Kapısını değiştirmem gerekiyordu. Fakat bir türlü yerine yerleştiremiyorum.  Kapının açılıp,  kapatılmasında sorun vardı. 

Hem komşu, hem de eniştemiz evden gerekli araç gereçleri alarak geldi. Kapıyı ve yerini inceleyip, ölçüp, biçerek yerleri işaretleyip, dikkatlice yerleştirilerek çiviler gerekli yerlerine çakıldı ve açılıp kapatılarak kontrol edildi.  Kapı sanki on yıldan beri buradaymış gibi açılıp, kapanıyordu.

“Enişte bu iş çok kolaymış” diyerek esprili bir şekilde teşekkür ediyorum.

Bizim enişte sadece kapı işi değil, onun için sıradan basit bir şey. Eniştenin işi çiftçilik ama o mesleğinden başka her iş elinden geliyordu. Hani derler ya; on parmağında on marifet.  Köylülerin aksine boş zamanını kahvede değil çalışarak geçiriyor. Zaten boş zamanı kalmıyor. Hiçbir iş bulamazsa arılarını bakmaya gider. Kahveye geceleri çıkar. Her vatandaş gibi günlük muhabbetler; yarın biçerdöverin hangi mevkiye gidecek, tarlaların tav durumu, bu yıl hasılat nasıl olacak gibi söylemler. Taban fiyatlar ne olacak tartışmaları alıp gidiyor. 

Bahçeden yine bazı çekiç sesleri geliyordu. Bende enişte neler yapıyor diye merak edip bahçeye gittiğimde malzemeler tam takım ortalıkta hatta kaynak makinesi de çıkmış ortalıkta demek ki bayağı önemli işler var bugün.  Yanına gittiğimde gözüme buğday ekme makinesi (mivzer) ilişti.

- Enişte bu makineyi yenimi aldın?  

- Onu ben hurdacıdan beş yüz liraya aldım.  Bin beş yüz lira da masraf yaptım. Değişecekleri yeniledim, kaynak gereken yerleri kaynak yaptım.  Bir de boya attım ondan yeni gibi duruyor.

- Şimdi ne yapıyorsun?  

 - Balya römorku.

- Böyle alçak oluyor. Balya yüklemesi ve indirmesi kolaylaşıyor.

  Öyle ince eleyip sık dokuyor ki, yanlış yapmasın diye pür dikkat çalışıyor.  O kadar inceliyor ki milimetrelik ölçüm yapıyor. Hata yamamak için tamamen kendini işine veriyordu.   Akşama doğruda arılara gider, yapılacak bir işler var ise gerekeni yapar. Hiç bir iş yoksa sandıkları kontrol ederek evine döner.

Bu kişiyi merak mı ettiniz?  Dürüstlüğünden ve ciddiyetin asla taviz vermeyen Ali Rıza YAĞCI (68). Bir de yardımcısı torunu Aras (5). Dedesinin etrafında döner durur faydası mı, zararımı olur bilinmez. Tek bilinen dedesinin malına sahip çıkar. Dedesinden aldığım ilaç pompasını işi bittiğinde geri getirmemi dedesine lazım olacağını söyler. 

Maalesef eğitim kurbanı mı, aile kurbanı mı veya toplumun kurbanı mı sonunda kaybolan yetenekler. Ben sorumlu olarak yeterli yönlendirilememesinden,  eğitimdeki sistemden kaynaklandığını düşünüyorum. Bizler ilkokulu bitirdiğimizde çarpım tablosunu ezbere bileceksin aksi takdirde matematikten takarsın, tarihi ezberleyeceksin İstanbul hangi tarihte fethini bileceksin, Türkiye haritasını kafana çizeceksin yoksa kaybolur evin yolunu bulamazsın. ATATÜRK’ün doğum ve ölüm tarihlerini unutmayacaksın yoksa Atatürkçü olamazsın. O’nun vizyonu ve ilkeleri önemli değil. Siz öyle vizyon, ilkeler ve din gibi şeylerle uğraşıp kafanızı yormayın. Onlar memleket meselesi sizin aklınız ermez öyle işlere. Yukarıdakiler bu işleri çok iyi biliyorlar onlar halleder.

Hele de çocuk isen git sokakta oyna, top da yok kıldan top yapıp oynuyorduk. Kıldan topu mu merak ettiniz? Büyükbaş hayvanları tarayarak çıkan kılları yuvarlayarak top haline getirirdik. Babanız keseri almış bir şeyler yapıyor. Sen de fırsatı bulup keseri ve çiviyi alıp bir yerlere çakmaya uğraşırsın. Baban görür; hemen o keseri bırak bir tarafına vuracaksın veya keseceksin. Uzaklaş buradan ayakaltında dolaşma işe yarayacak olsan buraya sokulmazsın diye azarı işitirsin. 

Şimdi ne yapacaksın haydi kuş avlamaya çatalla veya saçaklardan orada bulamazsan kapanla tutmaya çalışırsın. Arada kazalarda oluyordu kuşu vurayım derken şangıırt  diye gelen sesten sonra komşunun camının gittiğini anlarsın. Ondan sonrasını artık düşünmek bile istemiyorum. Akşam ezanı okunduktan sonra bir sesler duyulmaya başlar ezan okunuyor, duymuyor musunuz? Bu sesler o eli öpülesi analarımızın evlere çağırışı.

Bizim çocukluğumuzda kahvelere on sekiz yaşını doldurmadan köy kahvelerine girmek kanunen yasaktı. Kendisini çok sevdiğim ve değerli ağabeyim Hasan Abi namı değer herkes tarafından sevilip sayılan Hasan Sağlam (Çavuş) kahve çalıştırıyordu. 70’li yıllar siyah beyaz televizyon köylere yeni gelmiş bizler merakla pencere ve kapılara dolardık. Hasan Abi “hayydee dışarı salıncakları indirdim, saçaklara kuş tutmaya”  esprileriyle bizleri kahveden çıkartıyordu. Zaten o bir şey demese de oradan biri bu kızanların işi ne burada diyerek rahatsızlığını dile getirirdi.

Hazır Hasan Abi’yi anmış iken bir anısını anlatamadan geçemeyeceğim. Hasan Abi her zamanki sakinliği ile sigarasını yakmış afif sakalıyla traktörü ile Keşan’dan köyüne dönmektedir.

 Maltepe Köyü ile Kozköy arasında trafik polis memuru durdurur.

Polis:

- Amca radara girdin.

Hasan Abimiz de cevap hazır:

- Yol üzerine koyarsanız tabii ki girerim.

Polis Hasan Abi ile alay edecek:

-Amca geri gel.

Hasan Amca:

-Yaa ben bunu alırken param yetmedi adama borçlu kaldım adamda bana geri vitesi vermedi der. 

Polis: 

- Ben seninle alay etmek için durdurmuştum ama sen benimle güzel alay ettin. 

Hasan Abi, mekânın Cennet olsun. Sizleri unutmayacağız.

İki kafadar takmış kafalarına; elalem yapar da biz yapamayız diyerek kalkıyorlar ceviz soyma makinesi yapmaya karar veriyorlar.

Bu iki kafadar da benim dostum.  Hasan Hüseyni KORU benim için çok değerli bir kardeş gibi çocukluk arkadaşım.

Adam olacak çocuklar grubundan olduğu çocukluğunda belliydi. Köyde hayvan otlatıyorken gündöndü kafalarından ve saplarından araba yapıyorduk. O tarihlerde bizim oyuncaklarımız bile organikti.  Hele uçurtmalarımız eski gazetelerden onu da bulabilirsen. Yapıştırıcı olarak hamur kullanıyorduk. Amcaoğlu uçurtmasını ahıra bırakıyor geldiğinde birde ne görsün eşek,  eşeklik yapıp uçurtmayı yiyor.  Bu yetenekli arkadaşımızın bir hüneri daha var, oda inşaat ustalığı. Ama ona da çabuk bıktı. Kendi biraz hayran gönüllüdür. Bir şeye hemen merak eder çabuk vazgeçer. Hele o işe kolay ulaşmış ise onu basit görür düşünmez ki kendindeki yetenek sayesinde o iş ona basit geldiğini. Arkadaşa bazı fırsatla gelmiştir ama kendi kararları ile bu fırsatları kullanamamıştır. Böylece bir yetenek daha kaybolup gitmiştir. Şu an emekli mütevazı bir hayat sürdürüyor. 

Diğeri de benim yeğenim Hüseyin BULUT. Elinden gelmedik iş yok. O da ceviz soyma makinenin yapım mucitlerinden. Köyde herkesin işine yetişir. Her köye lazım. İşte bunlar gibi daha neleri vardır. Hepimizin çevresinde böyle kişileri görürüz.   Ceviz kabuk soyma makinenin yapımında biri daha var. Biz binayı yapan ustaları görürüz. Bu binanın planını çizen mühendisi görmeyiz. Onlar kameranın arkasında kalır.  İşte bu makinenin de planlayıcısı çok değerli kardeşimiz Gökhan KURU. Çalışma hayatında başarılar dileriz. Gökhan, motor öğretmenliği mezunudur. Şu an TÜRK-Alman ortaklığı bir fabrikada çalışmaktadır. Kendi mütevazı kişiliğiyle pek ön plana çıkmayı sevmez. Bu bahis ettiğim kişiler yaptıkları işleri amatörce yapmakta hiçbir eğitim almamışlardır.   

12.01. 2023 

Eyüp KÖK