17 Şubat 2013 Pazar günü sabahı, Erdoğan Demir’in telefonunu alır almaz, Akif İnan’ın işyerine (Umut Matbaası) gittim. Yıllardır görmediğim bir dost, Hollanda’da yaşayan ama Türkiye’yle, doğum yeri Vize ve Kırklareli’yle, dostlarının bulunduğu Keşan’la bağlarını koparmayan sevgili Bülent Türker gelmişti. Beni O’nunla yıllar önce (90’lı yıllarda) tanıştıran Akif’i ziyarete gelmişti kısa bir süreliğine ama, geldiğinde mutlaka bana da haber vermesini istediğim için, beni de  çağırmışlardı.
Gider gitmez, Akif (İnan), Erdoğan (Demir) ve Bülent Türker’le, Akif’in babası Yusuf amcanın yaptığı nescafelerimizi içerken, soğuk bir Şubat pazar gününde sıcak bir sohbete başlamıştık bile.
Biz sorduk, O anlattı.. O anlattı biz dinledik…
Ardından da, Erdoğan kamerasını, ben ses kayıt cihazımı koydum, sohbetimizde geçen konuları, bu kez derli toplu bir şekilde, bir kez daha anlatmasını istedik.
Kırmadı, tekrarından üşenmedi, sizlere ulaşsın diye, bir kez daha anlattı…
Buyrun, Bülent Türker’in renkli yaşamından ve yaptıklarından küçük bir kesit…
Biz, sadece, Bülent Türker’e sevgi ve saygılarımızla, sizlere iletiyoruz.
 
* * *
 
TEMİZLİK İŞÇİSİ OLARAK GİRDİĞİ
BANKAYA MÜDÜR OLDU
Kırklareli’nin Vize İlçesinde doğdum. Eski milli maratonculardanım. Milli yarışmalar için gittiğim Hollanda’da kaldım. Temizlikçi olarak girdiğim bankaya, sonra müdür oldum. Yıllarca Hollanda’da banka müdürlüğü yaptım.
KRALİYE MADALYASI ALAN
ROTTERDAM’DAKİ TEK TÜRK
Hollanda’da birçok ödüler aldım.  Bu ödüller arasında en önemlisi tabii, 2001 yılında Hollanda Kraliçesi tarafından verilen, en üst düzeyde Kraliyet Madalyası’ydı. Bunu alan, Rotterdam’da tek Türktüm. Bu benim için büyük vesile oldu.
3 TANE OKUL
YAPTIRDI
Bugüne kadar üç tane okul yaptırdım. Bunların bir tanesi, 1999 Gölcük Depreminde, kendi adımı taşıyan, Derince’deki Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı Bülent Türker Anaokulu. 12 yıldan beri de bu okulun sponsorluğuna devam ediyorum. Geçen hafta da oradaydım.  Bütün çocukların ihtiyaçlarını çoğu zaman ben karşılıyorum. Birçok okuttuğum çocuk da var. 2005 yılında da bir Anadolu Lisesi yapıldı. 2008 yılında da bankadan ayrıldıktan sonra, yine Derince’de annem ve babam adına, Rıza Türker - Zehra Türker Engelliler Okulu (Özel Eğitim Okulu) yapıp bunu da hediye ettim.
Bugüne kadar, Türkiye’den bütün dünyanın her yerine, Akif (İnan) arkadaşımızla birlikte, 7 binden fazla motorlu motorsuz engelli arabası dağıttık. Bunun bugünkü değeri 5-10 trilyon (bugünkü haliyle, milyar) liranın üzerindedir.
Bu yaptıklarımızı sağolsun Hollanda Hükümeti gördü ama Türkiye’den hiçbir yerden bugüne kadar hiçbir şekilde en ufak bir ödül veya mükafat almadım, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin haricinde. Mehmetçik Vakfı, gazilere yapmış olduğum yardımlardan dolayı 3 kez beni altın madalyayla ödüllendirdi. Buraya da bir ambulans verdim.
HOLLANDA’DA 40 YILIN EN İYİ İNSANI SEÇİLDİ
2005 yılında ilk kez, Hollanda’da 40 Yılın En İyi İnsanı seçildi. Bu, halkoylamasıyla oldu. Halkoylamasında 100 aday içinden 10 kişi finale kaldık. Finalde de, diğer 9 adayın aldığı toplam oydan 37 bin tane fazla oy alarak, Hollanda tarihinde 40 Yılın En İyi İnsanı ben seçildim. Bana uçaklar ömür boyu bedava, tatil köyleri bedava, işte onun için bol bol uçuyorum. 68 ülkeyi gezdim, inşallah bunu 100 yapacağız.
ATATÜRK’ÜN SİLAHI
Geçtiğimiz günlerde de, tabii bizim için çok önemli olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’e hediye edilen altın işlemeli tabancanın, İngiltere’de, dünyanın en büyük müzayede salonu Londra’daki Christie’s’de satılacağını öğrendim. Bu ihaleye girmek için çok uğraştım ve müzayedeye beni kabul ettiler. Ben; Turizm Bakanlığı’nın, Kültür Bakanlığı’nın, İş Bankası’nın veya Türkiye’den büyük zengin işadamlarının gelip bunu alacağını tahmin etmiştim. Ama hiç de öyle olmadı. Gittiğimde tek Türk bendim. Müzayedeye giren 85 kişi arasından toplam 95-100 milyar (bin) lira civarında bir parayı ödeyerek ihaleyi ben kazandım ve Atatürk’ün tabancasının şu anda sahibi benim ve 7’nci sahibiyim.  Bunun öyküsünü araştırıyorum ve bunu bir kitap yapacağım.
Bu, 1910 yıllarında, Fransa’da Büyükelçi olan Arjantinli Marcelo Torcuato De Alvear diye bir büyükelçi, Atatürk’ü 10 yıl inceliyor. 1920 yılında Fransa’dan Arjantin’e dönünce Cumhurbaşkanı seçiliyor. Atatürk’ün Çanakkale’deki başarılarını, Kurtuluş Savaşı’ndaki başarılarını gördükten sonra, Cumhuriyet’i kurunca, Atatürk’e hayranlığından dolayı, Belçika yapımı Browning marka bu tabancayı yaptırıyor. Bu tabancanın bir tarafına General Mustafa Paşa, diğer tarafına da kendi ismini yazdıyor. Ve üzerine 29 Ekim 1923 yazdırıyor. Bu silahı, üzerinde kendi resmi bulunan büyük bir altın madalyon yaptırarak, belgeleriyle, özel bir kutu içinde Atatürk’e gönderiyor.
100 BİN LİRAYA ALDI
500 BİN LİRAYA SATMADI
Ama bizim yaptığımız araştırmalara göre, 1945 yılında, İkinci Dünya Savaşı sırasında bu silah Türkiye’den çalınıyor. Nasıl çalındığı da bilinmiyor. Ondan sonra Amerika üzerinden tekrar Arjantin’e gidiyor.  Arjantinli bir aile, bunu, çok sevdikleri bir başka Arjantinli aileye hediye ediyorlar. Bu aile de 1990 yılında Şilili zengin bir koleksiyoncuya satıyor. Koleksiyoncu 22 sene elinde tuttuktan sonra, geçen yıl, dünyanın en büyük açık müzayede salonuna, bunu satmak istediğini söylüyor. Salon da bunu inceleyip her şeyin gerçek olduğunu görüyor. Koleksiyoncu, 50 milyar (bin) liradan az olmamak üzere silahı satabileceklerini söylüyor. Açık arttırmada 100 milyara (100 bin TL’ye) bana kaldı. Tabii ben çok sevindim. Önümüzdeki günlerde bu tabanca Türkiye’ye gelecek, inşallah başta Trakya’mız olmak üzere, Türkiye’nin değişik yerlerinde, benim Çanakkale malzemelerimle birlikte sergileyeceğim. Tabii benim için manevi değeri çok büyük olan, Atatürk’e hediye edilen, öylesine kıymetli bir tabanca. Bana ait olması benim için büyük bir mutluluk. Geçen hafta Hollanda’da, hem bankacı hem kuyumcu olan, Hollanda’nın zengin iş adamlarından biri, bana 500 milyar (bin) lira teklif etti, 300 bin Dolar. Ben de şu anda satamayacağımı söyledim. İstersem daha fazla para verebileceğini, benim ona bir fiyat vermemi istedi. Ben de “Şu anda satmayı düşünmüyorum, Türkiye’de bir-iki yıl gezdireyim, Türk insanı bir görsün, Atatürk sevdalıları görsün, ondan sonra satmaya niyetim olursa seninle görüşeceğim” dedim ve teklifini reddettim.
Benim için çok değerli. Milyon dolarlarla ölçülmeyen bir şey. Çünkü Atatürk’e özel yaptırılan, altın olan ve hem de tek olan bir tabancaya sahip olmak, Trakyalı olarak beni çok mutlu ediyor.
BÜLENT TÜRKER
ÖZEL ÇANAKKALE MÜZESİ
Bir de benim en büyük Çanakkale Kolleksiyonum var. Hem Türkiye’de hem de Hollanda’da sergiliyorum. Hollanda’da tek Çanakkale Müzesi olan kişi benim.  Fransa’da, Belçika’da, Almanya’da, Hollanda’da çeşitli fuarlarda sergileniyor. Mayıs ayında Avrupa’da sadece 4 yerde bu Bülent Türker Özel Çanakkale Müzesi sergilendi. Burada 400-500 parça eşyam var. Fransız komutanının dürbününden tutun da İngiliz komutanının tabancasına kadar… Bizim kılıçlarımızdan dürbünlerimizden tutun savaşta kullanılan mataralara kadar, ben bunların hepsini yurtdışından satın aldım, topladım. İçlerinde, bir Türk komutana ait altın saat var. Komutanın saatini de İngiltere’den satın almıştım. Bir Türk komutanı Çanakkale’de şehit oluyor, İngiliz asker O’nun köstekli saatini alıyor. Saat altın ve üzerinde Türk komutanının resmi var, Osmanlıca da ismi ve adresi var. Şu anda O’nun ailesini araştırıyorum. Bunu da, İngiltere’de açık arttırmayla satan genç bir çocuktan 8 milyara (8 bin TL’ye) almıştım. Bu da benim için çok değerli. Saat hâlâ çalışıyor. İçi gümüş, üstü altın. Böyle manevi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Bize bu vatanı, bu ülkeyi armağan eden şehitlerimize, gazilerimize şükranlarımızı ben her zaman iletiyorum. 
TÜRKİYE VE ATATÜRK SEVDALILARI
OYUNA GELMEZ
Son zamanlarda yine aynı şekilde ülkemiz dış güçler tarafından gene bölünmek için, 100 sene önceki gibi aynı şekilde vatan üzerinde birçok oyunlar oynanıyor.  Ama Türk insanı, Atatürk’ü sevenler, bayrağını seven insanlar, Türkiye sevdalıları buna izin vermesinler, diyorum. Gerçekten bu vatan kolay kazanılmadı. Türkiye kolay kazanılmadı. Gerçekten hepimizin dedesinin, hepimizin büyüklerinin bu vatanda şehitleri var, gazileri var. Ben Türkiye’yi seviyorum. Türkiye sevdalısıyım. Atatürk sevdalısıyım. Sonuna kadar da her zaman Türkiye’mizin, bayrağımızın, Atatürk’ümüzün yanındayım. Ben her zaman, ne mutlu Türküm diyene, ne mutlu Türkiye’yi ve Atatürk’ü sevenlere, diyorum.
LALENİN TÜRKİYE’DEN
HOLLANDA’YA GİDİŞİ
1612 -2012, Hollanda’yla Türkiye’nin 400’üncü yılıydı. Ben 3 yıl, Hollanda’yla Türkiye’nin bilinmeyenlerini araştırdım, Osmanlı arşivlerinden, Hollanda arşivlerinden. İspanya’dan, Tunus’tan, bütün 400 seneyi de araştırdım, Hollanda’yla Osmanlı arasındaki, Hollanda’yla Türkiye arasındaki bilinmeyenleri buldum. Bunları 30 tane pano halinde, bütün belgelerle resimlerle sergiledim. Ve bu da 22 yerde, Hollanda ve Türkiye’de sergilendi. Gönül isterdi ki bunu Keşan’da da, Trakya’da da sergilemek… Trakya’da Saray ve Vize’de oldu. Diğer yerlerde de hâlâ sergilemeyi düşünüyorum. Çünkü, lalenin, Türkiye’den Hollanda’ya 400 sene önce, 20 tane at arabasıyla 39 günde gidişinin, atın birinin Avusturya’da ölüşünün, bütün fotoğraflarını.. yine 400 sene önce İspanyollardan biz 80 Yıl Savaşları’nda Hollanda’yı kurtarmışız. Hollanda bugün varsa Osmanlı’ya ve Türklere borçludur. Bunu şimdi yeni yeni öğrendiler ve Türkiye’ye karşı Hollanda’nın büyük bir sevgisi oldu. Çünkü gerçekten Osmanlı Hollanda’ya çok yardım etmiş, savaşlardan, İspanyollardan kurtarmış. Hollanda’da bir köy var, ismi Türkiye. Çok güzel bu köy. Bu köyün de sponsorluğunu yapıyorum. Gerçekten özel bir Türk Evi var. Orada bütün benim resimlerim sergileniyor.
Yine Hollanda tarihinde ilk kez bir Türk çocuğu 7 kez Dünya şampiyonu, olimpiyat şampiyonu.. Hollanda tarihinde ilk kez yine bir Türk’ün, boksta Hollanda’ya altın madalya kazandırması, Türkler sayesinde olmuştur.
Böyle çok ilginç, çok bilinmeyen olayları, hepsini resimlerle belgelerle döktüm ve gençlere sundum. Hollandalılar bu benim sergilediklerimi gördükleri zaman tamamen bakış açıları değişiyor. Türklerin kendilerine ne kadar yardım ettiklerini görüyorlar. Ve Türkiye’den gelen bir laleyle, bir lale soğanıyla o zamanlar bir tane ev alınıyormuş. Yine bir lale soğanı almak için Hollanda’da bir öğretmenin 35 yıl çalışması gerekiyormuş. Tek bir lale soğanı… Bizden giden o kadar büyük bir lale çılgınlığı olmuş. Bunların hepsini belgelerle fotoğraflarla döktüm, resimleri buldum, arşivlerde buldum. Ve gerçekten de çok ilginç, çok muhteşem bir sergi oldu. Bazı sergilere 30 bin 40 bin kişi izleyici geldi. Kırklareli’de festivalde açtığım sergiye, 5 gün süre içinde 25 bin izleyici geldi. Kırklareli’de çok sevildi ama gönül isterdi bunu Tekirdağ’da ve Keşan’da da açmak.. Umarım, inşallah burada da Keşan’da da Keşan Halkına, Keşan’daki öğrencilere Hollanda-Türkiye’nin 400 yılını sergilemek isterim.  Çünkü gerçekten bu 3 yılın bir emeği. Tamamen benim kendi çabalarımla yapmış olduğum bir çalışma. Bunu da bir kitap yapmayı düşünüyorum. İnşallah ilerki yıllarda kitap yaparım, Türkçe ve Hollandaca olarak. Gençliğe de bu kitabı armağan ederiz diye düşünüyorum.
HOLLANDA, BİZDEN GİDEN
LALEDEN SERVET KAZANIYOR
Hollanda’yla Türkiye arasında en büyük sembol lale. Lale bizden gitmiş ama Hollanda şu anda laleden yılda 20 milyar dolar para kazanıyor. Bu da çok büyük bir para. Ve bu birbuçuk aylık süre içinde yaklaşık 1 milyon 700 bin kişi lale bahçelerini geziyormuş. Yani resmen Hollanda bundan bir servet kazanıyor. Bizden giden bir laleyle Hollanda bugün bütün dünyaya bu laleyi satıyor.
ALTIN LALE ÖDÜLÜ, İLK KEZ
BU YIL VERİLECEK
Bu sembol olunca, ben bu yıl ilk kez, geleneksel hale getirmeyi istediğim “Birinci Altın Lale Ödülleri” diye bir ödül düşündüm. Hollanda’da Türkiye’ye hizmet eden, Hollanda’da başarılı olmuş yılın sporcularına, mesela bir Türk çocuğu Hollanda adına yarışıyor ve dünya şampiyonu oluyor. Dünya şampiyonu olmuş sporcularımız var ama Hollanda adına yarışıyor. Böyle kişilere.. adam Türkiye’den işçi olarak gelip şu anda Avrupa’nın en büyük peynir fabrikasının sahibi, Hollanda’da. İşte bu böyle kişilere, işadamlarına, sporculara, sanatçılara, başarılı olmuş Türklere veya Türkiye’ye hizmet etmiş Hollandalılara her yıl geleneksel olarak böyle bir Altın Lale Ödülü vermeyi düşünüyorum. Bunun ilkini sanıyorum 20 Nisan’da Hollanda’da yapacağız. Jüriyi çağıracağız. Bunu her yıl da Hollanda’da başarılı olmuş Türklere ve Türkiye’ye hizmet eden, Türkiye’yi yurt dışında tanıtan öenmli Hollandalılara, bunlar gibi başka kişilere.. Türkiye’ye binlerce turist gönderen insanlar var. Bunları manevi olarak ödüllendirmek, onlara Altın Lale’yi vermek istiyoruz. Bunun da organizatörü ve yapımcısı benim.
DÜNYA GÜZELİ AZRA AKIN’IN SPONSORU
Bir de ayrıca ben, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’daki Dünya Güzellik Yarışmalarının organizatörüyüm. Benim seçtiğim kızlar Dünya Güzellik Yarışmasında Miss Globe’da yarışıyor. Miss Globe’un da organizesindeyim. Belki bu yıl da jürisinde olacağım. Tabii orada başarılı Türk kızlarının da başarılı Hollandalıların da dünya çapında derece almaları beni mutlu ediyor. Daha önce de biliyorsunuz Azra Akın’a ben sponsor olmuştum, ben götürmüştüm ve Dünya Güzeli yaptım. İki yıl önce de Bahar Kolkıran’ı Avrupa Güzeli yaptım. Böyle, arada Türk kızlarımız da dünya çapında ödül alınca, biz de manevi olarak bunlardan gurur duyuyoruz, mutlu oluyoruz. Gençlerimize sahip çıkalım diyorum. Çok başarılı gençlerimiz var, yurt dışında olsun, burada olsun. Onlara elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyoruz.
İYİ BİR GALATASARAY TARAFTARI
Galatasaray, yeni transferlerle inşallah bizi hayal kırıklığına uğratmaz. Ben yurt dışında bütün takımları seviyorum, Türkiye’de de iyi bir Galatasaray taraftarıyım. Hollanda’daki Galatasaray’ın da yönetimindeyim. Tabii Galatasaray’a ve Türk takımlarına, Fener’e inşallah Avrupa kupalarında, Şampiyonlar Ligi’nde başarılar dileriz. Onlar bizim yurt dışında gururumuz. Burada da diyorum, futbol, kardeşçe dostça olsun. Her şeyden önce dostluk önemli. Akif (İnan) koyu Fenerli, ben de koyu Galatasaraylıyım ama her zaman dostça biribirimize takılıyoruz. Futbolu fanatik hale, kavga dövüş haline getirmemek lazım. Her şeyden önce bizim için ülkemiz önemli, Türkiye önemli. Diğer spor kulüpleri de kardeşçe dostça hep birlikte seyredilsin istiyorum.
MAÇLAR BİTER, KARDEŞLİK VE DOSTLUK KALIR
Ben Avrupa kupalarında, Dünya Kupasında, Hollanda’daki Avrupa Kupasında bütün Avrupa organizatörüydüm. Onlara çok büyük yardımcı oldum. Türk Bayrağıyla Portekizlilerin veya Norveçlilerin arasına girip birlikte maç izleyebilmemiz lazım. Dostluk, kardeşlik, spor budur. Maçlar oynanır biter, ondan sonra da insanların kardeşçe dostça hayatlarına devam etmesi gerektiğine inanıyorum.