AYGÜL KONAR

Aytaç, programda koronavirüsün girişimcilere, turizm sektörüne etkilerinden bahsederek, Keşan’ın turizmde neden şanslı olduğu konusunda açıklamalarda bulundu.

TÜRKİYE’NİN YERLİ ÜRETİM KAPASİTESİNİ ARTTIRMASI LAZIM”

Şu anda yaşanan ciddi virüs probleminin en büyük etkilerinden birisinin üretim kapasitesi olduğunu söyleyen Ayhan Aytaç, girişimcilere tavsiyelerde bulunarak şunları söyledi: “Devlet diyor ki; ‘Artık pastane açma, kuaför dükkânı açma, kafeterya açma. Artık ayakkabı üret ya da terlik üret, şort üret. Üretime geçiyorsan, eskisinden daha fazla destek vereceğim’ artık esnaf tarzı küçük işletmeler devlet destek verdiği için çoğaldı. Devlet bu konu da büyük düşün ve fiziki üretime, katma değeri yüksek olan şeylere geç diyor. Bir kafeteryada ithal bir kahveyi alıp sütle karıştırıp müşteriye vererek kahve ithalatını da arttırma. Mümkünse yerli malları kullan ve yerli mal üret. Bugünkü Türkiye’mizin en büyük problemi ihmaldir. Yerli malı kalmadı. Türkiye’nin yerli üretim kapasitesini arttırması lazım. Şu anda yaşadığımız ciddi virüs probleminin de en büyük etkilerinden birisi bu. Koronavirüs sayesinde artık üretimin değerini anlıyoruz. Özellikle tarımın da bu anlamda değerini çok iyi anladık.”

“BİZ VİRÜS AŞISINI BULSAK ANCAK BİR MİKTAR RAHATLAYABİLİRİZ”

Dünyanın bir anda hiç beklemediği ve hiç tahmin etmediği bir kriz ile baş başa kaldığını ifade eden Aytaç, ülkeyi yönetenlerin de DSÖ (Dünya Sağlık Örgütü)’nün de böylesine bir hızlı yayılabilen virüs vakası olduğunu düşünmediklerini dile getirerek, “En büyük problem, virüsün yayılma hızında karşımıza çıkıyor. Eskiden HIV-AİDS Hastalıkları ya da ebola virüs hastalıkları vardı ya da buna benzer sars hastalıklarıyla ilgili analizler vardı ama bu virüs tüm bu saydığımız virüslerden yaklaşık 3 buçuk kat daha fazla hızlı artıyor ve bu da problemi giderek büyütüyor. Bugün DSÖ yine bir açıklama yaptı; ‘Aşı ile ilgili çok net kesin bir tarih veremeyeceğim’ ikinci bir önemli açıklaması daha oldu; ‘Virüs aşısı üretilmiş olsa dahi burada bir büyük problem daha karşımıza çıkacak’ diyor. Bunu dünyada nasıl paylaşacağız? Az gelişmiş ülkelere en son mu gidecek, en yüksek parayı verene mi gönderecekler bu da ciddi bir kavga meselesi haline gelecek. Ülkeler insanlar krize girdiğinde tıbbi insan kitlesinin yaptığı gibi birbirinin üzerine basıp öncelik almaya çalışabiliyorlar. Koronavirüs aşısında da DSÖ’nün en büyük önceliğinden bir tanesi aşı ortaya çıktıktan sonra acaba bu aşı gerçekten homojen bir şekilde dünyanın bütün bölgelerine eş anlı olarak dağıtılabilecek mi? Eş anlı olarak dağıtılabilmesi için dünyanın pek çok ülkesinde bunun üretiminin yapılabiliyor olması lazım. Dünyanın pek çok ülkesinde bunu üretebilecek alt yapı var mı o da bilinmiyor. Biz virüs aşısını bulsak ancak bir miktar rahatlayabiliriz. Virüs aşısını bulmadığımız zamandan itibaren de koronavirüsün meydana getirdiği korkulu dünya devam edecek” dedi.

“DEVLET SIKINTILI KESİMLERE BİR YARDIMDA BULUNUYORSA ELBETTE BİR ŞEKİLDE HARCADIĞI PARANIN DA GERİ DÖNÜŞÜ OLACAK”

Devletin kendi bünyesi içerisinde veya gücü nispetinde belli yardım paketleri açıkladığını, ancak bu yardım paketlerinin şeffaf bir şekilde dağıtılması konusunda insanların aklında kimi zaman soru işareti de kaldığını belirten Ayhan Aytaç, “Bu yardım paketleri bir borç paketi olarak benim önüme sonradan çıkacak mı, bunu da bilmiyoruz. Ekonomide en büyük problem, spekülasyon ya da bilgi kirliliğidir. Ülkeyi yönetenlerin ekonomide olan beklentileri şeffaf bir şekilde bizlere aktarmasını istiyoruz. Ne kadar yardım etti, bu yardımların kapsamı nedir? Neye yarayacak ya da öteleme süresi uzatılacak mı, uzatılmayacak mı? Bunlarla ilgili aslında daha somut ve cesurca söylenmesi lazım. Hiç kimse yoktan var edemez. Doğal olarak devlet sıkıntılı kesimlere bir yardımda bulunuyorsa elbette bir şekilde harcadığı paranın da geri dönüşü olacak. En büyük geri dönüş ne zaman olur, ilave vergilerle falan değil. Ekonomide çarklar yeniden çalışmaya başladığında herkes üretmeye ve tüketmeye başladığında bu kez ekonomideki büyüme ve devlete gelir aktarma mekanizması daha çok ortaya çıkar. Devlet neden size 50 bin TL verecek, çünkü sen orada mal ve hizmet ürettiğinde KDV’sini, ÖTV’sini ödeyeceksin, yanına bir adam aldığında onun sigortasını ödeyeceksin. O adam elde ettiği gelirle mal ve hizmet alacak devlet o satılan mal ve hizmetten de bir gelir elde edecek. Doğal olarak çarkın işleyiş mekanizması küçükten büyüğe doğru bu şekilde gidecek. Devlet yaklaşık 200 milyar TL’lik bir destek paketi açıkladı. Bu ne demek; devlet olmadan bu sorunla birebir işletmelerin başa çıkabilmesi mümkün değil. Rakam ciddi ve büyük bir rakam. Ama Türkiye ekonomisi çok daha büyük” diye konuştu.

“NORMALLEŞMEYE GEÇİŞ SÜRECİ İLE BERABER BU BÖLGE TURİZMDEN ALACAĞI KATKIYI ALABİLİR”

Koronavirüsün etkilediği sektörlerden birinin de turizm olduğunu kaydeden Aytaç, Keşan’ın turizm sektöründe virüsü fırsata çevirebileceğine dikkat çekerek, “Keşan bunu fırsata çevirebilir. Bütün mal ve hizmetler pazarlama gücüne dayalıdır. Geçtiğimiz günlerde İspanya’da üniversitedeki hocalar açıklamada bulunmuş, ‘Denizde ya da havuzda yüzerek koronavirüs bulaşmaz’ bunun anlamı İspanya turizmde çok ciddi gelir elde eden bir ülke. İnsanları yavaş yavaş denize ve havuza alıştırmaya çalışıyor. Diyor ki; ‘Gelin, denizden faydalanın, yüzün’ çünkü gelecek olan turiste ihtiyaç var. Bunun içinde bir pazarlama stratejisi olarak görüyorum. İspanya Bilimadamları durup dururken havuzdan ve denizden koronavirüs bulaşmayacağını ifade ediyor. Bizim bölgemiz açısında avantajlı olarak gördüğüm nokta şu; Bizim bölgemiz turizmde yaz sezonunun hep kısalığıyla anılır. Doğal olarak biz de Haziran’ın 1’inde hemen deniz faaliyetleri başlamıyor, Temmuz ayına doğru başlıyor. Virüs ile ilgili olumsuzlukların en azından belli bir ölçüde rayına girdiği dönemdir bu. Antalya bölgesi için turist Mart ayında gitmeye başlıyor. Türkiye’nin Mart, Nisan, Mayıs aylarındaki turist sayısı her ay 2 milyon 300 binden, 2 milyon 900 bine, 4 milyon 200 bine ulaşıyor. Yani Mart’ta 2 milyon 300 bin, Nisan’da 2 milyon 900 bin, Mayıs’ta 4 milyon 200 bin insan geliyor. Mart’ta bu turisti ağırlaması için Ak Deniz Bölgesi’nin Şubat’ta veya Ocak’ta tesislerini hazırlaması gerekiyor. Böyle bir zaman dilimi olmadı. Zaten korona ile beraber bütün işletmeler kapalı hale getirildiği için Güney bölgesinin turizm faaliyetleri ciddi mana da yara aldı. Türkiye’nin 3 aylık turizm geliri geçen sene 9 milyar dolara yakındı. Sadece konaklanma ve ulaşım masrafından bahsediyoruz, daha gidip harcanan paradan bahsetmiyoruz. Bugün ki değeriyle en az 10-11 milyar dolarlık bir rakam var. Ama bizde henüz bu bölgede sezon başlamadığı için ve yavaş yavaş dışarı çıkma serbestliğinin ortaya çıkması, ikincil konutların varlığı, bölgedeki hasta sayısının azlığı kilometre kareye düşen hasta sayısının azlığı bütün bunları bir avantaj olarak görüyorum. Yani bizim kirli dönemde turizm ile ilgili hiçbir faaliyetimiz yoktu. Bizim faaliyetimiz Haziran ayının ortasından, Temmuz ayından itibaren şiddetli bir şekilde artacaktı. Şu anda normalleşmeye geçiş süreci ile beraber bu bölge turizmden alacağı katkıyı alabilir. Ama burada yerel medyanın desteği gerekir. İşletmelerin kendilerini tanıtacak, bölgedeki tesislerin hijyen durumlarını, bölgedeki koronavirüs sayısının azlığını, Antalya’ya, Bodrum’a Marmaris’e göre plajda metreye düşen insan sayısının azlığı gibi artı birtakım avantaları ortaya koyabiliriz. Günümüzde her şey ekonomik hayatta tanıtım ve pazarlama ile geçer. Propaganda yapacaksınız. Sezon kısa diye eleştiriyorlar, sizi eleştirenlere ‘Benim için en sağlıklı sezon’ diyeceksiniz. Bunun karşılığını vereceksiniz. Bizim bölgemiz turizm anlamında henüz çok bir şey kaybetmedi” dedi.

“COĞRAFYAMIZ PEK ÇOK AÇIDAN GELİŞTİ”

Çok yakın bir gelecekte sınır kapılarında da gevşeme olacağını söyleyen Ayhan Aytaç, Bulgaristan ve Yunanistan’da virüs açısından çok büyük ataklar olmadığını, normalleşmeyle beraber hastalık seyrinin de takip edildiğinde sınır bölgelerinin açıldığında farklı ülkelere giden turistlerin bölgeye gelme ihtimalinin yüksek olduğunun altını çizerek şöyle devam etti: “Uçak yolculukları muhtemelen çok pahalı olacak. Bizim bölgemizde özellikle ikinci konutların olması, bu ikincil konutların kiralanması artı bir turistik kapasite meydana getirebilir. Çünkü evi kiraladığınız zaman size kimse ‘İki çocuğunu bırak öyle gel’ demiyor. Konaklama kapasitesine karışılmıyor. Otellerdeyse konaklama kapasitesine karışılır. Ortak alanlarda yemek yenmeyecek. Açık büfe kahvaltı olmayacak. Bunların hepsi o konfora alışmış olan tüketiciyi bu bölgelere doğru kaydırabilme şansı söz konusu. Otobüs yolculukları, uçak yolculukları pahalı. Edirne-İstanbul, Keşan-İstanbul arası yakın. Bunların hepsini bizler için artı birer avantaj olarak görüyorum. Özellikle yerel yönetimin de bu konu da başrol oynaması gerekiyor. Önümüzdeki dönem yapılacak olan turizm işletmeciliği ile ilgili büyük önlemler alınacağı söylendi. Muhakkak bir sınırlama getirilecektir. Sayıyı düşürerek olmasa da ikincil konutların turizme açılmasıyla beraber devlet otellerden kaybettiği geliri buralardan tedarik etme yoluna gidebileceği için muhakkak bir düzenleme getirebilir. Kontrol mekanizması kurulacaktır diye düşünüyorum. Herkesin üzerine düşen bir görevi var. Biz bu bölgeden geçiniyorsak, bu bölgeden karnımızı doyuruyorsak, bu bölgeye hizmet ediyorsak bende bunun reklamını, promosyonunu yapmak zorundayım. Yerel yönetim de, mülki amirler de bunu yüksek sesle sosyal medyada, ulusal medyada bir yerlerde dile getirmesi lazım. Bizim coğrafyamız pek çok açıdan gelişti. Denizimizin temizlik seviyesi, doğalın yapısı bunların hepsi avantaj ama tanıtımını çok iyi yapmak lazım. Bölge özellikle bu tarz bir vaka sonrası elde edebileceği geliri daha da fazlalaştırabilecek niteliğe de altyapıya da sahip olması gerekebilir diye düşünüyorum.”

“YURT DIŞINDAN MAL İTHAL ETMEYE DEVAM ETTİKÇE ELİMİZDE KIT OLAN ŞEY GİDEREK BİTER”

Son olarak açıklamasına Resmi Gazete’de yayınlanan bazı ürünlere %30 oranında gümrük vergisi getirildiğini dile getiren Aytaç, “Devletin masrafları çoğaldı, doğal olarak da bir gelire ihtiyacı var. Devlet veriyorsa almasını da bilir. Ama esas önemli olan nokta, neden şu anda diye sorulabilir. Çünkü maalesef kriz rezervlerimiz istediğimiz düzeyde değil. Biz yurt dışından mal ithal etmeye başladıkça, devam ettikçe elimizde kıt olan şey giderek biter hale gelir. Buna bir engel koyma telaşı içinde alınmış bir karar. Bizim döviz kazanmamız lazım. Geçen ay ki dış ticaret verilerine baktığımız da Türkiye’nin dış ticareti %35 daraldı. Bunun anlamı az mal satıyorsun, o halde gelirinde azaldı. Gönül ister ki bu vergi artışları içeride yerli üreticiye, ithal ürünlerin alternatifi yerli ürünler üretilebilmesi için motive etsin. Bunun içinde yine devlet desteği gerekiyor” şeklinde konuştu.