AYGÜL KONAR

“GİRDİLERİN PAHALILIĞI SEBEBİYLE REKABET GÜCÜ KALMAYAN KENDİ ÇİFTÇİMİZ MUTSUZ”

Çiftçinin yaşadığı sorunlar hakkında değerlendirmelerde bulunan Tercan, “Halkın birçok tarım ve gıda ürününe ulaşmasında düşük fiyat oluşturarak avantaj sağlama uğruna, girdilerin pahalılığı sebebiyle rekabet gücü kalmayan kendi çiftçimiz mutsuzdur. Bu mutsuzluğun sonucunda yakın geçmişte çoğunluğu köyler, kırsal mahalleler kasaba ve şehirlerde yaşayan çiftçiler öncelikle köylerini terk ederek çiftçiliği bırakmıştır. 1980 sonrasında başlayan tarımdan geçinen insan sayısını ülke nüfusunun %10-%20 oranına çekme projesinde kantarın topu kaçırılmış Türkiye’nin köy ve kırsal mahalle nüfusu %7,5’e kadar gerilemiştir” dedi.

“TARIM ALANLARI SON 15 SENEDE YÜZDE 12 DÜŞTÜ”

Türkiye’de çiftçi sayısının son 10 yılda yüzde 38 azaldığını ifade eden Zakir Tercan, şunları söyledi: “Tarım alanları son 15 senede yüzde 12 düştü. Sebze bahçeleri alanı ise, aynı dönemde yüzde 15 küçülmüştür. Bu süreçte, çiftçilere verilen milyarlarca desteğe rağmen şehre yönelen nüfus hareketi durmamıştır. Artık köylerimizin nüfusunun çoğunluğu üretim yapması mümkün olmayan yaşlılardan müteşekkil hale gelmiştir. En verimli arazilerin olduğu köylerin dahi nüfusu daha önce olan hane sayısının %25’lerine kadar gerilemiş hatta tamamen boşalmış köylere bile rastlamak mümkün olmaktadır. Yakın zamanda köylere kazandırılan okullar, sağlık ocakları gibi yapılar tamamen atıl hale gelmiştir. Türkiye dünyada tarımsal ve gıda ürünleri itibariyle kendi kendine yetebilecek dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. Ülkemiz sahip olduğumuz topraklarda bugünün teknolojisiyle bile 200 Milyon insanı doyurabilecek tarımsal üretim potansiyeline sahiptir.”

“21 İLDE TOHUM DESTEĞİ DIŞINDA HENÜZ ÇİFTÇİLER YOK”

Tercan sözlerini şöyle tamamladı: “COVİD-19’un neden olduğu hasarları önlemek için hükümet tarafından yürürlüğe konulan Ekonomik Kalkan Paketinde tüm kesimler olmasına rağmen 21 ilde tohum desteği dışında henüz çiftçiler yoktur. Tarımsal üretimin bu kadar stratejik bir hale geldiği günümüzde bu yaklaşım kabul edilemez. Büyük imkan ve üretim kapasitesine sahip ülkeler gelecek korkusuyla içine kapanırken Türkiye’nin çiftçileri üretime yönlendirecek ve teşvik edecek tedbirleri yürürlüğe koymaması anlaşılır birim durum değildir. Domates, mısır başta olmak üzere her türlü bakliyat ve mevsim sebzelerinin, konserve hammaddesi ürünlerin ekim ve dikim zamanı olan bu günlerde üretim eldeki imkanlar zorlanarak desteklenmelidir. Acilen 21 ille sınırlandırılmış olan tohum desteği tüm illeri kapsayacak hale getirilmelidir. Edirne İlimizin bu konuda ihmal edilmesi ve çiftçilerimizi üzmüş ve mağdur etmiştir. Köy ve kırsal mahalle nüfusumuz hiç olmazsa %10’un üzerine çıkabilmesi için üretimin içinde olmak kaydıyla “köye dönüş” teşvik edilmeli, dönüşü cazip hale getirecek destek ve tedbirler yürürlüğe konulmalıdır. Yerli tohum üretimini yeterli ve verimli hale getirmek suretiyle tohum ithalatına ihtiyaç ortadan kaldırılmalıdır. Ülkemizin su kaynaklarının kıt olduğu göz önüne alarak tarımda su israfına yol açan açık, vahşi sulama sistemlerinin yerine yurt içi imkanlarla kapalı, cebri sulama sitemleri tesis edilmelidir. Kapsadığı muhtemel işgücü açısından ‘Köye dönüş’, Türkiye’nin son yıllardaki en belli başlı sorunlarından biri olan işsizliğin önlenmesinde büyük katkı yapacağını da unutmamak gerekir. Diğer toplum kesimleri gibi çiftçimizin yeterince desteklenmesi ülkemizde bir süredir gerileyen iç talebi arttıracak üretime ve piyasaya çok önemli katkılar verecektir. Çünkü çiftçiler aşımızdır, ekmeğimizdir sahip çıkmak boynumuzun borcudur.”