“Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, muharebe meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuna bağlıdır. “ diyen Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yolda ve bize yüklemiş olduğu sorumlulukların bilincinde olarak eğitim ışığını yurdun dört bir köşesine yayan irfan ordusunun neferleri olarak dün olduğu gibi bu gün de bütün bu sorumluluklarımızı yerine getirmenin, Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk Milletinin varlığı ile eş değer olduğunun bilincindeyiz. Bu bilinçte olan öğretmenlerimiz, elbette eğitimin süreklilik ilkesinden hareketle kendini sürekli yenilemek, çağın gerektirdiği donanım ve bilgiye sahip olmak zorundadır.
Sevgili öğrencilerimiz, her şey sizin için bütün bu gayretimiz, çalışmalarımız, hayallerimiz; gündelik telaşlarımız bile sizin adınıza. Çünkü hayıtımızı anlamlı kılan sizlersiniz. Sevincimizde de kederimizde de siz varsınız. Bu yüzden elinizdeki karneler aslında sadece size verilmiş karneler değildir, aynı zaman da bu karneler, velilerinizin ve öğretmenlerinizin de durumunu yansıtır. Sizden istediğim bu karnelerin taşıdığı anlamı tam olarak kavramanızdır. Eskiden beri eğitimdeki dönemler “Kanaat Dönemi” ifadesi ile adlandırılmıştır. Yani burada ölçüt kanaattir. Dolayısıyla karnelerde yansıyan öğrenci ile ilgili oluşan kanaatlerden başka bir şey değildir. Bu kanaat elbette öğrencinin daha sonraki tutum ve davranışlarına göre değişecektir ve karnelerin asıl amacı da olumsuz kanaatleri olumluya dönüştürmektir. Bir karne hiçbir zaman başarısızlığın göstergesi değildir. Başarının ve başarısızlığın kriterlerinin bile tam olarak belirgin olmadığı bir durumda, oluşturulacak bütün yargılar da geçersiz olacaktır. Bir alanda başarısız gibi görünen bir öğrenci elbette başka alanda başarılı olabilir. Hepimiz karneyi eğitim dediğimiz uzun yolculuğun işaret taşları olarak görmeliyiz. Bazı derslerden alacağınız düşük notlar, sadece şu andaki durumunuza işaret eder. Size düşen bu karne notlarından hareketle çalışmalarınıza yön vermenizdir. Olumsuz bir durumu olumlu hale dönüştürmenin fırsatları her zaman sizin elinizdedir. İkinci dönem sizden beklediğimiz bu azim ve kararlılıkla derslerinizdeki eksiklerinizi gidermenizdir. Yaklaşık dört aylık bir eğitim sürecindeki kazanımlarınız yeterli ise doğru yoldasınız demektir; eğer kazanımlarımız yetersizse size düşen daha fazla çalışmak, daha fazla gayret etmektir. Hiçbir öğrenci karnesinde düşük bir not görmek istemez, hiçbir veli bu durumu kabullenmez, hiçbir öğretmen de öğrencisinin belirlediği hedeflerin gerisinde kalıp başarısız olarak görünmesini istemez.
Değerli velilerimiz, her karne aslında bir aynadır. Fakat aynada yansıyan, sadece öğrenci değildir. Bu aynalarda görünen sadece öğrencilerimiz değildir, velilerimiz ve öğretmenlerimiz de bu çerçevenin içindedir. Başarıyı nasıl sahipleniyorsak, başarısız gördüğümüz durumların sorumluluğunu üstlenmek erdemine de sahip olmalıyız. Bu sorumluluğu, sadece bu minicik yüreklerin omuzlarına yüklemek, biraz haksızlık değil mi? Bu yüzden veliler olarak kendimizi de sorgulamak zorundayız. Çocuğumuzun başarısı elbette bütün velilerimiz için mutluluk ve gurur vesilesidir. Başarılı olan bütün velilerimizi buradan tebrik etmek istiyorum. İstediğimiz başarıyı elde edemeyen öğrencilerimizin velileri elbette bu duruma üzüleceklerdir. Fakat bu üzüntüyü bir suçlamaya dönüştürüp çocuklarımızı üzmeyelim. Onların hassas dünyalarında koparacağımız fırtınaların yol açtığı hasarlar, telafisi mümkün olmayan felaketler doğurabilir. Bu yüzden anlık öfkelerimizin yol açtığı bu tür yıkıcı tavırların, çocuklarımızın eğitimine ve gelişimine katkısı olmayacağını unutmayalım. Bunun yerine önce kendimizi sorgulamak, çocuğumuzun eğitiminde aksayan yönleri tespit etmek, bu eksikleri gidermek adına öğrencilerimizle yetişkin bir birey olarak oturup konuşmak ve daha da önemlisi bu sorumluluğu paylaşmak en doğru hareket olacaktır.
Sevgili öğrencilerimiz, bu tatili fırsata dönüştürmek elinizde. Elbette tatili hak etiniz. Gezmek, eğlenmek en önemlisi dinlenmek hakkınız. Bütün bunların yanında sizden okumak ve yazmak gibi iki kutsal faaliyette bulunmanızı istiyorum. Biliyorum ki tatilde hepiniz kitap okuyacaksınız. Fakat sadece okumak yetmez, aynı zamanda yazmalısınız. Duygu ve düşüncelerinizi yazıya dökmedikçe, dilin imkânlarını tam olarak kavramayınız. Günlük yazabilirsiniz, hikâye yazabilirsiniz, şiir yazabilirsiniz, deneme yazabilirsiniz, yeter ki duygu ve düşünceleriniz yazıya dönüşsün. İşte o zaman “Türkçe katında yaşamanın ayrıcalığını yaşar, “Türkçem benim ses bayrağım” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı daha iyi anlamış olursunuz.