Şarkıların sesi kısılmıştır artık Muallâ, adına yazılan bütün şiirler derlenip toparlanmıştır. Şehirden taşınacağız ya, önce şiirleri toplayıp valize koyuyorum. Tek sermayemiz şiirimiz zira. Anlıyor musun Muallâ, gidiyorum ben, kimsenin beni tanımadığı bir kente taşınıyorum. Kalemlerimi sana bırakıyorum, kır hepsini, idam fermanımı imzaladıktan sonra. Çok ağır geldi bu sefer kız, çok ağır gittin bu sefer, sana en ihtiyacım olduğu anda gitmeseydin, şarkıları yüksek sesle, tek nefesle söyleseydik. Anlasaydı bizi bütün bestekârlar, suzinak makamından başlayıp, kürdili hicazkârdan çıksaydık. Kanun namına taksimler bizi göz altında tutsaydı gecelerden sabahlara kadar. Adımız berduşa çıksaydı, içip içip aşka meyletseydik günlerce. Ah Muallâ, seni bir tek müjganla aldattım, sen giderken, ağlarken, göz yaşlarım değdi onlara ne yapayım. Yapacak bir şeyimiz kalmadı Muallâ, seni çok özledim, rakıyla haldaş olmalarım her ne kadar eskiye dayansa da, senden sonra daha samimi olduk, sigarayı da artırdım senden sonra. Şiir yazmayı bıraktım, edebi bir yanımız kalmadığındandır belki, belki seni düşünmekten fırsat bulamadığımız içindir, bilemiyorum.

Ve o eski zamanlardan bana kalan her ne varsa, topladım bu sabah. Aklımın köşesinde kullanmadığım beynimin bir lobunda adına rastladım mesela, kaldırıp atmalıydım, kıyamadım. Antika değeri vardır diye düşünüyorum, yoksa hurdacının biçeceği değer ne ise, razıyım Muallâ. Sana kalabalık cümleler kurardım eskiden, hatırlar mısın bilmem? O cümlelerin içinde ne anlamlar gizlidir bilemezsin Muallâ, hani bir keresinde seni çok sevdiğimi yüksek rakımlı söylemiştim, bülbüller güle küsüp başka kente göç etmişti, şimdi bütün hicazkâr nâmelerin ardı sıra, bir klarnet taksimi efkarında sigara dumanımın nezaretinde gidiyorum Muallâ, unut beni.