Ne zaman ülke gerçekleri ile ilgili iki kelam etmeye kalksanız hemen birileri hazırdır: “Politika Yapma!”. İma edilen aslında bize öğretilmeye çalışılandır. Yani “Etliye sütlüye karışma”. Oysa kökü yunanca olan politika sözcüğü devlet yönetme, yol, yöntem anlamına gelir. Tam da halkın günlük yaşamında bile yapması gereken bir şeydir. Hatta yaşamın ta kendisidir.

Politika sözcüğü aynı zamanda halk dilinde ‘yalan söylemek’ diye de anlamlandırılmıştır. Politikacı da “Yalancının hası” olarak tanımlanır halk arasında. Oysa politika gerçektir ve gerçeklerle ilgilidir. Dolayısıyla politika gerçeklerin ortaya çıkarılması ve halkla paylaşılması sanatıdır aslında. Bu gerçeklik düzleminde halkın da yönetime katılmasının, yani demokrasinin temel taşıdır.

Gelelim gerçeklere. Mesela bugün ülkeyi yönetenler sürekli ülkenin ekonomisini muhteşem büyüttüklerinden bahsederler. O halde gerçekleri yazarak biraz politika yapalım.

Türkiye AKP döneminde, yani, 2003-2017 yıllarında aritmetik ortalama olarak %4,7 büyümüştür. Aynı dönemde gelişmekte olan ülkelerin ekonomisi, üstelik anormal büyüyen Çin dışarıda bırakılarak, % 5.6 büyümüştür. Yani asıl rekabet ettiğimiz ülkelere göre büyüme rakamlarımız iç açıcı değil. Peki AKP dönemi öncesi, yani 1923-2002 arası Türkiye’nin büyüme rakamı nedir derseniz sıkı durun. %5. Üstelik 2. Dünya savaşının yıkıcı etkisini çıkarırsanız %5,6. Yani Türkiye’nin zaten kısa süreli tökezlemeler hariç %5 büyüme potansiyeli var. Sorun büyümede değil,  büyümenin kalitesinde.

Türkiye ekonomisi AKP dönemine kadar çoğunlukla bütçe açığı verir, cari açığı dengede tutardı. AKP döneminde ikiz açık denilen hem bütçe açığı hem de cari açık kronik hale geldi. Bunun sonucu olarak Türkiye bütçe açığını ve cari açığı kapatmak için içeride ve dışarıda borçlandı. Alın size rakamlar.

Türkiye’nin 2002 yılı sonunda dış borç stoğu 129,6 milyar dolar idi. (İMF’ye olan 23 milyar dolar dahil) İç borç miktarı da 31,3 milyar dolar idi. Yani toplam borcumuz 160,9 milyar dolar idi. AKP döneminde, yani 2003-2017 yılları arasında ne oldu? Dış borcumuz 2017 sonu itibarı ile 453 milyar dolar oldu. İç borcumuz da 157,3 milyar dolara çıktı. Yani dış borcumuz 323,4 milyar dolar, iç borcumuz da 126 milyar dolar artmış bulunuyor. Yani ülke 449,4 milyar dolar ilave borçlanmış durumda. Bitmedi, bu dönemde haraç mezat özelleştirilip satılan kamu malları da var. Tam 62 milyar dolar (son özelleştirmeler dahil değil). Sözün özü bu iktidar fazladan 510 milyar doları kullanmış bulunuyor. Karşılığında yol, köprü, hastane yatırımları(üstelik onlar da kullanım garantili ve uzun süreli borç ile yapıldı) dışında kalıcı gelir getirecek, üretim ve istihdam yaratacak tek bir yatırım yok.

“Borç yiğidin kamçısıdır” derler. Ancak bizim borçlanma kalitemiz de, aldığımız borcu üretime döndürme kalitemiz de çok düşük. Bu sağlanan finansmanın %75’i sıcak para. Yani kendini güvensiz hissettiğinde hemen kaçabilecek para. Sadece % 23’ü doğrudan yatırım ile gelen para. İşte hazretin dış güçler dediği bu paranın sahipleri. Senin yarattığın bütçe açığınıve cari açığı kapattığın para.  Dünyada faizler yükselirken faizleri düşürmekten söz edip, merkez bankasını oyuncağın haline getirip itibarını sıfırlarsan bu ürkek para da anında dolara dönüp kendini garantiye almaya çalışır. Dolar niye bu kadar yükseldiğinin cevabının önemli kısmını burada ara. Aslında dış güç dediğin işte bu esir olduğun para. O bile sayende kaçma yolları ararken, kalıcı yatırım yapmak isteyen gelir mi hiç? Yani ahvalimiz hem borç alıp o parayla lüks içinde yaşayan ve borç aldığı kişiye atarlanan mahalle kabadayısı misali.

Peki bu fazladan kullandığımız 510 milyar dolar gelir getirecek, uzun süreli kalkınmaya katkıda bulunacak şekilde mi kullanıldı? İlave bir tek üretim tesisi mi açıldı? Söyleyin hemen hesaplayalım. Ben bulamadım. Bizde büyümenin ana bileşeni cari açık ve inşaat sektörü oldu. Yani sürdürülebilir, ülkeyi refaha ulaştıracak yatırımlar değil. Nitekim cari açık alarm verdiği gibi, inşaat balonu da patlamak üzere. Enkaz tabiri bile hafif kalır. Allah gelecek yeni hükümetin yardımcısı olsun. 

Sonuç olarak bu iktidar başa geldiğinde dünyanın 17’nci ekonomisiydik, hala 17’nci ekonomisiyiz. Ne enflasyon, ne de işsizlik rakamları düzelmedi. Bu büyüme modeli ile de düzelmez. İşte alın size POLİTİKA… Halk uzak durduğu için sadece bugünümüz değil geleceğiz de ipotek altına alınıyor. O halde ‘Politika Yapma’ diyenlere inat siz de çekinmeyin hep birlikte politika yapalım. Gerçekleri tartışalım. Güzelim ülkemizi ve kişisel geleceğimizi çalmalarına izin vermeyelim.