Kişinin hayatta izleyeceği yolu seçmesinde ve kişiliğinin gelişmesinde ana-babaların, diğer aile bireylerinin, konu-komşunun, arkadadaşların, iletişim halinde bulunulan insanların, yaşanılan olayların, öğretmenlerin, okuduğumuz kitapların, kısaca içinde yaşadığımız canlı ve cansız çevre elemanlarının etkileri olduğu, yadsınamaz bir gerçektir..
İnsan kaderi, bütün bu etkileşmelerin bileşkesinde kendini gösterir ve kişinin “kişilik” denen “benlik devleti”nin oluşmasını sağlar. Yaşadığımız olayların, kişiliğimiz ve geleceğimiz üzerinde nasıl bir etki yapacağını önceden bilebilme olanağımız pek yoktur..
Bu nedenle başımıza gelen olumsuz olaylar karşısında bile “vardır bunun bir hikmeti” demek, bence en sağlıklı yorum şekli olacaktır. Örneğin; Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk olmazdan önce, Selânik Mülkiye Rüştiyesi’nde okurken matematik öğretmeni Kaymak Hafız yüzünden okuldan ayrılmasaydı, Selanik Askeri Rüştiyesi’ne gitmeyecek ve bu okulun matematik öğretmeni Üsküplü Mustafa Efendi tarafından: “Senin de adın Mustafa benim de adım Mustafa. Aramızda bir fark olsun. Senin adının sonuna bir de Kemal ekleyelim” önerisine muhatap olmayacak ve sonsuza dek Mustafa Kemal olarak anılmayacaktı… Dahası da var elbet. Manastır Askeri İdadisi’ndeki kompozisyon dersi öğretmeni Mehmet Asım Efendi, şiirle uğraşan arkadaşı Ömer Naci’ye özenen, sarı saçlı, mavi gözlü, bu öğrencisine: “Oğlum Mustafa, şiirle uğraşmayı bırak. Şiirle uğraşman senin iyi bir asker olmanı engeller. Sen Ömer Naci’ye bakma. O hayalperest ruhludur” diyerek yol göstermeseydi, Fransızca öğretmeni, Fransızcasını geliştirmesini öğütlemeseydi ve Manastır Askeri lisesi’ndeki tarih öğretmeni, Binbaşı Mehmet Tevfik Bey, Türk tarihini sevdirip, en ince ayrıntılarına kadar öğretmese idi, hiç kuşku yok ki, Selânik Askeri Rüştiyesi’nin güneş bakışlı altın saçlı Mustafa’sı, adını dünya tarihine altın harflerle yazdıran ve Türk Ulusu’nu yok olmaktan kurtararak, lâik-demokratik sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran bir Mustafa Kemal Atatürk olmayacaktı. Bütün bunlara ek olarak, öğrenim hayatında kendisini etkileyen öğretmenlerinden aldığı ilhamla bizlere bir geometri kitabı, bir Nutuk ve daha bir çok eseri armağan olarak bırakmayacaktı.
Bütün öğretmenlerin, çok iyi bildikleri halde fazla önemsemedikleri “rehber olma” özelliğini içinde barındıran bu tür “sevecen ve yol gösterici yaklaşımlar” bir çocuğa verilecek en etkili kişilik geliştirme ilâçlarıdır. Bu tür yaklaşımlar, çocuğun kurmakta olduğu “kişilik” denen “benlik devleti”nin duvarlarına konmuş en değerli kişilik taşlarıdır. Adını andığın bu yaklaşımların harcında kuşkusuz sevgi eylemi vardır... Çünkü sevgi, hem alanın hem de verenin kalbinde yediveren gülü gibi dal budak salan,
verdikçe çoğalan, alanı da vereni de mutlu eden eylemsel bir duygudur.
Genellikle çalışkan ve göze batan yetenekli öğrencilerin yararlandığı bu ilâçtan, bütün öğrencilerin yararlanmalarını sağlamak, eğitimin önemli işlevlerinden biri olmak zorundadır.. Sınıfların kalabalık oluşu ya da başka nedenlerle pek çok öğretmen buna özen göstermez… Oysa sınıftaki öğrenciler bu
ülkenin en değerli zenginliğidirler. Geleceğimizdirler. Bu dünyada ve hatta evrende, biz insanlardan ve bu insanların yavrularından daha değerli ne olabilir?
Çocuklarımızın hayatta başarılı ve mutlu bireyler olmaları için, onları ayrım yapmadan, sevgi-saygı, anlayış, sabır, şevkat gibi değer-takdir duyguları ile beslemek, eğitim etkinliklerinin içine katılımlarını sağlamak, kendilerini ifade edebilecekleri eğitim ortamını hazırlamak, eğitim faaliyetlerinin olmazsa olmaz koşulu olmak zorundadır. Bu nedenle kişi başarısızlığındaki aksamaları kişilerde değil, insan eğitimindeki bilimsel yetersizliğinde aramak doğru bir yaklaşım olacaktır… Okulda kendisine ismiyle hitap edilen bir öğrenci, sınıftan ceylan gibi kasılarak çıkar, sınıfa keklik gibi zıplayarak girer... Yaşamdan ve yaşamaktan haz alır. Çünkü öğrenci için öğretmen anadır, babadır, kardeştir, ağabeydir. Her şeyi bilendir. Rol modeldir… Hele ilkokul öğretmenliğinin çocuk kişiliğinin oluşmasındaki etkisi, Lokman Hekim’in ilâcından bile daha etkilidir. Kişisel kanaatlere göre eğitim değil, öğrenciyi araştırmaya, okuyup incelemeye yönlendiren, pedagoji bilimine göre eğitimi kökleştirmek amaç olmalıdır.
Sevgi ve sağlıkla kalınız…