Aile toplumun özüdür. Onu tahribe yönelen her şey, toplumun tahribine yöneliktir.

                                                                                              Samuel Butler

 

Bu fotoğrafa bakanlara; “Kim bunlar, neler hissediyorsunuz” diye bir soru sorulduğunda, çok değişik cevaplar verilebilir, şüphesiz..

Bazılarına göre hayatın sonbaharını yaşayan sakin, uyumlu ve mutlu bir çift, kimilerine göre de güzel ve doğal bir deniz kıyısı manzarasıyla bütünleşmiş; ressamlara konu, şairlere ilham verebilecek kadar hüzün ve sevgileri yansıtan bir fotoğraf..

Çocuk, torun ve şehir gürültüsünden uzak , özledikleri sessizliğin, baş başa kalmanın huzurunu paylaşan orta yaşta bir çift şeklinde değerlendirenler de olabilir..

Sanırım, gazetemizin sürekli okuyucuları ve Eski Keşanlılar, iç açıcı ve sevimli bir profil çizen bu ikiliyi çok rahat tanımışlardır..

Tanıyamayanlara ben hatırlatıyorum;  gazetemizin sahibi, yazar Feyzullah Aktan ve merhume eşi Ümmü Ablamız..

Hatırlar mısınız, Eski Türk Sineması’nın siyah- beyaz dönemlerinde romantik aşk filmlerinin başlangıç sahnelerini?.. Galata Kulesi, Karaköy ve Haliç Köprüleri, vapur sesleriyle karışık martıların çığlıkları, Çamlıca Tepeleri’nden İstanbul Boğazı’na bakış.. Ardında bir fon müziği veya günün moda şarkılarından nağmeler!

Kara tren, son sahnelerin vazgeçilmeziydi. Tren yavaş yavaş istasyonu  terk ederden sevgilinin biri trenin camından sarkar, diğeri arkasından koşardı..

Yine de güzeldi o filmler.. Sevgiyi, sadakati, mertliği ve dürüstlüğü öğretiyordu.

Aktan çiftinin tanışmaları, özel arkadaşlık ve aşkları böylesine romantik bir ortamda değil, aynı kaderi paylaşan köy çocuklarının buluştukları Kepirtepe Köy Enstitüsü’nde başlamıştır.

Öncelikli hedefleri, çağdaş ve kalkınmış bir Türkiye’ idi.

 

Ümmü Ablamız 23 Ağustos 2008 tarihinde vefat eeti. Bu ayrılığa hala alışamamış Feyzullah abi, gazetesinden ona yazdığı mektuplarla hasret gideriyor, hüzün ve samimi itiraflarını yazıyor, onu yalnız bırakmıyor.

Detayları etkileyici, sürprizlerinde yoğun acılar ve sevinçler bulunan Feyzullah Abi’nin merhume Eşi’ne gazetesinden yazdığı mektupları sürekli okuyor ve heyecanla takip ediyorum.

Neticede o mektupları okudukça, onların hayatları yüreğime gömülü bir aşk hikayesine dönüştü ve bu konuyu yazmak, boynumun borcu oldu.

Ümmü Ablamız’ın özyaşam öyküsüyle başlıyorum.

Ümmü Aktan, 1926 yılında Lüleburgaz İlçesi’ne bağlı Hamitabat Köyü’nde dünyaya geldi. İlkokulu 4. Sınıfa kadar köyünde okudu. 1943 yılında henüz yeni açılan ve gelişim sürecini yaşayan Kepirtepe Köy Enstitüsü’ne, sınavla kazanarak girdi. İyi ve başarılı bir öğrencilik dönemi yaşadı.

1948 yılında sevgilisi Feyzullah Aktan’ın okuldan ayrılması üzerine o da kendi isteğiyle, son sınıftan ayrıldı.

14 Kasım 1948 tarihinde okul arkadaşı Feyzullah Aktan’la evlendi. Evliliklerinden biri kız, ikisi erkek üç çocukları olan Ümmü Aktan, 23 Ağustos 2008 tarihinde hayata veda etti.

Gazeteleri Önder’de zaman zaman yazdığı köşe yazılarıyla Keşan da tanındı, sevildi, saygı gördü.  

Halen hayatta ve Gazetesi Önder’in başında bulunan Feyzullah Aktan’ın özyaşam öyküsü Bulgaristan’ın Varna İli’nden başlıyor. Bu ile bağlı, Yenipazar ilçesi, Çanlar Köyü’nde 3 Şubat 1928 tarihinde dünyaya gelmiştir.1935 yılında Türkiye- Bulgaristan arasında yapılan anlaşma gereğince ailece Türkiye’ye göç etmişler ve devletin gösterdiği Lüleburgaz İlçesi Çengelli Köyü’ne yerleşmişlerdir. İki yıl sonra köyünde açılan üç sınıflı- eğitmenli okulun ilk mezunlarındandır.

Kepirtepe Köy Enstitüsü’ne kaydolduğu 11 Ocak 1944 tarihe kadar köyünde çıraklık- çobanlık yapmıştır. Okulundaki sosyal faaliyetlerde hep ön saflarda olmuş, öğrenci örgüt başkanlığı ve okulundaki duvar gazetesindeki çalışmaları; daha çok tanınmasını sağlamıştır.

1948 yılında kendi isteğiyle okulundan ayrılıp okul arkadaşı Ümmü hanımla evlenerek Lüleburgaz- Özdilek Gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve köşe yazarı olarak iş ve çalışma hayatına başlamıştır.

1962 yılında Keşan’a misafir olarak geldiği bir sırada Köy Enstitüsü’nden arkadaşları ve o günlerde Keşan’da görevli Cumhuriyet savcısı Orhan Dursunkaya’nın ısrarı üzerine gazetesi Önder’i Keşan’a nakletmiştir.

Feyzullah Abi’yle Ümmü Ablamız’ın okuldaki arkadaşlıklarını, sosyal ve kültürel faaliyetlerdeki önceliklerini dönem arkadaşlarından çok dinlemiştim.

Özellikle Feyzullah Abi’nin okulundan ayrılması olayına; okulunu bitirmesine çok az bir süre kalan Ümmü Ablamız’ından ayrılması çok hayret ettiğim bir konudur.. Feyzullah Abi, bu konuda çok ısrar etmesine rağmen “Gönül ferman dinlememiş”, Ümmü Ablamız okulundan vazgeçmiş; aşk ve sevgi daha üstün gelmiştir.

Feyzullah Abi’nin ‘Domuz Dolabı’ adlı eserini okurken ikinci bir fedakarlık olayına daha rastladım; Ümmü Ablamız’ın .! Önce Domuz Dolabı’nı kısaca özetleyeyim…

Feyzullah Abi ve bir grup arkadaşı ‘Komünizm yoluyla müesses nizamı devirmek’ amaçlı örgüt kurmak suçlamasıyla iftiraya uğrarlar. 2 yıl, 7 ay tutuklu olarak süren yargılama sürecinde; Feyzullah Abi 8 yıl hapse mahkum olur ama; Yargıtayın bozma kararıyla cezaevinden tahliye edilir, adalet yerini bulur.(1955)

Kırklareli Cezaevi’nde kaldığı sürece Ümmü Ablamız yazdığı mektuplarla sevgili eşi Feyzulah Aktan’a sürekli destek olmuş, ona moral aşılamıştır. Bununla da yetinmeyen Ümmü Ablamız, Kırklareli Çocuk Yuvası’nda vekil olarak iş bulmuş ve bu şehre yerleşmiştir. Bu arada eşini sık sık ziyaret ederek ona umut vermiş, yalnız bırakmamıştır.

1955 Eylül’ünde cezaevinden tahliye olan Feyzullah Abi’nin ilk işi eşinin çalıştığı Kırklareli Çocuk Yuvası’na gitmek olur. 2 yıl 7 ay ayrılıktan sonra sevgili eşiyle kavuşma ve kucaklaşma!..

Duygusal birisi olarak ben orada olsaydım, kesinlikle gözlerim yaşarırdı!..

Ümmü Ablamız onu yuvanın genç bayan doktoru ile tanıştırır. Doktor Hanım önce ‘geçmiş olsun’ dileklerini iletir ve devam eder:

   -Vekil olarak çalışan eşiniz Ümmü Hanım’dan çok memnunuz. Zaten mezuniyetine birkaç ay varken okulundan ayrılmış. Dışarıdan sınavlara katılıp asil öğretmenliğe geçebilir. İşinden ayrılmamasını rica ediyoruz; siz bu şehirde iş bulabilirsiniz, bu konuda biz de yardımcı oluruz..

 Feyzullah Abi, bu teklife düşünme payı istemeden ‘ Lüleburgaz’a dönüş’ kararını açıklamıştır. Ümmü Ablamız’ın bu olayda sessizliğinden ve bakışlarından anlaşılan ‘Kırklareli’nde kalmak’ arzusudur. Daha sonra bu konuda Feyzullah Abi’ye cevabı: “ Sen nasıl İstersen” olmuş, birlikte Lüleburgaz’a dönmüşlerdir.

Duygusal birisi olarak beni en çok etkileyen Domuz Dolabı’nın 141 ve 142. Sayfalarını işaretleyip önce Ümmü Ablamız’ı sonra da Feyzullah Abi’yi anlamaya çalıştım.

Sevdiği genç okulundan ayrıldı diye Ümmü Ablamız da okulundan ayrılıyor, evleniyorlar, iş kuruyorlar..İftira sonucu cezaevine düşen eşi Feyzullah Abi’ye yazdığı mektuplarla teselli edip güç veriyor. Bu arada Kırklareli Çocuk Yuvası’ndaki işinden de eşinin isteği üzerine ayrılmış olması ‘sevgilisi ve eşi için yaptığı ikinci fedakarlıktır ve asil bir davranıştır.’

Feyzullah Abi’nin de ‘Lüleburgaz’a Dönüşteki’ kesin kararlılığı kaybettiği yerde kazanmak isteğidir. Yargı önünde aklanmayı yeterli bulmayışı, onu iftiralarla karalamaya çalışanların yaşadığı şehir Lüleburgaz’da da; kamu vicdanında da aklanmak ihtiyacıdır. Bana göre en doğru kararı vermiş ve uygulamıştır.

Domuz Dolabı’nın iftiralarla ilgili bölümlerinden uzaklaşıp Aktan Çifti’nin dokunaklı aşk öyküsüne ulaştığımda öylesine etkilendim ki evimdeki internetimi açtım:

            “Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap;

            Zavallı kalbim ne kadar harab!”

Bu hüzzam şarkıyı tüm sevgililer için dinledim.

Feyzullah Abi’nin zorluklarla hayat serüvenine bütün varlığıyla, 1948 yılında onunla evlenerek katılan Ümmü Ablamız’ın güçlükleri aşmasındaki iyi bir eş, sağlam bir destek ve umut kaynağı olmuştur.

Neticede ortaya çıkan gerçek: ‘ Sevginin ödülü yine sevgidir.’ Bu sevginin verdiği güçle ve mazide yaşadıkları çileli günlerin acısıyla; ‘şu olur, bu olur’ çekingenliğiyle kendilerini dar kalıplara, küçük dünyaların içine hapsetmemişler; her zeminde, her zaman kendilerini ifade etmişlerdir. Gülün dikenlerini bahane edip bahçeyi terk eden insanlardan olmamışlardır.

Yazar R. Şükrü Apuhan’ın bir kitabından alıntıladığım küçük bir paragrafla sana yaklaşıyorum..

 “Kim olduğunu, nereden gelip nereye gittiğini bilmediğimiz ve tek kelime konuşmadığımız halde yaşadığı çevrede derin saygılar uyandıran insanlar vardır.

Onların başardıkları işlerden, fedakarlıklarından ötürü, çektikleri çilelerinden dolayı görünmez madalyaları vardır.

Göremezsiniz o madalyaları, ama hissedersiniz!..

 Feyzullah Abi, 1962 Kasım’ında sessiz sedasız geldiği Keşan’da CHP İlçe Başkanlığı’na seçilerek siyasi öncü oldu. Erikli Sahili Turizmi Geliştirme Koop. Yöneticiliği yaparak, burada ilk defa atık su arıtma tesislerini kurdu. Bu çevrenin güzelleşmesi için uzun yıllar fedakarca çalıştı. Gazetesi Önder’de yazdığı köşe yazılarıyla topluma ışık oldu, halk nazarında sevildi, sayıldı ve tanındı. Ama onun bu başarılarında büyük rol oynamış, ‘ gölgede kalmış güneşi’ birçok Keşanlı fark edemedi.

Bu gölgede kalmış güneş, rahmetli eşi, Ümmü Aktan Ablamız’dı.

Mekanı cennet olsun diyorum ve bitiriyorum.

Sevgi ve saygılarımla…

Not: Sevgisizliğin emrine girenlerin hızla çoğaldığı şu günlerde içim buruk bir şekilde yazdığım bu yazının yeni kuşak gençlere etkili bir örnek olması dileklerimle; esen kalın!..