Cumhuriyet’in 100. Yılında Keşan Tarihine Katkı 1923/2023 (1)

Tarihçi Yazar Dr. Fatma Çalik ORHUN

 Bundan tam 100 yıl önce Türk milletinin yeni hayatı başladı. Bu yeni hayat Keşan’da nasıldı? Keşan’ın 100 yılık Cumhuriyet tarihinden öne çıkan başlıklar. Cumhuriyet Keşan’ının hafızası, Tarihçi Yazar Dr. Fatma Çalik Orhun’un kaleminden Medya Keşan’da. 

“Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslarıyla, Türk Milletini emin ve sağlam istikbâl yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdeleyicisi olmuştur.” Mustafa Kemal Atatürk, 01.11.1936, TBMM Açılışı 

BOCUK 

Efsanelerle Gerçeklerin Birbirine Karıştığı Kadim Balkan Geleneği

Bocuk gecesi, Balkanlardaki Müslüman Türklerin ortak hafızasında yer alan en ürkütücü gece. Bocukla ilgili çeşitli efsaneler, mitler, hikâyeler anlatılır. 62’inci gece, yani en soğuk gece Bocuk gelir. Bocuk Karısı size hastalık getirir, bebek ağlar, sizi dışarı çağırır, birbirinden ürkütücü hikayeler anlatıla gelir. Peki, Balkanlardan bize miras kalan Bocuk’un tarihsel serüveni nedir?

Bocuk’un tarihsel kökenine baktığımızda en eski bilgiyi Sırp Profesör Tihomir Dordevic’in 1930lu yıllarda kaleme aldığı Sırp Kültür Tarihi kitabında görmekteyiz. Corciviç’in 1800’lü yıllarda Balkanlarda yaşayan Türklerin Bocuk adında bir ritüelinin olduğunu ve bu ritüelde Türklerin toplanarak balkabağı pişirdiği ifade edilmekte. Yani bizim bugüne kadar kutladığımız Bocukla aynı ritüellerden bahsedilmektedir. Bocuk’un en bilinen hikayesine baktığımızda Hıristiyanların domuz pişirdikleri gece, Türkler tarafından necis (İslam’a göre pis sayılan nesne) olarak kabul edilen domuz kokusunu bastırmak için balkabağı pişirilmesinden bahsedilmektedir. Bocuk’ta öne çıkan iki ana öğe; domuz ve balkabağı.

Dordevic’in eserinde Bocuk kutlamalarına işaret ettiği tarih, yani 19. yüzyıl millet kimliğinin tanımlandığı yıllara denk gelmektedir. Fransız İhtilali ile başlayan ulusçuluk akımı, 19. yüzyılda zirveye ulaşır ve Balkanlarda yaşayan halklar kendilerini, kendi milletlerini tanımlamaya başlar. Balkanlarda yaşayan halkların dini inançlarının millet olarak kendilerini tanımladığı bu dönemde hem oluşum sürecinde hem takviyesinde önemli bir yere sahip olmuştur. Balkan halklarının ulusal inancı olan Ortodoksluğun bir tür ön milliyetçilik işlevi gördüğünü söylemek mümkündür. Öte yandan ulus devletlerin kurulmaya başlandığı bu tarihte, Türklerin Balkanlardan atılması meselesi gündeme gelmektedir. İşte tam bu noktada Balkanlarda yaşayan Müslüman Türkleri tahrik ve tahkir aracı olarak domuzun kullanıldığını görmekteyiz. 

Domuz, Türk kültüründe her zaman kabul görmeyen bir hayvan olarak karşımıza çıkmaktadır. İslamiyet öncesi Türklerde de domuzun beslenmediği ve tüketilmediği bilinmektedir. Her ne kadar bu durum Türklerin göçebe bir yaşam sürmesiyle bağdaşlaştırılsa da Çin kaynakları yerleşik hayata geçen Uygur Türklerinin de domuz beslemediği ve tüketmediğini işaret etmektedir. Türklerin İslamiyet’i kabulü sonrası ise domuz pis bir hayvan olarak kabul edilmiştir. İşte bu noktada domuzun, Müslümanlar tarafından necis olarak görülmesi, gayrimüslimleri de bu durumdan istifade etmeye sevk ermişti. 

"İŞKODRA'DA DOMUZ KANIYLA CAMİYE ÇİZİLEN HAÇLAR" NEDENİYLE İSTANBUL'A GÖNDERİLEN ŞİKAYET DİLEKÇESİ

1800’lü yıllarda Balkanlarda bir yandan kendi milletlerini tanımlayarak, kendi ulus devletlerini kurmak isteyen Balkan halkları, diğer yandan da Müslüman Türkleri bölgelerinden çıkarmaya çalışmaktadır. (Hatırlanmalıdır ki 1821 Mora isyanıyla Yunanistan kurulacak) Domuz tam bu noktada Müslüman Türklerin huzurunu kaçırarak bir tür psikolojik harp olarak Balkanlardan atmak için kullandıkları ilginç bir yöntem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Osmanlı Devlet arşivlerinde domuzun nasıl tahrik ve tahkir aracı olarak kullanıldığını gösteren belgeler mevcut. Bu belgelere bakıldığında 1800’lü yıllarda Balkanlar’ın birçok yerinde cami içine ya da bahçesine kesilmiş domuz başının atılması, vücudunun asılması kanı ile cami içine ya da dışına haçın çizilmesi, çeşme musluklarına yağının ve kanının sürülmesi ve çeşmeye etinin bırakılarak, bu hayvanın Türkleri ve Müslümanları tahrik ve tahkir aracı olarak kullanıldığı sonucunu görstermektedir. 

1910’lu yıllara gelindiğinde yani Balkan Savaşlarından hemen önce, Türk edebiyatının önemli isimlerinden Ömer Seyfettin’in hikayelerine de domuzun, tahrik ve tahkir unsuru olarak yansıdığını görmekteyiz. Ömer Seyfettin’in “Tuhaf Bir Zulüm” adlı eserinde Hıristiyanların Türkleri kaçırma yöntemi olarak domuzu nasıl kullandıkları bize aktarmaktadır.

Öte yandan balkabağı ise İslami referansları güçlü olan bir yiyecek olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuranı Kerim’de Hz. Yunus’un balığın karnından çıkış mucizesinden bahsedilirken “Onu hasta ve bitkin bir şekilde sahile attık. Üzerine geniş yapraklı bir bitkiyi Şecere-i Yaktin’i bitirdik” ifadesinde geçen bitkinin balkabağı olduğuna inanılmaktadır. Yine peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in eşi Ayşe’ye; “Çorba pişirdiğiniz zaman kabağını çok koyunuz. Zira kabak üzüntülü kimsenin gönlünü güçlendirir” dediği de diğer rivayetler arasındadır. Bazı yörelerde kabak yemeğine Peygamber Yemeği dendiği bilinmektedir. Kabak tatlısı pişirmenin sünnet olduğu yönünde ifadeler de mevcuttur. Bu noktadan hareketle Bocuk’u, Balkanlar’daki Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki bir psikolojik savaş olarak görmek mümkündür.

Bocuk neden Çamlıca’da kutlanıyor? 

Bocuk’un, Trakya’da yaygın bir gelenek olmasının yanı sıra neden Çamlıca’da öne çıktığından bahsetmek gerekir. Çamlıca ya da Grabuna oldukça eski bir yerleşim yeridir. Eski bir Rum köyüdür aslında. Osmanlı döneminde de Rum nüfus her zaman bölgede baskın olmuştur. Balkan Savaşları ve Türk İstiklal Harbi’ndeki sürece de bakıldığında asayiş ile ilgili devlet arşivlerinde yerli gayri Müslimlerin, Müslüman halka yapmış olduğu şekavet hareketleri de epeyce bir fazla olması bize bölgedeki kimlik çatışması ve demografi hakkında da bilgi vermektedir.

Çamlıca köyünün tarihine baktığımızda ilerleyen süreçte mübadele karşımıza çıkmaktadır. Mübadele dünya tarihinde ilk kez insan takasının yapıldığı bir süreç ve 2023, bu olayın 100. yılı. Bu açından bu söyleşinin de mühim bir önemi var aslında. Köyün neredeyse tamamı mübadil diye tabir ettiğimiz kişilerden oluşmaktadır. Mübadele sırasında mübadillere verilen bir nevi pasaport ve gayrimenkul dökümünü kapsayan tasfiye talepnamelerine baktığımızda gelen mübadillerin bir bütün olarak yerleştiği yer Çamlıca’dır. Keşan’a ait 159 tasfiye talepnamesi bulunmaktadır ve bu belgelerin 95’i Çamlıca’ya aittir. Bu noktadan baktığımızda Çamlıca’da eski Rum inançlarının bulunduğu ve Balkanlardan gelen göçle Balkan kültürünün taşındığı somut bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. (Çamlıca halkının emekleri de görmezden gelinemez elbette ki)

Son olarak ifade etmek gerekir ki Bocuk, bizim kültürümüzün bir parçasıdır. Çamlıca’da bu kültürün tekrar yaşatılması hem kültürel değerlerimizin korunması hem de bölgenin tanıtılması açısından son derece önemli bir adımdır. Son yıllarda önemli ölçüde gelişen kent diplomasisinde Keşan Belediyesi’nin de kullanabileceği güzel ve yeni bir enstrüman olması da muhtemeldir. Artık belediyelerin de tıpkı ülkeler gibi dış ilişkiler koordinasyonları bulunmaktadır. Edirne ve Tekirdağ belediyelerinde bu birimler mevcuttur. Keşan Belediyesi de kültürel diplomasi alanında özellikle Balkanlar’a açılmada bu geleneği kullanmalıdır. Bocuk Gecesi organizasyonu düzenleyenler ve yıllardır bu festival için büyük bir fedakarlık gösteren Çamlıca halkı, büyük bir teşekkürü hak ediyor.