Evrendeki, milyarlarca kere milyarlarca gezegenden biri olan dünyamız, samanyolu galaksisi içinde, güneş adını verdiğimiz yıldızın, dokuz gezegeninden biri olarak (şimdi sekiz tane ) yaklaşık dört buçuk milyar yıldan bu yana, hem kendi çevresinde hem de güneşin çevresindeki yörüngesinde başı dönmeden dönmeye devam etmekte. Bilim insanlarının yaptıkları çalışmalar, dünyamızdaki bütün canlıların enerji kullandıklarını göstermekte. Uzayda, mavi bir nazar boncuğu gibi parıldayan yerküremizde, enerji kullanmadan yaşabilen canlı yok Bilimsel araştırmalar, dünya gezegenindeki bir hücreli ya da çok hücreli bütün canlıların, organik maddelerin içindeki enerjiyi kullanarak yaşadıklarını yani solunum yaptıklarını gösteriyor. İçinde; insanların, hayvanların ve bitkilerin bulunduğu canlılar grubu, yaşamaları için gerekli yaşam enerjisini, organik maddeler içinden oksijen sayesinde çıkarmakta. Bu olaya oksijenli solunum denmekte. 0rganik maddeler içindeki enerjiyi oksijen yerine enzim adını verdiğimiz kimyasal maddeleri kullanarak açığa çıkaran ve bu enerji ile yaşayan canlılara ise oksijensiz solunum yaparak yaşayan canlılar adı verilmekte. Canlıların yaşamaları için gerekli olan bu enerjiyi, yeşil bitkiler, organik besinlerin içine fotosentez olayı ile güneşten alarak depo etmekte. Diğer canlılar da bitki ve hayvanları yiyerek bu enerjiden yararlanmakta Bir de kemosentez yaparak yani kimyasal enerji kullanarak besin üreten canlılar var.
Bu bilgilere göre aklımıza şu soru gelmekte: Uzayda ve diğer gezegenlerde, dünyamızda olduğu gibi, organik madde içindeki enerjiyle ya da başka bir enerjiyi kullanarak yaşayabilen canlılar olabilir mi? bunun cevabını bilimsel araştırmalar sonunda vereceğiz. Şimdi daha ilginç bir konuya gelelim.
Dünyamızda var olan tek hücreli ya da çok hücreli milyarlarca canlının her birinde DNA denen kimyasal moleküller bulunuyor. Ancak elektron mikroskop ile görülebilecek büyüklükteki bu kimyasal cisimcikler, o canlıyı, o canlı yapan şifreler Bunlar, büyük patlama sonucu oluşan atomlardan yapılmış moleküller. Badem tohumundan badem ağacı, fındık tohumundan fındık ağacı, buğday tohumundan buğday, incir tohumundan incir zeytin tohumundan zeytin, karınca tohumundan karınca, bakteriden bakteri, insan tohumundan (zigot) insan oluşmasını sağlayan işte bu kimyasal birimler. Yani DNA’lar.
DNA‘ların üzerinde de, canlının kalıtsal özellikleri belirleyen genler var. Genler de kimyasal organik moleküller. DNA lar, ilâhi “kod” lara benzemekte..her hücre içinde bulunan DNA’lar insanlar tarafından yapılmış değiller ve her canlının DNA’sı birbirinden farklı. Mavi dünyamızda DNA’ sı olmayan canlı yok. DNA’lar, hücrelerin içinde bulunmakta. Cevap bekleyen soru işte tam burada karşımıza çıkmakta. Dünyadaki canlıların oluşumunu sağlayan bu kimyasal birimler yani DNA’lar, dünyamıza nereden geldiler? Çiftçi Ramiz Aga’nın tarlaya serptiği tohumlar gibi, milyarlarca çeşitteki canlıyı oluşturan bu DNA’ları, dünyamıza serpiştiren güç ne, ya da kim? bizi, hayvanları ve diğer canlıları canlı yapan, yani onlara; beslenebilme, enerji kullanabilme, büyüyebilme ve üreyebilme özelliği veren ve gen denen kimyasal maddelerden oluşan DNA adındaki bu kimyasal moleküller, dünyamızda önceden programlanmış bir plan dahilin de mi yoksa bir tesadüf sonucu mu oluştular? Yoksa, bilinç altımızdan gelen bir dürtüyle, dünya ana ya da tabiat ana dediğimiz dünyamız, canlı mı? Evrenin bir parçası olan “dünya anamız”, fıtratında olan canlılık özelliği ile atomlardan oluşan DNA dediğimiz bu kimyasal molekülleri kendisi mi üretmekte? Acaba, ilahi dinlerin dediği gibi, farklı canlılara ait canlı şifreleri olan DNA’ları evrenden müstağni, ezeli ve ebedi olan, yüceler yücesi yaratıcı mı serpti dünyaya? Yani yüce yaradan “0l!” diyerek büyük patlama’yı gerçekleştirdikten sonra oluşan gaz, sıvı ve katı bütün maddeleri oluşturan atomların bazıları, ilahi bir plan dahilin de bir araya gelerek DNA’ları da mı oluşturdular? “benim yaratmam süreklidir “ diyen yüce yaratıcı bunu mu kastetmekte?
Öteki gezegenlerde de bizim gibi gelişmiş canlı türleri 
var mı? Dörtte üçü su olan bu mavi akvaryum, insan için yaratılmış özel bir gezegen mi ? Günümüzde bu alanda yapılan çalışmalar enbiyâ suresinin 30 ayetinde ifade edilen “biz bütün canlıları sudan 
yarattık” hükmünü destekler nitelikte. Örneğin, bilimsel araştırmalar sonucunda ortaya çıkan “su hareketlerinin enerji üretmesi ve bu enerjinin, canlılık atomlarını bir araya getirerek canlılık molekülleri olan nükleotitleri ve DNA’ları oluşturdukları tezi, canlıların ilk olarak sudan yaratılmış olmaları ayetini desteklemekte yukarıdaki bilgilerin ışığında, bu sorulara cevap bulabilmek için ”ne az düşünüyorsunuz!  Düşünmez misiniz ?” diyen dinimizin, bu uyarılarını göz önüne alarak, diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da arge çalışmaları’ na katkı sağlayarak yeni buluşlar yapacak, yüce yaradan’ın bizler için yarattığı gizli nimetleri ortaya çıkarıp insanlık hizmetine sunacak bilim insanları yetiştirmek için, gençleri inceleme, araştırma, gözlem ve deney yapmaya teşvik eden daha iyi eğitim programlarına gerek yok mu sizce ? Saygı ile…