SONGÜL KONAR

Bülent Ecevit’in hayatı hakkında bilgi vererek sözlerine Başlayan Nalbantoğlu, konuşmasında şunlara yer verdi: “28 Mayıs Bülent Ecevit'in doğum günü nedeniyle onu bir kez daha anarak, hatırlatmak istiyorum. Neredeyse tüm hayatı siyasal mücadele ile geçmiştir, Cumhuriyet’in Atatürk ve İnönü’den sonra 3. adamıdır. Ancak o siyasete bir incelik bir saygınlık getiren kişidir, mücadeleden bir kör dövüşünü ya da didişmeyi değil çözümü hedefleyen ve bunu karşısındakini hiçe saymadan çaba göstererek yapmayı anlayan kişidir. Bülent Ecevit 1960 yılında CHP’de başlayan siyaset yolculuğunu 1961-1965 yılları arasında çalışma bakanı olarak sürdürdü. Sürekli demokrasiden dem vuran, hatta partilerinin adında ‘demokrat’ ibaresini taşıyan partinin devamı niteliğindeki siyasi partilerin bir türlü hazmedemediği bu yasalar Türkiye Cumhuriyeti’nin en özgürlükçü anayasası olarak bilinen 27 Mayıs anayasasının öngördüğü şekilde çıkartılmıştır. Ecevit’in demokrasiye olan bağlılığı lafta değil özdedir. CHP Genel Sekreteri iken 12 Mart muhtırasına karşı çıkmış ve görevinden istifa etmiştir. 1972 yılında CHP genel başkanı olan Bülent Ecevit 1974 yılında zihinlerimize ‘Kıbrıs Fatihi’ olarak kazınmasını sağlayan Kıbrıs Barış Hareketini gerçekleştirdi. 1977’de aldığı yüzde 42 oy solun seçimlerde aldığı en yüksek oy oranıydı. CHP Ecevit’le iktidar şansı bulmuştu. Azgın MC hükümetleri karşısında Ecevit’in liderliğindeki CHP bir sığınak görevi görüyordu. Ogünün CHP’si bugünkü gibi sadece kendisiyle meşgul değildi. Geniş bir sol yelpazenin adeta şemsiyesi rolünü üstleniyordu. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında hakkında tam 130 dava açılmıştır. Darbecilere direnmiş Parti genel başkanlarına konulan konuşma yasağına karşı özgürce yazıp konuşmak için CHP genel başkanlığından ayrılarak ARAYIŞ dergisini kurmuştur. Bülent Ecevit’in sol anlayışı ötekini de gözeten, hesaba katan bir anlayıştı, o yüzden sonuçta aleyhine sonuçlansa bile demokrasiye ve halkın iradesine tam olarak güvenmekten asla geri durmadı. 1980 sonrası siyasi yasaklı olduğu için 1985 yılında Rahşan Ecevit’in genel başkanlığında DSP’nin kuruluş çalışmalarını parti üyesi olmadan dışarıdan izlemek zorunda kalmıştı. DSP’nin Kurucu Genel Başkanı Rahşan Ecevit’tir ne yazık ki bugünkü DSP yöneticileri bu gerçeği de çarpıtmışlar, Rahşan Ecevit’i siyasi bir şahsiyet olarak yok sayarak asıl saygısızlığı Bülent Ecevit’e yapmışlardır.”

“ONUN KOLTUĞUNA OTURANLAR OTURDUKLARI YERİN KIYMETİNİ İDRAK EDEMEMİŞLER”

Nalbantoğlu sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bülent Ecevit’in 14 Kasım 1985 yılında kurduğu DSP, 1991 seçimlerinde meclise 7 milletvekili ile girmiştir. 1999’da DSP Bülent Ecevit’in genel başkanlığında en yüksek oyu almış ancak iktidar olacak çoğunluğu yakalayamadığı için koalisyon yoluyla hükümet kurulabilmiştir. O günün koşullarında yani ülkenin ekonomisinin daha önceki hükümetler tarafından tarumar edildiği koşullarda, koalisyon hükümetini reddedip bir sonraki seçimlerin yolunu gözlemlemedi. Ne yazık ki, ondan sonra onun koltuğuna oturanlar oturdukları yerin kıymetini idrak edememişler, DSP’nin ve dolayısıyla Türk Milleti’ni büyük kaybına neden olarak DSP’yi bugünkü içler acısı duruma taşımışlardır. Hem Bülent Ecevit hem de Eşi Rahşan Ecevit sağlıklarında bu kişiler yüzünden DSP’den ümidi kesmiş ve arayış içine girmişlerdir. Bu zatların Sarıgüller ve liboşlarla yedikleri içtikleri ayrı gitmezken, Bülent Ecevit ülkenin içine düşmüş olduğu sıkıntıyı aşabilmek umuduyla bunlardan ayrı olarak ulusal uzmanlar grubunu oluşturmuştu. Ne yazık ki, muhtemelen içine sürüklendiği kahırdan ve yaşının ve sağlığının elvermemesinden dolayı gözü açık bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Bülent Ecevit daima hukuk içinde kalmış, devlet imkânlarını hiçbir vakit kendisi, yakınları ve partisi için harcamamıştır. Bugün bütün ülke olarak dünya çapındaki bir lideri hep birlikte saygıyla anıyoruz. Sen her zaman kalbimizde yaşayacaksın ve yolumuzu aydınlatan bir fener olmaya devam edeceksin. Rahat Uyu, sayın liderim.”