İnsan bazen bir an yaşar, bizim kuşak ona "Kal geldi" der. Tutulur kalırsın ya hani. Aradan biraz zaman geçince “Niye öyle demedim, niye böyle demedim?” diye düşünür durursun.  Zaman acayip bir şey. Geçince geçiyor işte. Bak şu an yazıyorum, ama asla bu ana bir daha dönemeyeceğim. Size de okurken böyle olacak yarın. Ne acayip aslında… Aman neyse… 15 Temmuz'dan bir kaç gün sonraydı. Kadıköy'de uzun sakallı benim hiç görmeye alışık olmadığım, değişik diye tanımladığım tipte amcalar gezmeye başlamıştı. İnsanlar da bir gergin, bir huzursuzdu. Yine işe geç kaldığım sabahlardan biriydi. Hiç sabah insanı değilim. Acele ile giyinip evden çıktım. Bir tişört, bir pantolon. Yani son derece normal bir kıyafet. İşe giderken insan nasıl giyinilir ki hem? Zaten işe geç kalmışım bir de giyimle zaman harcayacak durumda da değildim. Hızlı hızlı işe yürüyorum. Vardım sayılır, o değişik amcalardan birisi seslendi “Bacım!” diye. Nereden bacısı olduğumu bir türlü çıkaramadığım bu amca yanıma gelip, bu kıyafetle gezmeye utanıp utanmadığımı sordu yüzsüzce, utanmazsa, hadsizce... Etrafıma şöyle bir bakındım. Bu adamlardan bir kaç tane daha var. Göz teması halindeler. Burasını yazmak benim için çok zor, hala sindiremiyorum. Korktum. Kısa kollu bir tişört giydiğim için adamın teki bana hesap soruyor ve ben korkuyorum, düşünebiliyor musunuz? O günler zordu. Moda'da bira içtiği için bir kızı darp etmişlerdi, bir kaç gün sonra Avcılar'da kıyafetini beğenmedikleri için bir kızın yüzüne kezzap atmışlardı. Kızın yüzü yanmıştı. O an bunları düşündüm. Dedim ya. Bazen kal gelir insana. Adamın yüzüne baktım, baktım… Kafamda cevaplar ürettim ama hiç birini söyleyemedim, öyle boş boş adamın yüzüne baktım. Acaba yüzümdeki ifade nasıldı? Hiç bir şey demeden yanından uzaklaştım. Kaçtım. Korktum. Benim ona verecek cevabım yok muydu? Vardı. Uğraşmadım. O gün işe gittim, işime konsantre olamadım. Çalışamadım. Bir işe yaramadım. Sadece neden sustum diye kendime kızdım. Elimde olsa çıkıp adamı bulsam,  “Hayır utanmıyorum” desem diye düşündüm. Ertesi gün olayın etkisi azaldı, ama aradan ne kadar zaman geçti hala aklımda işte. Sonuçta bu olayı unutmamış olmam, o adamdan korkup sustuğum gerçeğini değiştirmez. Cahil insana güvenmiyorum, cahil insandan korkuyorum. Ama susmak çözüm müydü? Anı kurtarmak çözüm sayılır mıydı? Sayılmazdı. Ben onu bir güzel tersleseydim, bir başkasına bunu yapmaya cesaret edemezdi belki. Ama ya beni de darp etselerdi? Annem, babam, kardeşim ne kadar üzülürdü, kahrolurdu. İşte, bu yüzden bu ülkede kadınlar hep kaybediyor. Bu yüzden hep ikinci sınıf vatandaş oluyorlar. Şiddet görüyorlar, susuyorlar. Aldatılıyorlar, susuyorlar. Kıyafeti yüzünden otobüsün ortasında yüzlerine tekme yiyorlar, susuyorlar. Çocuk gelin oluyorlar, susuyorlar. Ey hadsiz adam. O zaman sana şu üç cümleyi kurmaya korktuğum için belki ben de en az senin kadar acizim ama,

1- Ben senin bacın falan değilim.

2- U-TAN-MI-YO-RUM!

3- Sen bir de bizi yazlıkta ailece gör.

Oh be. Neredeyse bir yıldır içimde tutuyordum.