HÜSEYİN ÜNSAL YÜCEL

Eğitim-İş Sendikası üyeleri, konuyla ilgili saat 12.30’da, Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına, bazı siyasi partiler ile STK temsilcileri de katıldı.

Basın açıklamasını okuyan Eğitim-İş Sendikası Keşan Temsilcilik Başkanı Erol Yazla, sermayeye değil emekçiye bütçe istediklerini belirterek, “Ağustos 2021’de yandaş sendikayla imzalanan sözde toplu sözleşme ile kamu emekçilerinin ve emeklilerin geleceğine el konulmuş, adeta sefalete mahkum edilmiştir. Sermayeye değil emekçiye bütçe. Hükümetin oluşturduğu bütçe ve cari açığın bedeli milyonlarca emekçiye KDV ve ÖTV olarak dönmüş ve çarşıda pazarda kendini göstermiştir. 2022 bütçesinden, memura, dar gelirliye, esnafa, çiftçiye, emekliye, işçiye, vergi, zam, açlık ve yoksulluk çıkmıştır.Türk Lirası hızla değer kaybederken kurdaki dalgalanmalar biz emekçilerin belini iyice bükmüştür. Bu karanlık ekonomik tablo karşısında, aylardır meydanlarda çağrıda bulunuyoruz. ‘Zam, kriz, yoksulluk; tükeniyoruz!’ diyerek peş peşe yapılan zamları, yaşadığımız ekonomik kriz ve derin yoksulluğu haykırıp, siyasi iktidarı önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.

ZAM, KRİZ, YOKSULLUK TÜKENİYORUZ

Tüm bu çağrılara ve taleplere yanıt verilmediği gibi her gün biraz daha yoksullaşıp, emeklerinin ucuzladığını savunan Yazla, “İnsan onuruna yaraşır bir yaşam daha da imkansız hale gelmişken, AKP iktidarı sadece yandaşların özgür ve refah içinde olduğu bir ülke yaratmıştır. Devletin fabrikalarını yıllar içinde bir bir elden çıkaran, tarımı emperyalistlerin ambargolarıyla baş başa bırakan, sanayiyi teşvikten yandaşı kalkındırmayı anlayan iktidar, 20 yıl içerisinde üretmeden tüketen, birçok mal ve hizmeti dışarıdan almak zorunda olan bir ülke yaratmıştır. Ülkedeki işsizlik oranı ise tavan yapmış, işsiz sayısı 7 milyon 870 bin kişiye ulaşmıştır. Büyük önder Atatürk’ün eğitimi, kalkınmayı, sosyal ve ekonomik ilerlemeyi birbirinden ayırmadan var ettiği Türkiye, daha gencecik bir Cumhuriyet iken bile Avrupa ülkelerine parmak ısırtırken, şimdi tepetaklak haldeki ekonomisiyle, Dünya Sefalet Endeksi’nde 156 ülke içinde 21. sırada yer almıştır. İktidarın asgari ücrete yaptığı zam da boş çıkmıştır. Marketlerdeki fiyatlar, yeni vergi zamlarıyla birlikte asgari ücretin zamlı hali bile geçen sene aynı ayda sahip olduğu alım gücünden çok aşağıda kalmış, zam şimdiden erimiştir. Zengini daha zengin, emekçileri ise daha yoksul hale getiren bu eziyetten, eğitim emekçileri de payını en ağır biçimde almıştır. Sözde toplu sözleşme görüşmelerinde kamu çalışanlarına reva görülen 2 yıllık zamlar yıl bitmeden erimiş, enflasyon ve artan vergi dilimi ile kamu emekçisinin alım gücü yerle bir edilmiştir. Eğitim emekçileri, daha ayın başında ayın sonunu kara kara düşünür hale gelmiştir” diye konuştu.

TABLO DAHA DA AĞIRLAŞIYOR

Yaşanan tablonun daha da ağırlaştığını dile getiren Yazla, “TÜİK ezbere bildiğimiz yalanları söyleyedursun, konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş’in Aralık ayı araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin insan onuruna yaraşır bir şekilde yaşayabilmesi için yapması gereken zorunlu harcamaları gösteren yoksulluk sınırı 13 bin 598 liraya, açlık sınırı ise 4 bin 652 liraya yükselmiştir. Peki bu şartlar altında fedakarca çalışan  biz eğitim emekçilerinin payına ne düşüyor, tiyatrodan ibaret olan toplu sözleşme görüşmelerinden gelen trajikomik ücret zamları ve peşi sıra gelen sefalet. Kadrolu, sözleşmeli, ücretli adı altında kategorize edilerek, ayrıştırılarak sömürülme. İş güvencemizi ortadan kaldıracak, öğretmenler odasını bir kez daha bölecek olduğu halde bize müjde gibi sunulmaya çalışan Öğretmenlik Meslek Kanunu. Gericileştirilmiş, piyasacılaştırılmış bir eğitim sistemi. Bu böyle gitmez, gidemez. Bugün halimizi görmezden gelenlere, isyanımıza kulağını kapatanlara karşı üretimden gelen gücümüzü kullandık, iş bıraktık. Bu bir günlük iş bırakma eylemimizle sesimizi herkes duysun. Bugün derse girmiyoruz. Dünyada Başöğretmen unvanı taşıyan bir liderin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, öğretmenlere ve öğretmenliğe pranga vurulamayacağını göstereceğiz” ifadelerini kullandı.

MUSTAFA KEMAL’İN ÖĞRETMENİYİZ

Erol Yazla, Atatürk’ün kendilerine emanet ettiği yeni nesiller için laik, bilimsel, adil ve kamusal bir eğitim istediklerini kaydederek, “İnsanca yaşamak için tüm eğitim emekçilerinin maaşlarının yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmasını istiyoruz. Sistematik ve hadsiz saldırılar altındaki meslek onurumuzu geri istiyoruz. Tüm eğitim emekçileri için kadrolu, güvenceli çalışma ve insanca çalışma şartları istiyoruz. Nitelikli eğitimin sürdürülmesinde en önemli paydaşlar arasında olan idari, yardımcı ve teknik personellerin taleplerinin yerine getirilmesini istiyoruz. Öğretim Yılına Hazırlık Ödeneğinin ayrım gözetilmeksizin tüm eğitim çalışanlarına ödenmesini istiyoruz. Eğitim çalışanlarının görev tanımlarının yapılmasını, angarya çalışmaya son verilmesini istiyoruz. Üniversitelerimizde bilimsel, idari ve mali özerklik istiyoruz. Üniversitelerimizde akademik ve idari kadrolar arasındaki keskin çizgilerin azaltılmasını, istiyoruz. Görevde yükselme koşullarının liyakat sistemine göre yapılmasını istiyoruz.  Akademik teşvik ödeneğinin akademik alanların şartları göz önünde bulundurularak yeniden düzenlenmesini istiyoruz. Ve şüpheniz olmasın ki alacağız” dedi.

GÜÇLÜYÜZ, HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ

Günün dayanışma ve mücadele günü olduğunu belirten Yazla, “Üreten emekçileriz, sesimiz, sözümüz var. Hep birlikte güçlüyüz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz. Biz eğitim emekçileri, bugünün gerçekliğini TÖS’ten TÖB-DER’den Köy Enstitülerinden devraldığımız tarihsel mirasla yoğuracağız. Nazım’ın dediği gibi ağır ellerimizi toprağa basıp doğrulacağız. Bugün burada bulunan ve iş bırakma eylemimize destek olan tüm eğitim emekçilerini de selamlıyoruz. Mücadelemizi tüm haklarımızı elde edene kadar, eğitim emekçilerine insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayana kadar sürdüreceğiz, haklarımızı söke söke alacağız. Güçlüyüz, haklıyız, kazanacağız” şeklinde konuştu.