Ne zaman soluklansam
.......................şu "Şehitlik Parkı"nda
Eski dereler akar ayağımın altında
Sıçrayan damlalardan anılarım fışkırır
Her biri halay çeker suyun şırıltısında
Geçmişe köprü olur suya düşen damlalar
Açar kapılarını o eski hatıralar
Sinema perdesinde oynayan film gibi
Beynimin perdesinde yeniden canlanırlar
Altmışlardan seksene uzayıp giden yıllar
Tüm Keşan siyah-beyaz günleri yaşardılar
On metre ilerdeki Yaraman(ın) Fabrika'da
Gündöndü tanesinden yağ çıkartırdılar
Diğer yönde, Ali Ağa Değirmeni önünde
Öküz arabasıyla bekleşirken insanlar
Dönen devran misâli dönen yuvarlak taşlar
Ali Yanar Amca'nın hünerli ellerinde
Buğday tanelerini un-ufak yapardılar
1970'i seksene çeken yıllar
Yazlık Yeni ve Borsa, burada komşuydular
Etrafları tahtayla çevrili bir alanda
Yazlık Sinemaların son tuğla taşıydılar
Televizyon denilen kutular çoğalınca
Fazla uzun sürmeyen bir hayat yaşadılar;
Zeminleri topraktı, üstünde sandalyalar
Sandalyalar üstünde, her yaştan

………..........genç insanlar
Çekirdek çıtlatarak, gazoz fokurdatarak
Yeşilçam filmlerinde hayaller kurardılar
Bunların arkasından daha nice anılar
Sıçrayan damlalardan sanki bana bakarlar
İşte taş yalaklardan su içen cılız atlar
Onlara eşlik eder ineklerle mandalar
Testi ve tenekeyle su almak için eve
Kadınlar, çeşmelerin başında tartışırlar
Minik kuşlarla dolar telgrafın telleri
Kulaklarıma gelir telli turna sesleri
Taş plaktan süzülen eşsiz besteleriyle
Damlaları oynatır Hafız Burhan Efendi
Fırına penevitle ekmek taşır Gülperi
Bakracıyla evine su götürür Ayperi
Dokuma tezgahında,
……....sazlardan hasır dokur
Evin ortanca kızı esmer tenli Nurseli
Deveyle odun çeker Seydi Köylü
………............Muhammet
Cumhuriyet Hanı'nda çorba pişirir
…………….............Mehmet
Kaçamak tokucunu kazanda sallar durur
Ocağın başındaki bindallılı Hamiyet
Kalaycılar yılda bir kalaylarlar kapları
Orak-çapa yaparlar demirci kalfaları
Araba tekerine halka geçirmek için
Beş-altı gün ter döker araba ustaları
Eski Mektep Sokak’ta yanar sokak feneri
Bekçiler sabaha dek öttürür düdükleri
“Geçmiş zaman olur ki…” işte bu!
…………..….........dedikleri
Bu köpüklü sularda zıplar durur her biri
Şapkamı uçururken tozlu Keşan yelleri
Hayalimde canlanır Beşli Yeldeğirmeni
Buğday çuvallarından boşalan buğdayların
Değirmen taşlarında rakseder taneleri
Davul- zurna sesinde şenlenir mahalleler
Mis gibi susam kokar at’lı tahinhaneler
Hastaya şifa veren Dr.Tayyip Bey gibi
Deriye hayat katar eski tabakhaneler
Dizer ibriklerini çömlekçi Mehmet Usta
Atına nal taktırır Mısırlıoğlu İsa
Panayırın tadını çıkarmak için elbet
Bir handa yer ayırtır
..………….......Mahmut Köylü Mustafa
Döner durur havada zincirli salıncaklar
Patlar Gamsız gazozu, patlar elimde Bahar
Döner atlı karınca, döner dönme dolaplar
Ve tahta tezgahlarda halâ zıplayıp durur
“Çamlıca” paketine fırlattığım halkalar
Yılan kızı Şahmeran şaşırtır hepimizi
Denizkızı Eftalya, güldürür kimimizi
Ve çadır tiyatrosu; komiktir söylemesi
Ergenlik çağımızdan namahrem sırlar saklar
Başımı ağrıtırken patlayan patlangaçlar
Dönen motosiklette, bayrağı açar Cabbar
Hayvan pazarındaki arabalar yanında
İnekler, mandalarla tezek yarıştırırlar
Sonra horoz şekeri, renkli pamuk helvalar
Toprak testilerinden, bardakla su satanlar
Bozacı Hasan Ağbi ve bütün basmacılar
Havuzun sularında yeniden canlanırlar
Altmışta ve yetmişte böyleydi panayırlar
Tüm Keşan,.yedi günlük mahşeri yaşardılar
Sonra;
Işık, Aile, Yeni Park, Zafer, Emek ,
..............................Orduevi ve Borsa
Yaşanmış gerçek değil sanki bir rüya'dılar
Keşan bir kültür kenti onlar sinemaydılar
Yedinci sanat ile bizi tanıştırdılar
Film müzikleriyle ve ağlatan filmlerle
Yıldızların altında bizleri ağlattılar
Gece gündüz açıktı o zaman sinemalar
Aile... Işık… Zafer… rekâbet yapardılar
Hele hafta sonları; cumartesi ve pazar
“Bir bilete üç film” anonsları içinde
Emek, Yeni ve Borsa… gençlerle dolardılar.
Film yapımcıları bilirdi zevkimizi
Beyaz perde önünde toplardı hepimizi
Ağlatan filmlerde ıslnırken mendiller
Gökte yıldızlar bile anlardı halimizi
Keşan'a yayılırken sinema müzikleri
Kulakları okşardı esnafların bestesi
"Taze kavrulmuş, çıtıır', "sütlü msıır"
..........................................sesleri
Bir kara sevda gibi girerek içimize
Beyaz perde önüne çağırırdı bizleri
Bekleşirken o basit tahta iskemlelerde
Sevindirirdi bizi arda arda üç "gong!" sesi
Kesilirdi ışıklar, biterdi sohbet sesi
Düşerdi ak perdeye kalın ışık hüzmesi
"5 dakika arada görüşürüz!" der gibi
Sinema perdesine dönen sevdalıların
Görmenizi isterdim gözlerindeki zevki
Şimdi nerede görsem süt kokan mısırları
Ya da depoya konmuş çekirdek camekânı
Beynimde çın-çın öter sinema anonsları
Anlarım ki az sonra bize ulaşacaktır
Sinemacı Cevat'ın "başlıyoor! " çığlıkları.