MEHMET AYTAÇ
Atatürk Düşünce Derneği Keşan Şubesi tarafından dün Uğur Mumcu Anıtı önünde düzenlenen ‘Uğur Mumcu ile Adalet ve Demokrasi Şehitleri Anma Programı’, saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı.
Emine Ceren Yılmaz’ın sunumunda gerçekleşen anma programı, Avukat Baturay Ulu’nun konuşmasıyla sürdü.
Sözlerine, Uğur Mumcu'yu, Prof. Dr. Muammer Aksoy'u ve tüm şehit aydınlarını rahmetle anarak başlayan Av. Baturay Ulu; “Bugün diğer 24 Ocaklar gibi soğuk ve matemli bir gün... 30 yıl önce bugün büyük fikir insanı, hukukçu ve gazeteci Uğur Mumcu, hain bir saldırı sonucu hayata veda etti. Aradan geçen 30 yılda tıpkı sağlığında istediği gibi, halkı O'nu hiç unutmadı. Çünkü O yeri dolmaz bir hukukçu, özgürlük ve bağımsızlık savaşçısıydı. Her ne kadar gazeteci yönü ağır bassa da Uğur Mumcu, aynı zamanda bir hukukçuydu. Hukukun üstünlüğüne, çoğulcu demokrasiye inanıyordu. Bağımsızlık ve özgürlük onun vazgeçemeyeceği ilkelerdi. O'na göre çağdaş hukuk düzeni, insan aklının ve mantığının bir mucizesiydi. Bu büyük oluşum, bireyin gelişimini, güvenliğini, refahını ve nihayet mutluluğunu sağlamak için tarihin en ilkel çağlarından bu yana sürmüş ve süregelen kızgın bir mücadelenin sonucuydu” dedi.
Ulu, şöyle konuştu: “Bugün bir kanun kitabında tek bir maddeyle veya bir kaç cümle ile ifade edilen bir hakkı düşünelim... Mesela grev hakkı... Bu hak için tarihte ne amansız mücadeleler verilmiştir. Veya bizden bir örnekle, padişahın kulu iken eşit yurttaşlar oluşumuz da bu türden amansız bir mücadele sonucu olmuştu. Uğur Mumcu, öngörülü bir kararlılıkla, bu kazanımların değerini biliyordu. Kimse farkında değilken bile, hukukun ve Cumhuriyet kazanımlarının en önde gelen savunucusuydu. O'na göre; bir toplumun ekonomik ve sosyal açından gelişmesi ancak adaletle sağlanabilir. Adaletin olmadığı yerdeyse ancak anarşi ve şiddet olacaktır. Adaletin olmadığı her ülke ise er geç kargaşa, zorbalık ve diktatörlükle karşılaşacaktır. Ne var ki; adaletin varlığı, topluma huzur ve düzen getirecektir. Böyle bir toplumda liyakat ve verimli iş yapma kapasitesi artacak; insanlar geleceğe güvenle bakacaklardır. Hukukun ve adaletin tesisi ise ancak haksızlıklar karşısında susmayarak mümkün olur. Şöyle diyordu üstad;" eleştirmek, Türk aydınının görevidir. Ne hainiz, ne satılmış! Evet, kendi ülkemizin yabancısı da değiliz! Öz be öz Türk çocuklarıyız! «Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür» yurttaşlar olarak görüş ve endişelerimizi dile getirmek isteriz. Bunu, hem onurlu yurttaşlar olmanın hakkı, hem de Atatürkçü aydın olmanın, görevi sayarız. İşte Uğur Mumcu ve daha nice hak ve hukuk savaşçıları böyle insanlardı. Kendilerini toplumun iyiliğine ve mutluluğuna adamışlardı. Onlara yol gösteren; özgürlük ve adalete ulaşma hedefinin toplumun tek kurtuluş yolu olduğuna olan inançtı. O'nun yürüdüğü yol aydınlığa, çağdaşlığa ve uygarlığa uzanıyordu. O'nu katleden gafiller şunu hiç akıllarına getirmediler: Baskı ve zulme direnmek insanın karakteridir. İnsanoğlu bu özelliğini yıllar süren büyük ve kanlı mücadeleler sonucu genlerine kazımıştır. Sinsi ve hain tuzaklarla, suikastlarla, bu içselleştirilmiş olgu hafızalardan silinemez. Uğur Mumcu'nun katledilişi O'nun verdiği mücadeleyi daha da kutlu kılmıştır. Uğur Mumcu ve bu yolda canını hiçe sayıp mücadele etmiş daha nice büyük insan bu mücadelenin kahramanlarıdır. Hukuksuzluğa, adaletsizliğe ve her türlü karanlığa karşı açtıkları bayrak dimdik ayakta, dalgalanmaktadır. Çağdaş uygarlığa, mutlu bir yaşama, adalet ve eşitliğe olan yürüyüş devam edecektir. Uğur Mumcu'lar vurulurlar belki ama asla, unutulmazlar.”
Anma programı, Gazeteci Erdoğan Demir’in konuşmasıyla devam etti. Uğur Mumcu’nun hayatı, gazetecilik kimliği, başarıları ve mücadelesiyle ilgili konuşan Erdoğan Demir, şunları söyledi: “Bugün 24 Ocak 2023 yani Araştırmacı Gazeteci ve hukuk adamı olan Uğur Mumcu’nun hain bir saldırı ile aramızdan ayrılışının 30.yılı Bizler onu 30 yıldan hep saygı rahmet ve özlemle anıyoruz. Bugün de senin yüksek hatıran önünde 30. ölüm yıldönümünde yine saygıyla eğiliyoruz Uğur Mumcu. Yine elimizde karanfiller ve yine dilimizde seninle anılan türküler olacak. Alçakça seni öldürenler, seni katlettikten sonra aramızdan nice aydın insanımızı aldı. Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada, 12 Mart döneminde, bir yazısında kullandığı, "Ordu uyanık olmalı" sözleriyle "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkûm edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği hâlde 1972-1974 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmî tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak askerliğini tamamladı. Patnos'ta ağır koşullar altında askerliğini yaparken zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.
Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975’ten itibaren Cumhuriyet’te "Gözlem" başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansında çalışmaktaydı. 1975 Mart'ında makalelerinden oluşan "Suçlular ve Güçlüler" adlı kitabını yayımladı. Aynı yıl, Altan Öymen'le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeni Yahya Demirel'in hayalî mobilya ihracatını konu edinen "Mobilya Dosyası" adlı kitabı yayımlandı. 1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. "Gözlem" başlıklı köşesinde 1991 yılının kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977’de "Sakıncalı Piyade" ve "Bir Pulsuz Dilekçe" kitapları yayımlandı. Ertesi yıl, "Sakıncalı Piyade" adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu'nda tam 700 kere sahneledi. 1978’de ise ünlülerin yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı "Büyüklerimiz" yayımlandı.
Uğur Mumcu, Londra'da BBC Türkçe için Nuri Çolakoğlu ve Ayça Abakan'ın konuğu olduğu bir röportajda siyasi görüşünün demokratik sosyalizm olduğunu şu sözlerle açıkladı:
"Ben görüş olarak sosyalist eğilimliyim. Yani emekçi sınıfların toplumda yönetimi ele almasını istiyorum. (...) Ben sosyalist bilincimi hergün artırıyorum. (...) Ulusal bağımsız sol! Ben sosyalist eğilimliyim, işçi sınıfının, emekçi sınıf ve tabakaların demokratik yollarla iktidara gelmesini istiyorum. Bu görüşümden hiç ama hiç vazgeçmedim."[2]
Türkiye'de 12 Eylül 1980 Darbesi'ne giden süreçte yaşananları eleştirdi. Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında, 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı "Çıkmaz Sokak"ı yayımladı. 7 Mart 1980 tarihinde yayımladığı yazısında anarşi ve terör ortamını şu sözlerle eleştirdi: "Bunun adı solculuk mu? Yoksul erlerin üstüne kurşun yağdıran, banka soyan eşkiyalık mıdır solculuk? Böyleyse, yerin dibine batsın böyle solculuk. Bunun adı milliyetçilik mi? Savcıları, yargıçları, üniversite öğretim üyelerini, emniyet müdürlerini öldüren, yurttaş kanı içen canavarlık mıdır milliyetçilik? Böyleyse, yerin dibine batsın böyle milliyetçilik." 19 Temmuz 1980'de eski başbakan Nihat Erim'in öldürülmesinden sonra 21 Temmuz 1980'de yazdığı "Savaşın Böylesi..." başlıklı yazısında ise teröre çare bulamayan siyasileri eleştirdi:
"İşçisiyle, köylüsüyle, öğrencisi, öğretim üyesiyle, askeri ve sivili ile, okumuşu ve okumamışı ile yurttaşların kanını bu ölçüde sorumsuzca akıtan bir başka 'çok partili hayat' var mı yeryüzünde?" 12 Eylül 1980 Darbesi'ni "yağmurun yağması gibi doğal bir olay" olarak tanımladı. Darbeden birkaç gün sonra, 17 Eylül 1980 günü yazdığı yazıda ise 12 Mart dönemini değerlendirerek geçmişten ders alınması gerektiğini ifade etti. Mumcu, aynı yazısında, "adam öldüren, cinayet işleyen solculuğun hainlik, katillik ve halk düşmanlığı" olduğunu yazdı. 1 Temmuz 1983 tarihinde yayımladığı yazısındaysa, "12 Eylül'ün Türkiye'yi bir iç savaş tehlikesinden kurtardığını, bunu açıkça kabul ve ilan etmeden hiçbir soruna çözüm bulma olanağının olmadığını, bunun nesnel bir gerçek ve somut bir olgu olduğunu" savundu. 1981’de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı "Silah Kaçakçılığı ve Terör" yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca'nın Papa'yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı. 1982’de "Ağca Dosyası", ardından "Terörsüz Özgürlük" adlı makale derlemesi yayımlandı. 1982 Anayasası'nı eleştirdi. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından T.C. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı. 12 Eylül döneminde aydınlara yapılanları anlatan "Sakıncasız" adlı oyunu yazdı, "Papa-Mafya-Ağca" kitabını yayımladı. 1987’de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen "Rabıta" ve "12 Eylül Adaleti" kitaplarını, 1991’de de en önemli araştırmalarından biri olan "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" kitabını yayımladı. 1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet gazetesinde yazdı, Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü. 7 Ocak 1993 tarihinde "Mossad ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi: "Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında? Yoksa CIA ve MOSSAD, antiemperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?" 8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki "Ültimatom" başlıklı yazısında ise yakında yayımlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazdı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet Millî İstihbarat Teşkilatı için çalıştığı iddiasını araştırması iddia edilmektedir. Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirdi. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir. Suikastı; İslamî Hareket Cephesi, İBDA-C, Hizbullah gibi örgütler üstlendi. Suikastın arkasında Mossad'ın ve kontrgerillanın olduğu da iddia edildi. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu'nun, seri numarası silinmiş ve Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani'ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Bununla beraber ağabeyi Ceyhan Mumcu, kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail Büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu'yla bire bir olarak görüşmek istediğini ancak Uğur Mumcu'nun tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtti. Ayrıca suikast öncesinde Uğur Mumcu, "Kürt Dosyası" başlıklı kitabını yazmaktaydı. Bu kitabında PKK'nın ortaya çıkışını, Kürt ayaklanmalarını, Öcalan'ın aldığı dış desteği ve Barzani-İsrail-Öcalan ilişkisini incelemekteydi. Kitabını bitiremeden ölmüştür. Suikasttan sonra Mumcu'nun ailesini ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin devletin namus borcu olduğunu" belirterek âdeta namus sözü verdiler. Suikastın failleri ise yakalanamadı. Mumcu'yu tarihe geçen 10 sözü ile anıyoruz. Gelin şimdi şu sözlere bir göz atalım ve bir kez daha hatırlayalım: <Ben Atatürkçüyüm. Ben, cumhuriyetçiyim. Ben lâikim. Ben antiemperyalistim. Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım. Ben insan hakları savunucuyum. Ben, terörün karşısındayım. Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.> <İmam-hatip liselerini bitirenler neden ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerine gitmiyorlar da ille de kaymakam, vali, savcı, yargıç ve subay olmak istiyorlar? Bu uzun vadeli eğitim ve bürokratik yerleşim projesini kimler planlıyor?> <Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar 30 sene sonra general olacaklar cumhuriyete karşı ayaklanacaklar.> <Gerçekte vicdan özgürlüğü, gerçekte demokrasi laik toplumda meydana gelir. Çünkü anti-laik toplumda dince kutsal sayılan kavramlar, siyasal amaçlar için her gün sömürülür. Ya da Türkiye'de olduğu gibi Arap sermayesi tarafından Türkiye'de kurulan banka sistemlerinde olduğu gibi mali çıkarlar açısından sömürülür. Bu bir sömürüdür. Mustafa Kemal de dinin gerçek yerine oturtulması, Allah ile kul arasında bir kutsal duygu olarak korunması amacıyla laikliği getirmiştir. İngiliz emperyalizminin, Arap kapitülasyonunun aracı olmaması ve siyasi sömürü aracı olmaması için.> <Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz.> <Milliyetçilik, 'vatan, millet, Sakarya, kan, ırk, bayrak' edebiyatı mıdır, yoksa ulusun çıkarlarını, onurunu herkese karşı savunmak; yani tam bağımsızlık mıdır? Ülkenin onuru ayaklar altında çiğnenirken, 'vatan, millet, bayrak' edebiyatını yani milliyetçiliği sadece kitleleri uyutmak, kandırmak için kullanıp aslında bütün bu değerleri salt kendi siyasal ya da bireysel-sınıfsal çıkarları için kullanmak milliyetçilikse, bunun karşıtı nedir?> <Biz siyaset bakımından karşıtlarımıza özgürlük tanımazsak birer gizli faşistiz demektir.> <Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur.> <Bu masum insanlar Yahudi de olur, Arap da, Hristiyan da. Ölenlerde ırk, din ayrımı yapılmaz. Ölen insandır.> <Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi.> <Anneler ve babalar, çocuklarını sokak ortalarında eşkıya çetelerince öldürülsünler diye yetiştirmediler. Bir gün bunların hesabı sorulacaktır.>
Laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yılmaz savunucusu, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, araştıran ve sorgulayan değerli gazeteci, yazar Uğur Mumcu'nun aramızdan ayrılışının 30 yıldönümü. Uğur Mumcu, yaşamını toplumun gerçekleri öğrenmesine adamış; Türk milletinin aydınlanması, laik, demokratik ve tam bağımsız bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti için mücadele vermiştir. Özgürlüğün simgesi, Cumhuriyet'in sesi olan Mumcu, Kuvayı Milliye ruhuyla yaşayan, yüreği yurt sevgisiyle dolu Türkiye'nin kaybettiği en büyük değerlerden birisidir. Onun aydınlık fikirleri, savunduğu ve inandığı değerler, laik Türk milletinin aklında ve yüreğinde sonsuza dek var olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, gerçeklerin ve doğruların üzerine korkusuzca giden, başarılı çalışmalarıyla Türk halkında derin izler bırakan yurtsever, cesur gazeteci yazar Uğur Mumcu'yu 30. ölüm yıldönümünde saygı ve özlemle anıyor, nice Uğurlar yetişmesini diliyorum.”
Demir’in konuşmasının ardından Emekli Müzik Öğretmeni Soner Velioğlu yönetiminde, Keşan Türkü Dostları Derneği Korosu tarafından ‘Uğurlar Olsun’ ve ‘Ankara’nın Taşına Bak’ türküleri seslendirildi. Program, törene katılanların Uğur Mumcu Anıtı’na çiçek bırakmasıyla sona erdi.