“Tutsak Çağrışım”, şiirsel, melodik bir nesir... “Aşk, ölüm, affetmek” üzerine metaforlarla örülü kitapta, felsefeden mitolojiye, Ulysses'ten Faust'a kadar uzanan atıflar dikkat çekiyor. Yeraltı edebiyatının önemli isimlerinden Altay Öktem'in genel yayın yönetmenliğinde hazırlanan Marjinal Kitap dizisinden çıkan bu anlatı, yaralanmış tüm ruhlara sesleniyor.

GÜL YILDIZ KİMDİR?

1 Ocak 1983’te doğan Gül Yıldız, ilk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Sosyoloji, Reklamcılık ve Felsefe formasyonu aldı. İlk yazılarını lise yıllarında yayımlamaya başladı. Gazeteciliğe, Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu’nda adımını atan Yıldız, Hürriyet Gazetesi Kampus eki, Marketing Türkiye ve Hürriyet Kırmızı dergilerinde muhabir ve editör olarak çalıştı. Öyküleri, çok yazarlı kitaplarda yer aldı. İngilizce aslından tercüme ettiği kitapların yanı sıra Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yayınları’nda birçok kitaba katkıda bulundu. Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğü’nde gece editörü olan Yıldız, Aydınlık Gazetesi’nin kitap ekinde ve çeşitli edebiyat dergilerinde eleştiriler yazıyor.

KİTAPTAN

Gül Yıldız’ın Tutsak Çağrışım kitabından bazı örnekler şöyle:

“Öldürdüm ötekileri. Çünkü sensizlik bizatihi yalnızlık demekti.”

“Kalabalıklarda ağlayamıyorum, ne olur içeri at beni. Göğüs kafesinde çırpınan bir aşkı azat ettiğinde, zaten mevsim çoktan değişmiş olacak.”

“Mutlu bir son hazırladım bize; tümüyle yanlış. Düşlerimdeki hataları telafi etmeyeceğim.”

“Umudun gölgesine sığındım, yakıyor gerçeğin sesi. Bastırıyorum nakaratımı tuz gibi, yaralarımın mihrabına.”

“Yeter ki beni artık ele vermeyin. Çünkü her yeni gün şimdi yabancı bana.”

“Bütün aşklar vasiyetsiz biter, hatıralar nasıl olsa paylaşılır diye. Aslında herkes rüya görür ama bazıları hatırlar.”

“Bilmem hangi mevsime kırgınsan son sözünü zamana sakla; kader de bir ihtimal yanılır. Sonra, üstü tükenmez bir umutla karalanmış cümlen kalsın, artık konuşulmayan bir dilde...”

“Fırtınalı havalarda balıkçılar balıklara yem olurdu, güzel havalarda tam tersi. Karadakiler hep bir başkasının kıyısında nefes alıyordu.”

“Hangi cennetin ikliminde kuşlar göç eder ki?”

“Gök yüzünden hapse giren, mazgala sıkışmış birkaç yağmur damlası.”

“Yıldızlar intihar ediyor. Sen hala dilek tutuyorsun.”

“Boşluğa atılmış on adım, yüz adım, bin adım. Tanrı'nın ufkunda yürüyorsun işte... Ve başladığın yerdesin, gün gibi, gece gibi.”

“Dalgalar isyankar. Bir kavuşuyor, bir kavuşamıyor. Sahil de ona susardı. Yoksa neden çölü andırsın toprağı...”

“Sen geçmişimde yaşarken ben vuslatta ölüyorum.”

“Eskimiş mermer merdivenlerden mezar taşı yaparlar. Üzerine platonik şekiller çizerler. Artık yukarı çıkamam.”

“Bugün bir  kez daha kırıldım. Herhangi bir renk oldu ruhum.”

“Asiyim şafaklarda, sabaha karşı geliyorum.”

“Yani her şey bir ihtimalden ibaret. Ve ben o ihtimalden yanayım. Küllerim rüzgarın olsun. Yeter ki el ele tutuşalım.”

“Kar sessiz kılmış şehri, alnı secdede kalmış. Bu kışı evvel ezelden tanıyorum.”

CUMHURİYET

GAZETESİ’NDEKİ

RÖPORTAJI

Cumhuriyet Gazetesi, Gül Yıldız’la yaptığı röportajı, gazetenin 17 Şubat 2013 Pazar günkü sayısında yayımladı. Röportaj şöyle:

Yazmak sizin için ne ifade ediyor?

G.Y. :Tek çare.

Bu kitabı yazmaya sizi ne itti?

G.Y.: Hayatta herkesin en iyi yaptığı bir şey vardır ve ben benimkisini keşfettiğime inanıyorum. Böylece kalemime sarılmıştım. Hissettiğimi yazdım. Geceleri düşündüklerimi yazdım. Bu kitabı üç yılda tamamladım. Büyük bir kısmını daha önce yazmıştım fakat yazarların bir kısmının, kitaplarını yayımlatmak konusunda yaşadıkları sıkıntılı süreci ben de yaşadım. Ancak kitabın bu son şekliyle basılmış olması çok daha iyi oldu. Yeraltı edebiyatının usta kalemi Altay Öktem, kitabın basılması için büyük destek verdi. Kitabın, bir 'eşzamanlılık bilmecesi' olarak yaşamımda önemli bir yeri olan 'Bir Kara Kedi İçin Blues' adlı kitabı yayımlayan Marjinal Kitap'tan çıkması da benim için farklı bir mutluluk kaynağı oldu.

 

Kitapta örtük biçimde birçok edebi yapıta göndermeler bulunuyor. Özel seçimler mi?

 

G.Y.: Hiç şüphesiz. Ben ortak bir hakikatin vicdanlarımızda saklı olduğunu düşünüyorum. Büyük yazarlar da içimizdeki bu ortak gerçekliğe dokunabildikleri için 'klasikler' yaratmışlardır. Başyapıt olarak kabul ettiğim 'Ulysses'de de mesela Shakespeare'e göndermeler vardır. Bu, zaten edebiyatta sıkça rastlanan bir zincir. Metinler arası diyalog aslında bu. Ben de denedim. Kitapta, postmodern yaratılardakine benzer biçimde şarkıların ve filmlerin de adı geçiyor. Etkilendiğim düşünürlerden mutlaka yazdığım anlatı da etkilenmiştir. Sümer, Grek ve Dogon mitlerine örtülü biçimde atıflar var. Ve elbette tüm şiirlerde olduğu gibi aşka...

 

Kitapta öz Türkçe sözcüklerle beraber Arapça, Farsça ve Latince kökenli sözcükleri de tercih etmişsiniz. Bu bir çelişki mi yoksa dilde zenginlik mi size göre?

 

G.Y.: Bence “sözcüklerin büyüsü” ile “kelimelerin sihri” arasında bir fark yok.

 

Bir yazarın yazma sürecini neler besler?

 

G.Y.: Bütün sanatlar birbirinden beslenir. Ve kaçınılmaz olarak yaşamdan... Yazmak için de hem çok okumalı hem de çok gezmeli. Bu, yazara göre değişir tabii ki. Babamın Hobbes'a atfen bir lafı vardır: “İnsan insanın kurdudur; sen kitap kurdu ol.” Ben 'fildişi kule' eleştirisine de katılmıyorum. Eğer bir yazar bildiğimiz şeyleri yazıyorsa elbette bunu en az bizim kadar öğrenebilmesi için toplumun içinde tüm varlığıyla yer almalı; hatta etnometodolojik bir yöntem izlemeli. Buna karşın bir yazar, bilmediğimiz ya da unuttuğumuz şeyleri yazıyorsa esriklik halindeyken sessizliğe ihtiyacı olacaktır. Ve bu sessizlik aslında bir sonuçtur.

 

İleride başka kitap projeleri var mı? Gazeteciliğe devam etmeyi düşünüyor musunuz?

 

G.Y.: Sırada sanırım 'Soyut Öyküler' adlı bir hikaye kitabı olacak. İçinde, adı üstünde, görsel sanatlardaki gibi soyut, elle tutulmaz öyküler olacak. Yine ilginç kurgular deniyorum ve yine bolca dil oyunları, felsefe ve tabii ki aşk mevcut. Bu arada Matthew G. Lewis' in 'The Monk'unu çevirmek istiyorum. İlk göz ağrım Cumhuriyet Gazetesi’nden ayrıldım. Bizim zamanımızda 5 yıl süren ilköğretim sürecini, ailem nedeniyle 6 farklı okulda tamamladım. Yani tam alışacakken gitmek zorunda kaldım. Bana aidiyet duygusunu yaşatan Cumhuriyet'e çok teşekkür ederim. Gazetecilik ve öğretmenlik gibi meslekler sınırsız bir buğday tarlası gibidir; yeter ki yazarın değirmeni nitelikli olsun. Ancak ben siyasetin temelini oluşturan çatışmadan bir süre uzak kalmayı tercih ettim. Yine de idealizmimden ve duyarlılığımdan ödün vermeyi düşünmüyorum. Şimdilik edebiyat kulvarında gidebildiğim yere kadar...