“AKP Hükümeti tarafından, Van Depreminin nedenleri, sonuçları, sorumluları sorgulanmadan, üzeri kapatılarak, ülkemizdeki deprem olgusu bahane edilerek yerel seçimler öncesinde yeni rant alanları yaratmak için harekete geçilmiştir.” diyen Yalı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, na dönüştürülmeye çalışıldığını da söyledi.

CHP Keşan İlçe Başkan Yardımcısı Şenol Yalı, konuyla ilgili olarak şu görüşleri dile getirdi:

“Son günlerde basına da yansıyan ve “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” adıyla kaleme alınmış, ancak içeriğindeki 68 madde ile 11 adet kanunda değişiklik öngören ve aslında “torba kanun” niteliğindeki taslak; yapılı ve doğal çevreye, kıyılara, sit alanlarına yönelik olarak getireceği tahribatın yanısıra, yaklaşımını sadece imar rantı üzerine kurgulayan bir sistemin aynı zamanda mimarlık, mühendislik, planlama disiplinlerine bakışını yansıtması açısından da titizlikle üzerinde durulması gereken, ibretlik bir belge niteliğindedir.

2011 Genel Seçimlerinden sonra kurulan, başına da TOKİ Başkanının getirildiği  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu sistemin (İmar Rantı ve Çevre Talanı) önüne çıkan, kendilerince engel teşkil eden her türlü kanunu değiştirmektedir.

Siyasal iktidarca basına servis edilen ve  kısa bir süre önce vâkıf olunan taslak metnin; birbiri ardısıra çıkartılan kanun hükmünde kararnameler, kanunlar ve yönetmelikler ile sürdürülen süreci tamamlamak ve yine bu sistemi hayata geçirmek amacıyla hazırlandığı anlaşılmaktadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kuruluşu ile başlatılan bu süreç; başta Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, İmar Kanunu, Yapı Denetim Kanunu, Kıyı Kanunu olmak üzere 14 kanunda değişiklik yapılmak suretiyle; ülkemizdeki imar faaliyetleri ve yapı üretim sürecinin, demokratik katılım mekanizmaları olmaksızın, yerel yönetimleri de işlevsizleştirecek şekilde, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlandığı ve adeta Bakanlığın “Türkiye Belediye Başkanlığı”na dönüştürüldüğü bir kurguyu önümüze dayatmaktadır.

KHK’lerin peşi sıra, ardı ardına meclisten geçirilerek yasalaştırılan “Kentsel Dönüşüm Yasası”, 2B ve Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun”,  “Büyükşehir Belediye Kanunu gibi yeniden düzenlenen birçok mevzuat ve mevzuatta yapılan değişikliklerle de tasarlanan süreç; tüm kentsel, doğal, kültürel alanların bir rant aracına dönüştürülerek yağma ve talana açılması istenmektedir.

Diğer taraftan siyasi iktidar tarafından hazırlanarak meclis gündemine gelmeyi bekleyen ve içeriğinde 11 adet kanun ve kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngörülen, aynı zamanda kamuoyundan da gizlenmeye çalışılan Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağının yasalaştırılmasıyla sürecin tamamlanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır.

Türkiye’nin çok yoğun ve yakıcı gündemleri arasında yaşamsal düzeyde pek çok karar alınıp yürürlüğe girerken, kamuoyunun bu konuları yeterince tartışma, değerlendirme ve bilgilenme olanağı bulunmamaktadır. Bu ortamda, art arda yayımlanan KHK’ler ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na meslek odalarının, yerel yönetimlerin kimi yetkilerinin verilmesinin ne anlama geldiğini ve nasıl bir sürecin parçası olduğunun irdelenmesi gerekmektedir.

Büyükşehir Belediye Kanunu ile birlikte toplam 10 kanunda değişiklik içeren bir diğer kanun taslağının, yoğun tartışmalar sonunda, 12 Kasım 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabulünün peşinden gündemimize gelen “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” adındaki, ancak torba kanun niteliğindeki taslak metnin sadece 15 maddesinin Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile ilgili olduğu; kalan diğer 50 maddenin ise;  İmar Kanunu, Kat Mülkiyeti Kanunu, Kıyı Kanununda, Belediye Gelirleri Kanunu, İskan Kanunu, Mera Kanunu, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile ilgili olduğu görülmektedir.

Bu Kanun tasarısı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ülke toprakları üzerinde başlattığı ranta dayalı dönüşüm uygulamalarının gerçekleştirilmesini kolaylaştırmak ve kalan koruma alanlarının da yapılaşmaya açılmasının yasal zeminini oluşturmak üzere hazırlanmış bir kanun taslağı olarak görünmektedir. Bu yasa ile Dönüşüm Kanununun uygulanmasıyla başlayan yıkım ve inşaat faaliyetinin, izinlerini Bakanlığın vereceği kuruluşlar eliyle yürütülmesini sağlama amacı açıkça okunmaktadır.

Taslağın 15. maddesinden sonra çeşitli kanunlarda değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişikliklere bakıldığında; kalan son doğal alanlar, kıyı alanları, meralar, tarım alanları da koruma kapsamı sınırlarından çıkarılarak ya da yapılaşmaya açılarak talan edilmektedir. Bu yapılırken bilim, teknik, hukuk tanınmamaktadır. 

3621 sayılı Kıyı Kanununun 5. maddesinde öngörülen değişiklikle, kıyılarda 10 metreye kadar yapı yapılabilmesine olanak sağlanarak; bu sayede kıyı talanının önü açılmaya çalışılmaktadır. Halk bu alandan çıkarılacaktır.

Kıyı Kanununun kıyıları koruyucu ve yapıları yasaklayıcı hükümleri değiştirilerek, sahillere akaryakıt istasyonları ile enerji üretim tesisleri ve benzeri yapıların kurulabilmesine olanak sağlanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu değişiklikle kıyıların dokusunu bozan kanal ve göletler de yapılabilecektir.

Taslak ile 4342 sayılı Mera Kanununun 14. maddesine ek yapılması öngörülmüş ve meraların kentsel dönüşüm için rezerv alan olarak tahsisine olanak sağlanması hedeflendiği görülmektedir.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı mera alanlarıyla ilgili çok geniş yetkilere sahip olacaktır, bu alanların  mera vasfı 15 gün içinde değiştirilerek imara açılabilecek, böylelikle zaten can çekişmekte olan hayvancılığa bir darbe daha vurulmuş olacaktır. Canlı et ithalatçısı ülke olma trendi daha da yükselecektir.

Ülkemiz kaynaklarını, 'sıcak para' girişinin sürekliliğini sağlamaya yönelik olarak mali sermayenin ve iktidar çevresine kümelenmiş bir avuç sermaye grubunun emrine sunan iktidar; bu amaçla TBMM'deki oy çokluğuna bağlı olarak, bu kaynakları yok etmek pahasına yasalar çıkararak yürürlüğe sokmaktadır.

Özelleştirme adı altında 10 yılda; telefonu, limanları, bankaları, madenleri, fabrikaları ve satılmadık kamu iktisadi teşebbüsü bırakmayan bu iktidar, önümüzdeki 2014 Yerel Seçimleri öncesinde ekonomik anlamda çıkar yol olarak gözünü artık toprağımıza, ormanımıza, suyumuza dikmektedir. 

Ülke topraklarımız karış karış satılmakta, Haydarpaşa'dan Atatürk Orman Çiftliğine, köprülerimizden, otoyollarımıza,Taksim Meydanı’ndan, rant odaklı Kentsel Dönüşüme kadar gözlerini devamlı rant ve kâr hırsı bürümüş  AKP hükümetine karşı durma zamanı artık gelmiştir.

Gelin hep birlikte, kamu ve toplum yararını yok sayan; kentlerimizi, kıyılarımızı, ormanlarımızı, meralarımızı ve kırsal alanlarımızı ortadan kaldırmaya yönelik bu yasaları çıkartanlarla mücadele edelim.

Gelin hep birlikte, toplumsal ve demokratik hakların savunucusu olan Cumhuriyet Halk Partisi’nde toplanalım.”