HABER MERKEZİ

Yusuf Erdem Nalbantoğlu, Demokratik Sol Parti’nin kuruluşunun 33. yıl dönümüne dair yaptığı açıklamada, “Demokratik Sol Parti, 33 yıl önce kuruldu. İdeolojisi kuruluşundan önceki yıllar boyunca CHP Genel Sekreterliği ve Genel Başkanlığı döneminde kurucusu Bülent Ecevit’in kafasında oluşmuştu. Ecevit için CHP bir bakıma bir prototip ya da bir taslak görevi görmüştü. Bugün hala birçoklarınca biri diğerine dönüşüveren demokratik sol ve sosyal demokrasi kavramları Ecevit için apayrı iki şeydir. Ecevit’in kafasındaki parti demokratiktir çünkü başata serbest seçimlere ve halkoyuna dayanan bir iktidar anlayışı söz konusudur. Sol’dur çünkü durumu en kötü ve sayısı en kalabalık olanları düşünür, dert eder. Ülkemiz tarihine baktığımızda sol hareketler geniş bir yelpazede yer alırlar. Bu hareketlerin birçoğu dar bir kadronun eylemsel etkinlikleriyle iktidara ulaşmayı hedeflerler. DSP’nin eylemsel etkinlikleri ise halk içindir ve halka ulaşmak içindir. DSP’nin meşruiyet kaynağı halktır. Halk ise özlemleri talepleri farklı olan kesimlerden oluşur. Yani adeta bir mozaik yapısındadır. Sosyal demokrasi ise Avrupa ülkelerinde 19.yy ortalarında doğmuş işçi sınıfına dayalı bir düşünce sistemidir. Bu ülkelerde köylülük ve esnaf ve zanaatkâr sınıfı tasfiye olmuştur.  O yüzden köylülüğün ve esnaf ve zanaatkârların toplum içindeki ağırlıkları çok olan ülkelerde Avrupai anlamda sosyal demokrasi programları uygun değildir. Ecevit’in CHP’ye girdiği tarihte çok baskın olan anlayış devletçilikti. Devletçilik bir siyasi anlayış olarak Ecevit’in CHP’ye nazaran daha az vurgu yaptığı bir anlayıştır. Ecevit’in öne çıkarttığı ilke halkçılıktır. Ecevit halk için olsa bile devletin tepeden inme tarzından çok halkın alttan gelen inisiyatifini yeğler. Ecevit hem 12 Mart’ta hem de12 Eylül’de yapılan askeri müdahaleler siyasi rakibini iktidardan indirdiği halde bu iki müdahaleye de şiddetle karşı çıkmıştır. Ecevit’e göre demokratik sürece müdahale olmamalıdır. Bu da onun sol anlayışının demokratik olduğunu gösterir. Daha önce Ecevit ve arkadaşlarının kafasında oluşan Demokratik Sol anlayış,14 Kasım 1985’te DSP’nin kurulmasıyla vücut bulmuş oldu. Bazılarının zannettiği gibi DSP ve CHP aynı şeyin iki farklı adı değildir. DSP Ecevit’in yasaklı olduğu dönemde Rahşan Ecevit’in Genel Başkanlığında kuruldu. 1994 ve 1999 seçimlerinde parlamentoya girdi. İki koalisyon dönemi geçirdi. İkincisinde koalisyonun ana partisiydi. Sınırlı olan koalisyon dönemlerinde burada sayılamayacak kadar önemli kararlara imzasını attı. Ancak halk DSP’ye yalnız başına bir iktidar şansı vermediği için DSP programı tam olarak uygulanamadı. Örneğin köykent uygulamaları oldu ama yeterli sayıya ve desteğe ulaşamadan DSP iktidardan gitti.” dedi.

NALBANTOĞLU; “DSP ÜLKEMİZE UYGULANAN BİR KOMPLO SONUCUNDA İKTİDARDAN UZAKLAŞTIRILDI”

DSP’nin ülkede uygulanan bir komplo sonucunda iktidardan uzaklaştırıldığını dile getiren Nalbantoğlu; “DSP, Orta Doğu’yu kana bulayacak olan girişimlere karşıydı. DSP Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” şiarının sıkı bir takipçisiydi. Logosundaki Güvercin DSP’nin barışçılığını sergileyen en güzel bir simgedir. DSP’nin iktidardan düşüşünü izleyen yıllarda DSP kendini toparlamak şöyle dursun daha da kötüye gitti. DSP Ecevit’in CHP’den çıkardığı derslerden yaralanarak kurulmuş partiydi. İktidardan düştükten sonra yapılması gereken aynı Ecevit’in yaptığı gibi partinin geçmiş hatalarından ders çıkarmaktı ancak bu yapılmadı. DSP koltuk hırsı büyük ama yeteneği, çalışkanlığı ve partisine sadakati küçük kimselerin elinde Ecevit’in ölümünden sonra o gün bu gündür hırpalanıyor ve güçten düşüyor. Net olarak konuşalım, son olarak seçimlere giremeyişi ve binde birler mertebesindeki oy oranı ile kolayca görebileceğimiz gibi partimiz yok olma sürecine girmiştir. Burada artık şu soruyu kendimize sormanın zamanı gelmiştir: Ecevit’i seviyoruz ama anlıyor muyuz? Ne yazık ki Ecevit'i çok sevdiğini söyleyen bizler onu anlamak için yeterli çaba gösterdiğimizi söyleyemeyiz. Eğer öyle olsaydık, bugün parti yöneticilerinin DSP’yi bugünkü acıklı haline getirmelerine izin vermiş olmazdık. Parti yöneticileri tutumlu değil savruk davrandılar, bu nedenle partimizin varlıkları yok edildi. Bizler de göz yumduk çünkü bunun bir kusur olduğunu çok geç anladık. Maalesef oturulan koltuklar terk edilemiyor ve bu yüzden partimizin çok ihtiyaç duyduğu kan değişimini bir türlü yapılamıyor. Değişimi ıskalayan her organizasyon gibi partimiz de günün temposunu ve hızını yakalayamıyor ve yarıştan kopuyor. Ne yazık ki partili üyelere saygı göstermeyen; hoyrat davranışlar nedeniyle bir arada yaşamayı başaramıyoruz. Partimiz bu yüzden büyümüyor, sürekli kan kaybederek küçülüyor.  Yöneticiler partiye yeni kan kazanmak yerine, üyeleri ihraç etme yarışına giriyorlar. Başkalarının hak ve hukukuna saygılı olmayanlar, onların üyelik haklarına da saygılı olmuyorlar. Sonuç ortada küçük ve etkisizleşmiş bir DSP var. Halkı sevdiğimizi söylüyoruz ama halkı sokakta uzaktan seyrediyoruz. Onların sorunları, dertleri bizleri pek ilgilendirmiyor. Grevler ve direnişler her gün artarak çoğalıyor bu önemli toplumsal olayların farkında bile değiliz. Halkçı Ecevit'in takipçileri olduğunu iddia eden bizler halkçı refleksler gösteremiyoruz. DSP’nin hali pür melali böyle. Hal böyleyken böyle bir partiden ne umuyoruz diye sorulabilir.” dedi.

“BÜLENT ECEVİT’İN DEDİĞİ GİBİ: BİZ SANA MECBURUZ DEMOKRATİK SOL PARTİ”

Önemli olan bizim ne umduğumuz değil halkın DSP’den ne umduğudur. Halk şu an itibariyle DSP’den çok şey umuyor dersek bu boş bir laf olur. Ancak, DSP’nin Ecevit’in en önemli eseri olduğunu ve DSP’nin kendi misyonunu tamamlamaya fırsat bulamadan devre dışı bırakıldığını göz önüne alırsak; DSP’nin kaldığı yerden ve bu sefer hatalarından gerekli dersleri çıkarmış olarak yola çıkması halinde daha önce olduğu gibi bugün de halkının onu yalnız bırakmayacağını biliyoruz. Peki, nedir bu dersler denirse; Demokratik solcuların anlaması gereken en temel şey; DSP’nin bir Ecevit severler kulübü değil ama Ecevit’i gerçekten anlamış olanların en üst seviyedeki birliği olması gerektiğidir. Bu da ancak partinin iyiyi içine alıp kötüyü ayıklayabildiği bir parti mekanizmasıyla olur. Bu mekanizmanın anahtarı parti tüzüğüdür. Nitekim Ecevit sonrası dönemin parti yöneticileri tüzüğü kendi amaçları doğrultusunda eğip büktükleri içindir ki DSP sürekli kan kaybetmiştir. Tüzük üye ile örgüt arasındaki karşılıklı bir sözleşmedir. Üyelerin partiye karşı görev ve sorumlulukları olduğu kadar partinin de üyelerine karşı görev ve sorumlulukları vardır. Siyasal partilere üye olmak anayasal dayanaklara sahip temel bir insan hakkıdır. Bu hak sıradan nedenlerle sınırlandırılamaz. DSP bizim kamudan menfaat sağlama aracımız değil, kamusal görevleri en üst seviyede ve büyük fedakârlıklarla yerine getirmek için kurallarına uymayı gönüllüce kabul ettiğimiz bir yapıdır. DSP programı en sağlam olan partidir ve o yüzden yürüyeceği yolu net olarak tarif eder. Elimizde böyle bir program varken günceli yakalamak uğruna program sakatlanmamalıdır. Programa ve tüzüğe dokunmak ehliyet ister- ki bu bugünkü yöneticilerin yoksun olduğu şeydir-bu ehliyetin yokluğunda hiçbir şeye dokunmamak gerekir. DSP bilim ve bilinç partisi olmalıdır. Bunun için parti içi eğitime çok önem vermelidir. Yani hemen her konudaki görüşünü programındaki temel anlayışlara dayandırmalıdır. Parti genel başkanın söylemine değil, genel başkan partinin programına uymalıdır. DSP salonlarda değil sokakta doğmuş bir partidir ve sokakta kalmalıdır. Bizim soluk alıp verdiğimiz yer halkın içidir. Kurucu genel başkanlar DSP’nin emekçi sınıflarla bağına azami önem göstermişlerdir. İşçi haklarının en genişliğine tanımlandığı 274. ve 275.yasalar Ecevit’in çalışma bakanlığı sırasında çıkarılmıştır. Mücadelemiz halk içindir ve halk tarafından verilir. DSP bu mücadeleye rehberlik eder. Geçmiş yıllar bu ilkelerden her sapışında hem partimizin hem de ülkemizin başının derde düştüğünü gördük. Bu düşüncelerle tüm demokratik solcuları kendi öz siyasetlerinde buluşmaya ve halkımızın ekmek su kadar ihtiyaç duyduğu DSP’yi yeniden örmeye çağırıyorum.

Bülent Ecevit’in dediği gibi: biz sana mecburuz Demokratik Sol Parti.” şeklinde konuştu.