aile hekiminiz tarafından telefon ile sağlık durumunuz takip edilecektir.” ifadesi, biraz da “Sakın evden ayrılmayın, ne zaman kontrol edeceğimiz belli olmaz!” uyarısı taşıyordu. Yani ufaktan bir “aba altından sopa gösterme” hadisesi. Sıkıntı yok. Zaten günlerdir, acil ihtiyaçlarımızı karşılama dışında evden çıkmıyorduk. Şimdi kural da konduğuna göre hiç çıkmayız. Arandığımızda tekmilimizi veririz.
ARAYAN SORAN YOK!
Bir iki üç dört gün derken, baktım kimsenin arayıp sorduğu yok. Ne hekim arar halimizi-hatırımızı sorar ne vali, kaymakam veya belediye başkanı arar, “Ya arkadaş biz sizi unuttuk; bakın dalganıza, gezin-tozun!” der. 2. Dünya Savaşı’nda saklandığı ormanda unutulan Japon askerine döndük anasını satayım.
Bir taraftan da aile hekimime kızıyorum. Ulan insan bir kere olsun aramaz mı? “Düşenin dostu olmuyormuş!” diye söyleniyorum kendi kendime… Tabii aklıma; apartmanda kimlerin bulunduğu belli olmadığı için, bu karantinadan aile hekimlerinin haberi olamayacağını düşünmek gelmiyor. Helvacı kağıdında yazan, “Evde bulunduğunuz 14 gün içinde aile hekiminiz tarafından sağlık durumunuz kontrol edilecektir.” cümlesine inanıyorum çünkü. Devlet yalan söyleyecek değil ya!
Günler ilerledikçe, apartmanda bulunan hiç kimseyi aile hekimlerinin aramadığı çıktı ortaya. Herkes kendi hekimi ile görüştü ve şu cevabı aldı: “Siz karantina listesinde gözükmüyorsunuz!”
Bir kere daha haydaa… Kardeşim karantinada mıyız değil miyiz? Helvacı kağıdında özetle, “Karantinadasınız. Aile hekiminiz sizi her gün arayacak.” deniyor. Hekimin listesinde yokuz! Bu duruma uyacak sözü ben bile bulamadım.
KARANTİNADAKİLERİN ATEŞİNİ ÖLÇTÜNÜZ DE SOKAK KALDI!
İlçe Hıfzıssıha Komisyonu’nun kararındaki, “Keşan merkez, belde ve köylerinde özellikle sokak/cadde gibi kamusal alanlarda bireylere ateş ölçümlerinin aralıksız yapılmasına…” ifadesine de değinmeden geçemeyeceğim. Bu ifadeyi okuyunca aldı mı beni bir gülmek! Sandalyeden düşecektim neredeyse. Ya siz karantinada olanların bile bir defa olsun ateşini ölçmediniz; sokağı nasıl ölçeceksiniz. Bırakın kafa yapmayın insanlarla!
KARANTİNA KAÇ GÜN SÜRECEK?
Bu arada, karantina süresinin belirlenmesinde de tam bir rezalet yaşandı. Bize gelen kağıtta, uygulamanın 14 gün süreceği yazılıydı. İyi de 14 gün, virüslü kişinin karantinasının başlamasından mı, bize tebliğ tarihinden mi sayılacaktı, belli değildi. Eğer süre, bize tebliğ tarihi ile başlarsa hasta kişinin karantinası bizden 4-5 gün önce bitecekti ve haliyle onlar apartmana girip çıkacaktı. Arada biz de sıvışır mıydık bilemiyorum ama sonuçta karantinanın anası ağlayacaktı.
Neyse ki; “üst akıl” soruna çözüm buldu ve karantinayı Ramazan’ın birinci günü bitirdi. Böylece bizim karantina 14 gün yerine 11.5 gün sürdü. Eh Trakyalıya da buçuklu karantina yakışırdı doğrusu!
“Üst akıl” hiç olmazsa 1 gün önce kaldırsaydı karantinayı da Ramazan alışverişimizi yapsaydık. Hani bir hayır yaptılar tam olsaydı bari! Ha 11.5 gün olmuş ha 10.5 gün; servetleri mi azalacaktı!
VİRÜS ORUÇ TUTAR MI?
Anladığım kadarıyla “virüsün oruç tutacağına ve Ramazan’da bulaşmayacağına” dair bilgi gelmişti yetkililere. Aldığım bilgilere göre Cübbeli Ahmet de aynı görüşteymiş. Ulemaya danışmakta fayda var haliyle…
İşin dikkat çekici başka bir tarafı da karantinanın bitiş tebliği idi. Başlangıçta hiç olmazsa helvacı kağıdı ile tebliğ edilmişti. Bitiş işe tek cümlelik whatsapp mesajı ile oldu. Başlangıca kimin karar verdiği belli değildi; bitişe kimin ve nasıl karar verdiği de muamma!
(Gerçi karantinanın bitişinden sonra, yöneticimizin zorlaması ile bir tebligat yapılmış. Öte yandan;
Apartman yöneticimiz Hasan Savranoğlu da karantina sürecinin, yetkisi ve sıfatı bilinmeyen bir whatsapp grubu tarafından yürütüldüğüne dikkat çekti. Savranoğlu; Belediye Başkanı Mustafa Helvacıoğlu ve diğer yetkililerden konuyla ilgili bilgi alamamaktan yakındı.)
Sonuçta karantina ne kuşa ne deveye ne de devekuşuna benzemedi ama yetkililerin içinin rahat etmesiydi önemli olan. Hani yarın biri hesap sorarsa “Biz görevimizi yaptık.” diyebileceklerdi artık. E ay başında maaşlar da hesaplara tam yattı mı sorun yoktu.
KARANTİNADAN ÇIKAN KİŞİYE TEST BİLE YAPILMADI
Saçmalıkları alt alta sıralıyorum ama bitmek bilmiyor. Ben de yoruldum yazmaktan. Devam edelim…
Apartmanda yaşayanların takip edilmediğini söylüyorum ya asıl komedi testi pozitif çıkan komşumuzun durumunda yaşanıyor. Komşumuz, karantinası bittiğinde, yetkililere telefon ederek test yapılıp-yapılmayacağını sormuş. Kendisine, “Git hastaneye yaptır testini!” demişler. Hastanın pozitif durumu devam ediyorsa “Yandı gülüm keten helva!” Bir rezalet daha ne kadar zirve yapabilir ki!
“SİMİTÇİ-KAHVECİ-GAZOZCU GİREMEZ”
Son olarak şunu da anlatmadan geçemeyeceğim: IQ’sunun kaç olduğunu merak ettiğim meçhul bir şahıs, bir dosya kağıdının üzerine, “Bu binada karantina vardır. Kaçılın öteye!” yazmış ve altına da eklemiş, “Simitçi-kahveci-gazozcu giremez!” Sonra da kağıdı para bandıyla giriş kapısına yapıştırmış. Aslında kağıdın yanına kırmızı yağlı boya ile bir çarpı işareti ve kuru kafa da çizmeliydi ama zekası o kadarına yetmemiş demek ki!
Diyeceksiniz ki, “Yetkililer yapıştırmış olamaz mı?” Ya hiç resmi yazı, altında imza-mühür ve asan kurumun adı-sanı olmadan kapıya para bandıyla yapıştırılır mı? Güldürmeyin beni. Yetkililer çıkıp, “Biz yapıştırdık.” dese bile ben inanmam. Hiç devlet böyle bir saçmalık yapar mı?
Neyse… Gelelim sadede…
LAÇKALIĞIN SEBEBİ
Arkadaşlar; böylesi hayati bir konuda bu kadar laçkalık olmasının ve yetkililerin bu kadar layüsel davranmasının sebebi nedir?
63 yaşındayım ve 63 yıllık Türkiyeliyim. Yaklaşık 40 yıllık ticaret hayatımın 25 yılı yayıncılıkla geçti. Sürekli basın kartı sahibi gazeteciyim. Bu memlekette işlerin masa başında nasıl yürütüldüğünü çok iyi bilirim. Bu “devlet memuru” kafasını çok iyi tanırım. Ömrüm oligarşiye karşı mücadele ile geçti. Bu noktadan hareketle bana göre 2 ana sebep var.
Biri; virüsle mücadelenin önemi nedeniyle doğan mahalle baskısına bağlı olarak, insanların, uğradıkları mağduriyetleri veya gördükleri hataları dile getiremeyeceğinin bilinmesidir. Devletlulara karşı çıkarsan, “Corona ile mücadeleye gölge düşüren kişi” damgası yersin ki; ben bu damgayı yemeyi göze alıyorum. Sıkıntı yok. Corona ile mücadeleye gölge düşürenler utansın!
Diğer sebep de baştan altını çizdiğim “devlet memuru” zihniyetidir.
- “Sorumluluk alma ve durumu idare et; sonucun ne olduğu önemli değil!”
Ha ben bunları anlattım veya yazdım da ne olacak? Hiçbir şey olmayacak. Koltuk sahipleri, bu memleketin sokaklarında gerine gerine gezmeyi sürdürecekler.
Geldik muhabbetin sonuna… Sürç-i lisan ettikse affola. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper, saygılar sunarken; Ramazan’ın hayır ve bereket getirmesini diliyorum.