Korona salgının ilk atağının sonlarına yaklaşırken bir değerlendirme yapma gereği oluştu. Çünkü yaşadığımız iki ayı doğru değerlendirmezsek yaşayacağımız olası yeni ataklarda ders çıkarmak yerine çok daha ciddi sorunlarla karşılaşmamız kaçınılmaz olacak. Çin’in Wuhan eyaletinde bir doktorun ilginç bir hastalığı rapor etmesiyle başlayan süreç kısa sürede dünyayı etkisi altına alarak bir daha asla geri dönülemez bir noktaya getirdi. Türkiye salgını birkaç bilim adamının makalesiyle gündeme alırken siyasetin en yetkili ağzından yapılan ilk açıklamalar hayli umut vericiydi.

“Çin’de başlayan ve dünya ekonomisini etkileyeceği öngörülen bu süreçte Türkiye üretim anlamında ciddi fırsatlar elde edebilir.” Bu açıklamaların ardından kısa bir süre sonra Avrupa’dan İtalya’dan peş peşe vakalar duyulmaya başlayınca işin rengi değişti. Yine bu dönemde ‘kara dut pekmezi yiyerek salgından korunma’ önerisi bilim adamlarından değilde yine siyasetin merkezinden gelmişti. Sosyal medya bu fırsatı hiç kaçırır mi? Bir doktor sosyal medya üzerinden Türk genlerinin salgına dayanıklı olduğunu ve tuzlu su ile gargara yaparak en kesin çözümün bu olduğunu anlatarak medya fenomeni olurken, kısa süre sonra Avrupa’da ölen Türk vatandaşları artmaya başlayınca sorunun genlerde olmadığı ortaya çıktı. Başka bir tıp doktoru da kahkahalar atarak bunun ilaç ve tedavi pazarlamak için yapılan bir piyasa çalışması olduğunu savunurken , yarasa çorbasından bulaşmış ha ha ha diye gülmeyide unutmamıştı. Aşı satmak için kontrollü bir salgın başlatmak. Tezi buydu. Bilim kurgu ve tarih romanlarının gediklisi olanlar yakından tanıyacağı Dan Brown'ın romanından uyarlanan Tom Hanks'in başrolünde yer aldığı Cehennem-Inferno filmi, dünyadaki sınırlı kaynakların ancak insanlığın yarısına yeteceğini ve bu yüzden nüfusun yarısının ölmesi gerektiğini konu etmişti. Hatta insan nüfusunun yarısını yok edecek bu ilacı İstanbul’da Yerebatan sarnıcında karıştırmak üzereyken Tom Hanks engellemişti. Filmi izlemeyenlere ayıp oldu ama. Bugün de tarihin cilvesi Tom Hanks ve eşi az kalsın coronadan sizlere ömür gidiyorlardı. Türkiye komşulara tek tek koronadan kırılmaya başlayınca dünyaya da pek çok örneği olan doğru bir adım attı. Bu hastalıkla ilgili bir kurul oluşturarak son iki ay bizim can kulağıyla dinlediğimiz Bilim Kurulunu oluşturdu.Yine alışılagelmiş olarak meslek örgütleri ve STK’lar bu kurullarda yer alamadı. Ben de bir hekim olarak içlerinde birçok bilimsel kongrede de takip ettiğim hocalarımın olduğu bu kurulu her zaman kendime yol gösterici olarak gördüm ve hala yakından takip ediyorum. Bilim kurulu sonradan da defalarca anlattıkları çalışmalara başlarken siyasetin merkezi hala corona lafını ağzına almadan İtalya ve İspanya’dan kaçan turistleri Güney sahillerimizde nasıl da ağırlayacağımızın hesabını yapmakla meşguldü. Dünya sınırlarını tek tek kapatırken Türkiye’de gündem birden değişti. Suriye ile devam eden düşük yoğunluklu savaşta onlarca askerinizin Rus istihbaratı ve askeri desteği ile şehit edilmesi ülkemizin en acılı günlerini yaşanmasına sebep oldu. Kısa sürede yapılan başka bir hamle yine gündemi belirliyordu. On binlerce Suriyeli bulabildiği araçlarla Edirne Karaağaç bölgesine sınıra getirilmeye başlandı. Önde Yunan askeri arkasında özel kuvvetlerle adeta sınırdan karşıya itiliyordu. Schengen vize olmadan Avrupa yolculuğu başlamıştı. Yapılan sayımlarda gelenlerinin çoğunun Afgan, Pakistan kökenli olduğu ortaya çıkmasına rağmen (aralarında bizim ülkeden kaçan hemşehrilerimizin olduğunu üzülerek öğrendik) binlerce insan Yunan sınırına getirildi. İşin ilginç yanı bazı insan kaçakçıları sosyal medyadan açık açık çağrı yaparak kimliklerini saklama gereği bile duymadan bu ticaretten pay alma yoluna gitmişti. Serbest piyasa devreye girmiş ve sınır köylerinde insan kaçıran organize gruplar ciddi bir rekabete girişmişti. İşte tam bunların ortasında korona Türkiye’ye giriş yaptı. Koronadan öldüğü sonradan yapılan otopside anlaşılan eski Kara Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ilk kaybımız olarak tarihe geçti. Bilim kurulu bu sırada bilgileri sağlık bakanıyla paylaşarak önlem alınmasını tavsiye ediyordu. Tavsiye diyorum çünkü kurul kararları siyasetin en tepesine iletiliyor ve ancak kabul görürse açıklanıyordu. Hamleler sıra sıra gelmeye başladı. Önce Umre dönüşünde karantina başladı. Ama maalesef gelen hacılarımız polise ve diğer güvenlik güçlerine inanılmaz direnç gösteriyordu. Konya'da karantina altına alınmak istenen bir vatandaşın kaçmayı çalıştığı ortaya çıktı. Umreci vatandaş polis tarafından son anda yakalandı. Konuya ilişkin açıklama yapan Konya Emniyet Müdürü, umreden gelen bir kişinin kaçmaya çalışırken polis memurunun yüzüne tükürdüğünü ve ' Ben hastaysam sen de hasta ol dediğini belirtti. Bu görüntüler uzun süre hafızamızdan silinmedi. Umarım o polis arkadaşımız sağlıklıdır. Erzurum'a özel otobüs tutan hacılarımız Çorum’da polis kontrolüne takıldı.40 bin umreciden ancak 20-25 bini karantina altına alınabildi. Bilim kurulunun tüm uyarılarına rağmen öncelikle küresel bir salgının ortasında Umre ziyaretine izin vermek ve daha kötüsü dönenleri karantina altına alamamak daha sonra Türkiye’nin başına ciddi sorunlar getirecekti. Süriye Afgan ve Pakistan vatandaşlarından Yunan sınırından karşıya geçemeyenler bir gecede sınırdan uzaklaştırılarak tekrar güzel yurdumuzun her köşesine dağılınca ikinci hamle olarak sınırları insan geçişine kapandı. İpsala’da sınırda çalışan bir arkadaşımın anlatımları bende ciddi endişe uyandırmıştı. İtalya’dan İspanya’dan Yunanistan üzerinden gelen onlarca insan başta tır şöförü ve diğer yolcular sadece ateşleri ölçülerek ellerini kollarını sallayarak ülkemize yanlarında taşıdıkları corona ile giriş yapıyorlardı. Hatta uyanık olanlar sınıra gelmeden ateş düşürücü alarak olası kontrollerden kaçmayı bile planlamıştı. Aynı sorun Yurtdışı uçuşlarda da devam etmiş ve onbinlerce yolcu dışhatlardan sadece ateşi ölçülerek ve termal kameradan geçirilerek ülkemize girerek resmen virüs saçıyorlardı. Paris’ten gelen bir hanımefendinin anlattıkları tüm gerçeği ortaya koyuyordu. Uçaktan inmeden ateş düşürücü aldığını inince kolayca kontrolden geçip otobüsle Karadeniz’in bir iline ve oradanda bir ilçeye taziye ziyareti için geldiğini sonradan temas ettiği insanların hasta olduğunda kendisininden kontrole gittiğini ve hasta olduğunu orada öğrendiğini anlatıyordu. Salgın nedeniyle ilçe karantinaya alınmıştı. Umarım kendisine yakınları hastalığı atlatmıştır. Uzun ömürler diliyorum . İşte bu ülkemizin coronayla sınavı bugünlerde başlamıştı. Sağlık Bakanlığı her gün test sonuçlarını açıklarken pür dikkate kesilmiştik. Medya soytarılığı bu aralar iyice ortaya çıkmıştı. Bilim kurulundan bir doktor bulup tv ye çıkararak konuyla alakası olmayan bir sürü zatı muhteremler felaket senaryoları ile medya pazarında boy gösteriyorlardı. Tek gündem koronaydı. Havuzlu, saunalı villalarında kendini izolasyona alan ünlüler Türk halkına ‘EVDE KAL’ çağrılarıyla moral vermeye başlamıştı ama gün geçtikçe salgının sadece bir hastalıktan ibaret olmadığı ve ülkenin yaşam biçimini tümden değiştireceği gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalmıştık. Neydi bu gerçekler ?

1-Sosyal mesafe (ben fiziksel mesafe demeyi daha uygun buluyorum). Artık insanlar birbirine en az bir buçuk metre mesafeli olmak zorundaydı.

2-Zorunlu temel ihtiyaç maddeleri üreten ve dağıtan sektörler dışında tüm işyerleri tek tek kapandı. Berber ve kuaförler kapanınca ülkenizde sarışın bayanların hazla azaldığı ve askerden tecrübeli erkelerin 3 numara kısa saçla moda akımına epey katkısı oldu.

3-Sağlık sektörü, belediye çalışanları, kritik öneme sahip üretim merkezinde çalışanlar dışında diğer çalışanlar evlerine kapanmak zorunda kaldı. Hatta 30 büyük şehir ve hava kirliliğinin en yüksek olduğu Kara elmas diyarı Zonguldak’ta sokağa çıkma yasağı başladı.

4-Her türlü ulaşım, temel ihtiyaç maddeleri ve ticari dağıtımı dışında kısıtlandı.

5-Kimya fakülteleri temizlik ürünleri, tekstil fabrikaları maske ve korucu siperlik üretmeye başladı. Birçok meslek okulu ve özel okul öğretmen ve öğrencileri seri üretime geçtiler.

6-Maske. Ah maske ah. Üretimi, dağıtımı ve satılması en büyük sorun olan maske ülkenin bir numaralı gündemi oldu. Nasıl takılacağı, nasıl satılacağı, nasıl bulunacağı hala gündemin en önemli maddesi oldu ve olmaya devam ediyor .

7-İşten çıkarmalar yasaklanırken askari ücretin yarısına izinli göndermek yasal oldu. Günlük 39 TL.

8-Konut kredisi faizleri tarihin en düşük seviyelerine neredeyse geldi. En ciddi hamle bu oldu.

9-Turizmde günlük alınan ayak bastı parası kaldırıldı ama turist kalmadı.

10-Uçak bileti fiyatları indirime girdi lakin uçuşlar yasaklandı.

11- Petrolün varil fiyatı son 40 yılın en düşük seviyesine inmesine rağmen dünya tüketimi azaldığı için nerdeyse depolamak satmaktan pahalı hale geldi. (Gerçi bizde akaryakıttan alınan vergiler yüzünden petrol fiyatları sıfıra bile inse 2,5-3 TL altını göremeyiz)

12-Eğitim sistemine tamamen ara verildi. 3-5-8, okey, pis yedili, 4+4+4 sitemlerini tutmayınca uzaktan örgün eğitim başladı. Uzaktan eğitim sayesinde veliler okullarda çoçuklarımıza neler anlatıldığını yakından öğrenerek sistemi yakından tanıma fırsatına erişti. Bir başbakanının idam sahnesi yanlışlıkla uzaktan eğitimin konusu olsa da sınavda buradan soru gelmeyeceği anlaşıldı. 13-65 yaş ve üstü 20 yaş ve altı vatandaşlarımız evlerinde kalarak salgından korunmaya çalıştı.

14-Home ofis–evden çalışma arttı.

15-İletişim, kargo dağıtım ve digital pazarlama, sektörleri salgından bırakın zarar görmeyi tarihin en yüksek cirolarına ulaştılar. Ama haftada 1 GB hediye etmeyi unutan salla kazancı operatörler faturayı sallamayı asla unutmadılar.

16- Dünyadaki birçok ülke evde karantinadan etkilenen insanlarına bütçelerinden ciddi rakamlar açıklarken bizde 10 TL ver evde de kal Türkiyem kampanyalarını bolca görmüş olduk.

18- Bankaları unutmayalım.Özel bankaların kredi ve kart harcamalarını ötelemek için nasıl yüksek faiz istediklerini yazdık kenara. 4650 TL ev kredisini 3 ay ertelemek isteyen bir arkadaşıma 18 bin TL tutarı ek ödeme taksitlere eklenince, düzenli ödemenin ne kadar faydalı olduğu ortaya çıkmış oldu.

19- Hacemat, sülük, ozon, fito terapi, akupunktur ve benzeri alternatif tıp yöntemlerinin koronavirüste hiçbir işe yaramadığını ve Tıbbın alternatifi olmadığını görüldü.

20 -Sinyor Terim hasta oldu tüm ligler tatil edildi. Hastalığı bu kadar çabuk nasıl atlattığı merak konusu olmaya devam ediyor .

21- Belediye hizmetleri ve yapılan yardımlar, yandaş ve paralel olarak ikiye ayrıldı.

22- 23 Nisan’da İstiklal Marşı balkonlardan büyük bir çoşkuyla okundu.

23- 8 Mart, 23 Nisan,1 Mayıs balkondan ve fiziksel mesafe kurallarına uygun olarak kutlandı. Sokakta kutlamak isteyenlere izin verilmedi.

24- Sosyal yardımlar konusunda belediyelerin, özellikle muhalif belediyelerin ne denli yaratıcı olduğu ortaya çıktı.

25-İstanbul’dan Uludağ göründü, Ankara’dan Erciyes Dağı görüntüsü bekleniyor.

26-Sanayi üretimi durunca uzaydan Çin’in en en fotoğrafları çekildi.

27-İstanbul boğazında Yunus sürüleri istavrit peşine düştü.

28-Cumhuriyet tarihinde ilk defa toplu ibadetler yasak kapsamına alındı.

29- Cenazeler sadece birinci derece yakınların katılımıyla fiziksel mesafe kurallarına uygun olarak defnedildi.

30-Cumhuriyet tarihimin en yüksek kitap okuma oranına ulaşıldı.

31-Birinin tıpatıp aynısı tartışma programları izlenme me rekorları kırdı.

32-Ülkemizdeki 12-13 gazete aynı sürmanşetle baskı yaparak basın özgürlüğün en güzel reklamı Oldular.

33- Ulusa sesleniş konuşmaları , 1. ve 2. Devre olarak yayınlanırken 2. Devrede büyük bir seyirci kaybı yaşandı.

Saymakla bitmez elbette vaka sayılarının güvenilirliği başlı başına bir tartışma konusu. Sayın Bakanın her zaman ifade ettiği şeffaflık tartışmaya açık. Dünya Sağlık Örgütü kayıt ve bildirim konusunda Türkiye’ye sürekli uyarılarda bulunuyor.Özellikle ölümlerin doğru işlenip işlenmediği ayrı bir tartışma konusu Hassas bir konu olduğu için bunu biraz açmak isterim. Türkiye’de korona ölümleri sadece yapılan testler pozitif olarak saptanmışsa resmî kayda geçiyor. Ama Sağlık Bakanının da ifade ettiği gibi bu testler sadece %35-40 doğruluk oranına sahip. Testleri negatif olupta başka tanı yöntemleriyle desteklenen ve korona düşünülen hastalar korona tedavi alıyor ama bu vakalar kaybedilirse, sadece bulaşıcı hastalık diye yazılıyor. Biliyorsunuz bu hastalıkla temas edip hastalanan ve kaybettiğimiz doktor ve sağlık çalışanları var. Eğer testleri pozitif ise meslek hastalığı tanısıyla ölüm kaydı girerek özlük hakları iş hukuku ile çözülürken bu insanlar korona tedavi almasına rağmen testleri negatif gelmişse meslek hastalığı olarak kayıt altına alınmıyor. Bulaşıcı hastalık tanısıyla gömülüyor. Yani görev zayiatı. Yada Resneli Niyazi misali. Dünya Sağlık Örgütü’nün ısrarla vurguladığı “Test negatif Covid-19 hastası (U07.2)” ICD kodunun ölüm raporlarına yazılması maalesef engelleniyor . Biraz da sonuçları konuşalım artık. Evet ortada bir başarı var. Hemde gurur duyulacak bir başarı öyküsü var. Her zaman bu başarıyı takdir etmekten vazgeçmedim. Peki nedir bu başarı? Sağlık sistemimiz çökmeden gerek yoğun bakım ve gerekse diğer sağlık hizmetleri korona salgınında başarılı olmuştur. Bu konuyu biraz açmak gerekiyor. Çünkü başarıyı tek bir şahsa, sağlık hizmetlerinin tek yürütücüsüne mal etmek doğru ve yeterli mi.? Hayır. Başarıyı 100. Yılını kutlamaya yaklaştığımız Cumhuriyet ve kazanımlarında aramak bence en doğrusu. Başarının nedeni son yıllarda bozulmakta birlikte aslında çok sağlam temellere oturan TIP eğitiminde Yatıyor. Başarı, sadece teknolojide değil, onu kullanacak bilgi ve beceriye sahip insan kalitesinde Başarı, bu ülkede sıtmayı, cüzzamı, veremi, çiçek hastalığını yenen hekim abi ve ablalarımızın bize umut veren mücadele öykülerinde. Başarı, filyasyon yöntemini uygulamaya çalışan Halk sağlığı biliminde. Başarı önünde ölümü görse de hayatlarını riske atmaktan çekinmeyen sağlık çalışanlarının özverisinde. Salgının başında bize sürekli İtalya, İspanya gibi kötü örnekleri gösterip bunlar gibi olmayalım diye bir algı yönetimi oluşturuldu. Bize daha çok benzeyen Polonya , Macaristan gibi ülkelerden hiç bahsedilmedi. Türkiye’de sağlık sistemi diğer sayılan ülkelerdeki gibi tamamen kamuculuktan ayrılarak sadece kar için hizmet veren bir sektör haline henüz getirilememişti... Bizde kamucu sağlık sistemi son yıllarda hızla parçalanırken hala kısmen de olsa toplumcu, koruyucu hizmetleri ön plana alan yüz yıllık cumhuriyet kazanımlarını tamamen terk etmemişti. Umarımda terk etmez. Salgının tam ortasında gece yarısına  2 saat varken sokağa çıkma yasağı ilan edip insanları çaresizce sokağa mecbur bırakan uygulama hatalarına rağmen ölümü görüpte bir adım geri atmayan sağlık çalışanlarını bu salgının başarısında en başa yazmaktan gurur duyuyorum. Akşam dokuzda balkonlarınızdan bir dakika alkışladığınız sağlıkçılardan bir olarak derim ki, yaşanılanları çabuk unutup ders almadan hayatın akışına kapılmayalım. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Dünya da ve Türkiye’de corona salgınının birinci evresinin sonlarına doğru yaklaşırken bunun pek çok kez artarak kısa zamanda çözülmeyeceği gerçeğiyle yaşamak zorundayız. Son olarakta komplo teorilerine değinmek istiyorum. Hala bu virüsün dünyada gizli bir merkezde deney için üretilirken, kazara yayıldığını düşünenler kaldıysa onlarada geçmiş olsun diyelim

Sağlıkla kalın…