Onu doğuran anneye mi aittir çocuk, büyüten anneye mi?

Doğup büyüdüğü yere mi aittir insan, olmak isteyip de olamadığı yere mi? 

Bir koşuşturma içerisinde gelip geçiyor hayatımız, oturup kim olduğumuzu, ne hissettiğimizi, nerede olmayı dilediğimizi düşündüğümüz ne kadar az zaman oluyor. Hayat bir yolculuk, hayat insanın anlam arayışı. Önce kendini bulmak için çıkıyorsun yola, seni sen yapan değerleri atıyorsun her durakta çantana, kimi zaman yolunu şaşırıyorsun, kimi zaman sert giriyorsun virajlara, sendeliyorsun toparlaması zor oluyor, kimi zaman yokuş aşağı rahat rahat salınırcasına giriveriyor her şey rayına. Yolculuğun başında deneyimsiz bir çocukken, bir gün geliyor reşit oluyorsun, aslında bir gün öncekinden farklı sayabileceğin pek bir şey değişmedi hayatında, ama daha büyük sorumluluklar alman, daha yetişkin gibi davranman bekleniyor. Bir gün geliyor eş oluyor birbirini tamamlıyorsun, bir gün anne baba olmanın heyecanını tadıyorsun, bir gün meslek sahibisin, bir gün dede, nine, bir gün emekli, bir gün mutlu, bir gün üzgün, bir gün yalnız... Bir sürü sıfat ekleniyor her geçen gün isminin başına.

Peki ne zaman gerçekten sen oluyorsun? En çok ne zaman kendin olduğunu hissediyorsun? Sana en çok kendin olduğunu hissettiren yer neresi ?En mutlu olduğun yer neresi?Bugün hayat telaşınızda kısa bir molada, bu sorularla başbaşa bırakmak istiyorum sizleri. Akıp giden hayat ırmağınızda akışa yön vermeniz gereken noktada biraz durup düşünün. O ırmakta her yıkanışınızda farklı birisiniz.  Hayat ertelemeleri affetmiyor, bana sorarsanız 22 yıl inanılmaz kısa geçti derim, eminim 70 yaşındaki biri de aynı şekilde düşünüyordur, hala bitmemiştir hayatına katmak istedikleri. Hayat sonraları sevmez, ertelemeleri pek affetmez. Hayaller, siz kalkıp onu gerçekleştirinceye dek hayal olarak kalır.

Olumsuzlukları düşünüp, zamanından önce üzülmek neden? Elbette bazen kendimizi hazırlamamız gereken acılar vardır, ama hep en kötüyü beklemeye değmez.  Kötüyü çağırmak denir ya, bir süre sonra düşündüğümüz kötü ihtimallerin başımıza gelmesi bu durumda muhtemeldir.

İçinize ne kadar ışık girmesine izin verirseniz, hayatınız o kadar parlak olur.’ Ummak, mutluluk merdiveninin ilk basamağıdır ve umut, yaşam binasının temel taşıdır. Mutluluğa giden yol olumlu düşünmekten geçer. Olumlu düşünen kişiler stresin zararlı etkilerinden en az etkilenen ve en kolay kurtulabilenlerdir. Umut, belki varlıklı bir kişi için yemeğin üstüne yediği tatlı olabilir, ancak yoksul bir kişi için onu doyuran kuru ekmek parçasıdır da…

Biri sizden daha şanslı diye sitem edip, baştan mağlup başlamayın yarışlara. Herkesin mücadelesi başka, hayata farklı yerlerden başlasak da, mücadele hepimiz için devam ediyor. İnsanlar ne zorluklar içinde büyük şeyleri başarıyorlar. Hayatın sunduğu seçeneklerden hangisini tercih edeceğimiz bize bağlıdır. Seçimlerinizin arkasında durun, sürekli diğer ihtimali düşünüp, geçmişte kalmak yerine önünüze bakın ve harekete geçip bugününüzü, yarınınızı güzelleştirmeye çalışın. 

Şimdi en başta sorduğum iki soruyu birbirine katıp bir de şöyle düşünün, doğduğunuz yere mi aitsiniz, ruhunuzu doyuran yere mi?