Oğlumu İzmir'e Birliğine teslim için yola çıkacağız. Eşe dosta yol güzergahını sordum; “Osmangazi Köprüsü’nden gir, ama hep oradan gitme 250 TL girmesin” dediler. Anam da veda anında “Ben seni bi daha göremem yavrımm!” diye feryat edince, oğluş “Anane sen de gel” dedi.

Yirmi dört saat zamanımız var. Geze geze on saatte gideriz derken anam yorulmasın, ayağı şişmesin, saat başı çiş molası, çay molası, yemek molası olmasın diye epey gittim yeni oto yoldan. Bir 137 TL verdik. “Yeter gari çıkayım bari” dedim. Molada benzinciye sor, garsona sor, biri (Malazgirt Savaşı gibi) “Giriş var, çıkış İzmir”, biri “Karacabey'den çık” deyince her HGS (Açılımı: Hey Gidi Salak) “İzmir’in dağlarında çiçekler açar, Leyla’nın cüzdanı paralar saçar” marşını çığıra çığıra ödeme yaptım. Tam 300 papel.

Dönüşte de aynı mantık “bas bas paraları köprüye” eşliğinde, tırsa tırsa gene GAZİ olmayı göze alarak girdi köprü; pardon köprüye girdik. Yol güzel. 300 TL verip 80 km hızla gidecek değilim, bastım 180’i. Araba bağırıyor. (Meğer altta motor kapağı düşmüş.) Ben her HGS çıkışında daha beter bağırıyorum. “Onun arabası var güzel mi güzel, şoförü de var özel mi özel” diye. 300 TL de dönüşte. Ohh… En son datlu niyetine Avrasya Tüneline girdik. Ücret görmeyince “Ohh dedim bu eşantiyon her hal” Meğer hesapta mani kalmamış, mesaj geldi: “KAÇAK GEÇTİNİZ”

Ayy nasıl keyifli geldi nasıl, kelimelerle anlatamam. Tekrar tekrar dönüp giresim geldi, köprüye.

Soruyorum sizlere: Şimdi ben GAZİ sayılıyorum de mi?