Evet, %92’si deprem bölgesinde olan bir ülkede yaşıyoruz.

Türkiye Deprem Bölgeleri listesinde Edirne ilinin “3.-4. derece” olduğuna bakmayınız… O, il merkezini içine alan kuzey kısmı...

Saros Körfezi ve Keşan, 1. ve 2. derece deprem bölgesi…

Burnumuz dibinde, Saros Fayı ve Tekirdağ Gaziköy’den Saros’a uzanan Ganos Fayı var…

E bu kadar da olsun… Pekçok volkanik dağımız, krater gölümüz, iç denizimiz, adalarımız ve bunlar gibi sayısız doğal güzelliklerimiz nasıl oldu sanıyorsunuz? Her sefanın bir cefası var. Deprem de, bu kadar coğrafi güzelliğin yeraldığı ülkemizin cefalı gerçeği.

***

Tuhaf olan şu ki, “Hafıza-i beşer, nisyan ile malül”… Bu yüzden, ancak sallandıkça hatırlıyor, başımıza bir iş gelmemişse unutuyoruz!..

Oysa unutmayanlar var: Van’da 2011’de meydana gelen depremde evleri yıkılıp hayatta kalabilenlerin bir kısmı, hâlâ konteynerlerde yaşıyor ve unutmuyor. 17 Ağustos 1999 depreminde yakınlarını kaybedenler, kurtulduğu halde hâlâ psikolojik veya fiziksel rahatsızlık yaşayanlar unutmuyor.

Biz unuttuk, devlet unuttu, ama onlar unutmuyor!

***

Unuttuğumuz içindir ki,

Devleti uyuttuğumuzu sanarak kendimizi kandırıyor, kendi sonumuzu kendi ellerimizle hazırlıyoruz: Yasal boşluk varsa, paradan kurtarmak için zemin etüdü yaptırmıyor ya da az sayıda yaptırıyoruz. İnşaatımız ucuza gelsin diye, kaliteli malzeme, kalifiye işçilik ve bilimsellikten uzaklaşıyoruz. Yapı denetimlerimizin birçoğu Türk usulü…

***

Devletimiz de vatandaşını üzmüyor: Felaketler yaşanınca çıkarılan bazı yasalar, felaketi unutmaya başladığımız anda ertelenmeye ya da yumuşatılmaya başlıyor. Sanıyoruz ki, memlekete iyilik yaptık!

Ondan sonra, ilk sallantıyla kendimizi sokağa atıyoruz… Çünkü yaşadığımız yapılara güvenimiz yok! Bugüne kadarki ihmalleri(mizi) biliyoruz, o yüzden de kendimizi güvende hissetmiyoruz.

Bu nedenle de, “belediye anons yapmış, deprem olacakmış” safsatalarına prim verip sokaklarda sabahlıyoruz.

***

Yapı sağlam olsa da, dolaplarımız vb. gerektiği şekilde monte edilmediği, sabitlenmediği, deprem bölgesinde yaşamamıza rağmen buna uygun bir yaşam biçimi seçmediğimiz için, korkuyoruz.

***

Korkmak (panik haline vardırmadan) iyidir bazen… İnsanı kendine getirir… Korkuya yol açan riski nasıl defetmek gerektiğini düşündürür…

Ama bunu yapmıyor ve sadece korkuyorsanız.. boşa korkmayın, atalarımız özetlemiş: Korkunun ecele faydası yok!

 

Not: 24 Mayıs 2014 Cumartesi günü meydana gelen ve Keşan ile çevresinde de yoğun şekilde hissedilen 6.5 büyüklüğündeki Ege Denizi merkezli depremin ardından birçok “uzman” yorumu dinledim, okudum… Hem basın mensuplarının soruları, hem uzmanların yaptığı açıklamaların büyük bölümü, “Bu deprem, büyük İstanbul depremine yol açar mı?” üzerineydi. Ve verilen, “Hayır, yol açmaz” yanıtıyla da herkes bir güzel rahatladı. Oturduğunuz koltuk İstanbul’daysa, algı da bu oluyor. Dolayısıyla, Trakya’da, Saros Körfezi hinterlandında yaşayan insanlara yapmanız gereken uyarı, bilgilendirme ve bilinçlendirmeyi es geçmiş oluyorsunuz. “Uzman”larımızın canı sağolsun!