“8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyoruz. Tabi kutlama denebilirse. Ne yazık ki, biz kadınlar için bir Kadınlar Gününe daha hep beraber Türkiye’deki milyonlarca kadın çok zor ve ağırlaşan koşullarda giriyoruz. Türkiye’de kadın olmak zor, Türkiye’de kadın olmak ne yazık ki, hayatın her alanında ve hala var olmak için mücadele etmeyi gerektiriyor. Ekonomik hayatta var olabilmek için, toplumda özgür bir birey olarak varlığınızı gösterebilmeniz için ve doğrudan kadın olmaktan kaynaklı ayrımcılıkla, eşitsizlikle, şiddetle başa çıkmak için bir mücadele vermek gerekiyor. 
Bugün Türkiye’de kadın olmak nasıl diye sorarsanız istatistikler biz kadınların yaşadığı günlük gerçeği maalesef çok somut bir biçimde ortaya koyuyor. Her şeyden önce Türkiye’de kadın olmak demek her alanda, hayatın her alanında eşitsizliğe maruz kalmak demek. Türkiye 144 ülke arasında eşitsizliğin en çok yaşandığı ülkeler arasında 15. sırada. Yani eşitliğe bakıldığında 129 ülke Türkiye’den daha iyi durumda. Türkiye’de kadın olmak demek, ekonomik özgürlüğe sahip olmamak demek. Kadının ekonomiye katılımında Türkiye 144 ülke arasında 129. sırada. Türkiye’de kadın olmak demek hala eğitime erişmek için, okuyabilmek için mücadele etmek anlamına geliyor . Kadının eğitime erişimi nde Türkiye 144 ülke arasında 109. sırada. Türkiye’de kadın olmak demek, siyasette ses bulabilmek ve ses olabilmek için zorlu bir mücadele vermek demek. Kadının siyasete katılımında Türkiye 144 ülke arasında 113. sırada. Yine Türkiye’de kadın olmak demek, her an can korkusuyla, her an evinizin içinde dahi şiddete maruz kalma tehdidiyle yaşamak demek. Türkiye’de her iki kadından birisi aile içi şiddet yaşıyor. 
Bu ortaya konan rakamlar tesadüf değiller. Bu ortaya konan rakamlar geleneğimizden veya kültürümüzden kaynaklı değiller. Bu ortaya çıkan acımasız gerçek, değiştirilemez bir kader hiç değil. Çünkü bu ortaya çıkan ayrımcı ve eşit olmayan tablo, esasında kullanılıyor olan siyasi tercihlerden kaynaklanıyor. İktidarda olanların kadına, insana dair bakış açısından ve bu bakış açısını politikalarla hayatımıza yansıtmalarından kaynaklanıyor. Eğer bu durumu düzelteceksek önce dürüstlükle bu durumun nereden kaynaklandığını tespit etmemiz gerekiyor. 
Şimdi eğer siz yaptığınız bütün düzenlemelerle, bütün politikalarla iş gücünde kadın ve erkeği birbirinden ayrı kılacak unsurları koyarsanız, o zaman işveren kadını değil erkeği tercih eder hale gelir. O zaman da Türkiye’de kadının hala ekonomik özgürlüğünün olmamasından siz sorumlu olursunuz. “Kadını insan olarak göreceğiz” demek bu sorunu çözmez. Eğer siz ısrarla “Kadınla erkek eşit değildir” derseniz ve “Asla da eşit olamaz” diye bunu bastırarak devam ettirirseniz o zaman Türkiye’de kadın – erkek eşitsizliğinden siz sorumlu olursunuz. “Kadınlar bizim için değerlidir” demek bu sorunu çözmez. Eğer siz hala yıllardır yapılan bütün taleplere rağmen, sayısız yasa teklifine, kadın derneklerinin inanılmaz ç ;abalarına rağmen, kadın cinayetlerinde tahrik indirimi yaparsanız kadına şiddetten siz sorumlu olursunuz. “Kadınlar bizim için korunacak çiçektir” demek sizi bu sorumluluktan asla kurtarmaz. 
Türkiye’de kadının özgürleşmesi için, Türkiye’de kadınların refaha erişmesi için, Türkiye’de 8 Martların gerçekten kutlanabilmesi için, öncelikle bu siyasi zihniyetin değişmesi gerekiyor. Kadını özgür ve eşit bir birey gibi gören bir siyasetin ve o siyasetin uygulamalarının merkeze yerleştirilmesi gerekiyor. 
Son 2-2,5 yıldır en çok kadın yok sayıldı.  433 bin kadın bu 2,5 yıl içerisinde fiili başkanlık hırsı sebebiyle işsiz kaldı. Kadına şiddet yine bu son 2,5 yıl içerisinde şiddetlendi, arttı. Şimdi işte buna “Hayır” deme zamanı. Şimdi düzeni değiştirmek için, bu siyasete bir itiraz, bir ikazda bulunmak için bir fırsatımız var. Biz kadınlar bunu mutlaka başaracağız. Türkiye’nin 16 Nisan’da “Hayır”la başlayacak yeni demokrasi yolculuğunda, kadınlar mutlaka bu yolculuğu inşa eden ve bu yolculuğun eşit paydaşı olacaklar.”