Bahar Çetin Çalen

2012 yılında SİT alanı ilan edilen Yayla Sahili Kale Mevkii’nin, dalgalar ve şiddetli rüzgar nedeniyle yıkılan duvarları ve açığa çıkan tarihi kalıntılar yetkililerden ilgi bekleyişini sürdürüyor.

Deniz, tarihi dokuyu sistemli şekilde yutmaya devam ederken, konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Engin Beksaç, Yayla’nın kale değil de bir yerleşim merkezi olarak Orta Çağ’da faaliyetini sürdürdüğünü söyledi.

Keşan’ın Trakya’nın arkeolojik açıdan en zengin yerlerinden biri olduğunu kaydeden Beksaç, Yayla’nın da Orta Çağ’da önemli bir ticaret merkezi olan bir liman kenti olduğunu belirtti.

Karaincirli bölgesinde orman içinde bulunan kulenin, Yayla’ya haber yolladığına dikkat çeken Prof. Dr. Engin Beksaç, “Yayla, genel itibariyle Keşan’ın en önemli ortaçağ yerleşmelerinden biri. Yapmış olduğumuz çalışmalarda biz çok geniş bir alana yayılan bir kentle karşılaşmıştık. Yani bir kale değil Yayla.” dedi.

YAYLA, ASKERİ KALEDEN ÇOK BİR TİCARET MERKEZİ

Yayla, esasında bir ortaçağ şehri. O bölgede bulunan bir çok şehirden biri. Genellikle Yayla kale olarak bilinse de kale değil. Bir askeri kaleden çok bir ticaret merkezi olarak faaliyet gösterdiğini biliyoruz. Ve özellikle bölgede bol miktarda bulunan küpler ve diğer bazı malzemeler burada bir depolamanın bulunduğunu ve muhtemelen de şarap ve sabun yapımında kullanılan yağ benzeri malzemenin üretildiğini göstermekte.

Ne yazık ki tarihi kayıtlarda fazla belge bulamamaktayız. Ama çok güçlü bir ihtimalle bunun Enez’deki kalede bulunan Gattilusio ailesiyle bağlantılı olabileceğini gösteren bir durumu var. Ve çok ilginç bir özellik, genellikle Keşanlıların gözünden kaçan bir başka arkeolojik malzeme bugün Enez sınırları içinde bir kule. Tam Karaincirli’nin hemen arkasındaki kıyı bölgesinin arkasına gelen arazide, orman içinde bulunan bir kule var. Bu kule irtibat olarak Yayla ile bağlantılı. Yayla’nın gözetleme kulelerinden biri. Saros Körfezini gözetleyen bir kule.  Ve muhtemelen hala üzerinde ateş delikleri bile duran İtalyan tipi bir kule. Ve çok enteresan bir biçimde Samothraki’de karşımıza çıkan kulelerle ve aynı zamanda Ayvalık’ta karşımıza çıkan kulelerle benzeşiyor. Bu kulelerin tipik özellikleri İtalyan tipi kule olmaları. Bu da bize Yayla’nın da esasında bu Orta Çağ sürecinde Gattilusio ailesinin yerleşim alanlarından biri olduğunu gösteriyor. Çünkü bildiğimiz kadarıyla Geç Orta Çağ sürecinde Gattilusio ailesine Enez ve çevresi mülk olarak veriliyor. Aynı zamanda Midilli ve Samothraki adaları ile Edremit bölgesinin de bunlara verildiğini biliyoruz. Bunlar Akdeniz’de büyük boyutlu ticaret yapan, esasında korsanlıktan gelen Cenevizli bir aile. Muhtemelen Yayla da böyle bir şehir ve bir ticaret merkezi.” dedi.

HAVA FOTOĞRAFLARINDA ŞEHRİN PLANI HALA GÖRÜLMEKTE

Yayla’nın enteresan bir bölge olduğunu ancak tahribatın boyutunun da büyük olduğunu kaydeden Beksaç, “Burada bol miktardaki küpler ve benzeri buluntular bize buradaki depolama tesislerini gösteriyor. Esasında kentin yayılım alanı bayağı geniş. Şu anda çok küçük bir parsel kalmış. Ancak hava fotoğrafına baktığımız zaman biz Yayla’nın ne kadar geniş bir alan içinde olduğunu netlikle görebiliyoruz. Bizim Yayla’da yaptığımız araştırmalar sırasında da bu bölgenin sınırlarını tespit etmemiz mümkün oldu. Enteresan bir bölge Yayla. Ancak kaybedilmiş, yazık olmuş. Çok güzel bir Orta Çağ yerleşmesi. Hava fotoğraflarında şehrin planı hala görülmekte. Bütün tahribatına rağmen üç aşağı beş yukarı biz ne olduğunu anlayabiliyoruz. Buranın bir liman şehri olduğu belli. Yani liman olarak kullanılan bir kasaba.  Köyden büyük bir yer, kale değil. Askeri bir teşkilat olsaydı eğer bu şekilde olmaz, daha farklı gelişimleri olurdu.” şeklinde konuştu.


YAYLA, SALDIRIYA KARŞI SÜREKLİ TETİKTE DURAN BİR YER

Bölgede bir kıyı savunma hattının varlığına işaret eden kulelerin de, buranın kaleden ziyade bir liman kenti olduğunu kanıtlayan bir başka unsur olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Engin Beksaç, “Bölgede yaptığımız araştırmalarda başka kule var mı bulamadık ama bölgede bir başka kulenin daha olduğunu halk arasında tespit etmemiz mümkün oldu. Bu da Erikli’nin arkasında bir başka kulenin daha olduğu şeklinde tezahür etti. Erikli de çok uzaklarda değil zaten. Buralarda bir kıyı savunma hattı var. Karaincirli’nin arkasında yaptığımız çalışmanın ardından Yayla’nın durumu farklı şekillenmeye başladı. Yayla biraz içeride kalıyor, ufku geniş değil. Karaincirli’nin arkasındaki kule ise direkt olarak denizi görüyor ve Yayla’ya haber veriyor. Demek ki Yayla, saldırıya karşı savunma amacıyla sürekli tetikte duran bir yer. Neden? Çünkü burası bir liman. Halkın anlattığına göre 3 tane kapısı varmış yerleşmenin. Bu da normal bir kale olmadığını gösteren bir başka unsur.” dedi.

KEŞAN, TRAKYA’NIN EN ZENGİN YERLERİNDEN BİRİ

Tarihi ve kültürel mirasın korunmasında halka büyük görevler düştüğünü belirten Beksaç, Keşanlılara ve Keşan’daki yerel yönetim birimlerine birtakım önerilerde bulundu. Prof. Dr. Engin Beksaç, sözlerini şöyle tamamladı:


“Keşanlılara, tarihi eserlerine sahip çıkmalarını, çevrelerini korumalarını ve bütün tahribata karşı birlikte hareket etmelerini öneriyorum. Keşan’daki tarihi miras hepsinin malı. Sadece onların da değil, bütün dünyanın malı. Bunların korunması lazım. Hiç olmazsa Yayla’da son kalan parça dahi olsa bunları korumamız gerekiyor.

Yerel yöneticilerin de biraz daha dikkatli olmalarını istiyoruz. Yani bir dönemde burada yapılan çalışmaları sağlayan eski kaymakam Ahmet Narinoğlu idi. Narinoğlu sayesinde ilk kez Keşan’ın kitabını çıkartabildik. Keşan yıllarca boş, arkeolojik açıdan hiç önemi olmayan bir yer olarak kabul ediliyordu ancak öyle değil. Keşan, Trakya’nın en zengin yerlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle Keşan’daki yerel yöneticilere düşen en büyük görev de bütün bu tarihi mirasa sahip çıkmak. Çünkü bu miras bütün insanlığın malı ve dikkatle kullanıldığı takdirde Keşan’a büyük girdi sağlayabilecek bir turizm ve kültür potansiyeli. Keşan’ın şu an kıyı turizmi ölmekte ama Keşan, turizm potansiyeli hiçbir zaman ölmeyecek olan kültür mirası sayesinde ayakta kalacak. Çünkü Keşan, hemen hemen her köyünde bir tarihi kültür mirasını barındıran bir ilçe. Buna sahip çıkmalarını tüm Keşanlılardan rica ediyoruz.

Ayrıca, Belediyeler, Kaymakamlıklar ve yerel yönetimlerin bütün birimlerinde Sanat Tarihçisi ve Arkeologların istihdam edilmesinin de her açıdan büyük katkı sağlayacağına inanıyorum. Yerel yönetim birimlerinde bu meslek dallarından uzman personel bulundurulması o bölgenin turizm ve kültür potansiyelinin korunması açısından büyük önem taşıyor.”