Dün akşam havuz medyasına ait bir haber kanalında Muharrem İnce’yi dinledim. “Benden sonrası tufan” anlayışı ile CHP’ye, Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Merkezi’ne veryansın etti. Bu söyleşisinde İnce, “Parti suçu” diye bir kavram varsa bu konuda sayısız ve önemli örnekler verdi. Anlaşılan parti kurmaya karar vermiş, ama kovularak gitmenin kurnazlığını yaratmaya çalışıyor. Eskiye dönük verdiği örneklerle bugünü karalamaya çalışıyor. Eskiden partide demokrasi ve özgürlük varmış da şimdilerde yokmuş havası ile ya yalan söylüyor ya da Baykal’ın kanatları altında siyaseti öğrendiği için parti içi demokrasi nedir bilmiyor. Örneğin Baykal’ın Genel Sekreterliği döneminde Ercan Karakaş’ın İstanbul İl Başkanlığından 3 defa alınıp 3 defa seçilerek geri döndüğünü, ön seçimi kazanan Fikri Sağlar’ın 1. sıradan alınıp arka sıralara konduğunu herkesin unuttuğunu sanıyor. Başka örnekler isteyen varsa örnek çok..

***

İnce’nin CHP için getirdiği olumsuz örneklerin hemen hepsi doğru. Ama bunları dile getirmenin Cumhurbaşkanlığına aday Muharrem Bey’e ne faydası var? Ben bunu çözemiyorum. Kaldı ki CHP bu hallere Baykal ve müritleri sayesinde geldi. O müritlerden biri de “Beni Baykal milletvekili yaptı” diyen İnce, değil mi?  İnce; CHP’nin ne kadar AKP’ye benzediğini anlatırsa Cumhurbaşkanlığı şansı o kadar mı artacak? Bu doğru bir hesap mı? İnce’nin demogoji ve popülist politikalar konusunda önemli bir aktör olduğundan kuşkumuz yok. Ama bu özellikler Cumhurbaşkanı olmasını yeterli kılıyorsa İnce’den çok daha marifetlileri siyaset arenasında ürkütmeden sayılamıyor. Muharrem beyin gittiği yol, yol değil. Anketler onu heveslendirmesin, çünkü bir kumpasa alet olmuş, farkında değil. Anketler de kumpaslı. Parti kuracak olursa alacağı oy % 2 yi geçmez. 

Muharrem Bey, akıllı ol, gaza gelme.  

***

Kılıçdaroğlu’nun Saray’dan nemalanan “Bazı siyasiler” sözü İnce Bey’in tepkisini çekmiş. Kılıçdaroğlu haklı. Elbette saray seni çağırıp, “Otur bir kahve içelim. Parti kurmak için ne kadar istiyorsun?” falan diye sormadı. Ama ne yaptı? Sana şimdilik havuz medyasının ekranlarını açtı. Üç buçuk saat, yani bütün gece sana bu ekranı kim tahsis etti? Bir bakanın istifasını bile Saray’a sormadan haber olarak dahi veremeyen bu kanal; İnce’yi hangi özgür (!) habercilik anlayışıyla konuk etti? Üç buçuk saatlik bu yayının reklam olarak bedeli nedir? Bu “İstemem, ama yan cebime koy” anlayışının ilginç bir örneğidir. Kaldı ki İnce “Daha 5-6 Kanala çıkacağını” övünerek söylüyor. Kaz etine alışmış görünüyor. 

Saraydan beslenmiyormuş..Peeeeh!

***

Türkiye’nin yarısını otobüsle gezmiş... Bu otobüsün herhalde 2-3 şöförü, muavini falan var, yakıt parası var, geceleri 50 kişinin otel parası var, günde 3 öğün yemek parası var, rakı parası var. Kurdukları büroda çalışanlar ve büro giderleri var. Var, var, var… İyi de bu bu değirmenin suyu nereden geliyor? Saray’dan gelmiyor, anladık. Ama nereden geliyor? Bunu sormak ve öğrenmek de hakkımız değil mi? “Dostlarım karşılıyor” diyor. Kim bu dostlar? 

***

Muharrem Bey bu söyleşide kendisini CHP’nin Messi’si olarak tanımladı. Ey Messi Muharrem.. Neyse… Var git yoluna... Bu tavırların ve anlattıklarınla senin ve CHP’nin SHP’den bu yana nereden nereye geldiğinin acı bir tablosu ortaya çıkıyor. Bana hiç yabancı değilsiniz. O nedenle ben daha 1994’lerde Baykal Partiyi ele geçirdiğinde bu işin olmayacağını görerek ayrıldım. 

*** 

Örgütsüz bir örgüt anlayışı ile yönetilen CHP’de Kılıçdaroğlu “KOBİ’lerle ilgili önerilerimiz örgütlere gönderildiği halde hiçbir KOBİ’ye ulaşmamış” diyerek örgütünü ayıplarken yüzünün kızarmasını beklediğimiz bir örgüt de ortada yok. Enez’de de yok, Edirne’de de yok, istisnalar dışında ülkenin özellikle CHP’li Belediyelerin egemen olduğu yerleşim yerlerinde de yok..

“Var” diyen varsa işte meydan. Örnek verin, bizi mahcup edin.