ERDOĞAN DEMİR

24 Ocak 1993 günü evinin önündeki aracına bomba yerleştirilerek katledilen Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) üyesi, araştırmacı gazeteci yazar Uğur Mumcu ile ADD Kurucu Genel Başkanı, Hukuk Profesörü, 1961 Anayasasının mimarı Muammer Aksoy’un  31  Ocak 1990 tarihinde  evinin önünde kurşunlanarak katledilişlerinin yıldönümleri ve onlarla birlikte ülkemizde demokrasinin yerleşmesi, geliştirilmesi ve kökleşmesi uğruna ölümü pahasına uğraş veren demokrasi şehitleri için dün Keşan’da anma programı düzenlendi.

Uğur Mumcu Caddesinde saat 12.30’da Uğur Mumcu Anıtı önünde Ece Gülay’ın sunumunda gerçekleştirilen programa, ADD Keşan Şubesi Başkanı Yusuf Kılıç, CHP Keşan İlçe Başkanı Anıl Çakır, CHP Keşan İlçe Yönetim Kurulu Üyeleri, CHP Keşan Belediye Başkan Adayı Mehmet Özcan, CHP İl Genel Meclis Üyesi Sezgin Gündoğdu, CHP İl Genel Meclis üyesi adayları ADD Keşan yöneticileri, bazı mahalle muhtarları ile kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı.

Program, Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimiz için saygı duruşunda bulunulması ve Soner Velioğlu yönetiminde İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı.

Ardından Avukat Baturay Ulu Uğur Mumcu ile ilgili konuşmasını gerçekleştirdi.

Ulu konuşmasında şunları söyledi.

Değerli demokrasi dostları,

Bugün yine tam ortasındaymış gibi hissediyoruz kendimizi… Soğuk ve karlı bir Ankara sabahının ısıtmayan güneşini hissediyoruz tenimizde… Okula gidişini çocukların… Memurun işçinin otobüs duraklarında dizilişini… Ve hain pusunun bir Cumhuriyet yiğidini bekleyişini… Ağıtlar, karanfiller ve omuz verişi; uğruna mücadele ettiklerinin…

1993’ün 24 Ocağı işte böyle bir gündü… 31 yıl önce bugün büyük fikir insanı gazeteci ve hukukçu Uğur Mumcu hain bir saldırı sonucu aramızdan ayrıldı. Ancak aradan geçen zamanda halkı O’nu hiç unutmadı. Bilakis haklı davasına daha bir gayretle sarılır oldu. Ve artık yalnızca bir fikir insanı değil, milletinin sinesinde yaşayan bir özgürlük savaşçısı kimliğine büründü.   Şöyle diyor Ataol Behramoğlu O’nun ardından; “daha az Uğur Mumcu’yduk dün, daha çok Uğur Mumcu’yuz şimdi…

Uğur Mumcu bugün, yurdumuzdan geçip gitmiş bir tarihi şahıs değildir. Uğur Mumcu özgürlüğe, adalete ve eşit yurttaşlık davasına kendisini adamış bir cesaret anıtıdır. Daktilosunun tuşuna her vuruşu toplumdaki haksızlık ve hukuksuzluğa karşı koyuşu simgeler. O’na göre her ne pahasına olursa olsun; adaletin tesisi ancak haksızlıklar karşısında susmayarak mümkün olacaktır. Şöyle diyordu üstad: ‘Susmayı, bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanlar vardır. Özgürlükleri vesilahları, konuşmamaktır. Her adaletsizlik onların eylemsizliklerinden güç alır biraz da. Ellerini kana bulayanlar, içlerindeki korların mezartaşlarıyla yaşayanlar, aynı adaletsizliğin ve aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte. Gözlerin açıksa göreceksin! Kulağın sağır değilse duyacaksın! Ellerin kesik değilse uzanacaksın!”

Mumcu sözünün arkasında duranlardandı. Kaleminin kağıda ilk dokunuşundan, daktilosunun son harfi vuruşuna kadar, gözünün gördüğünü, kulağının duyduğunu yazdı korkusuzca. Her şeyden önce halkı insanca, barış içinde yaşasın diye; laiklikten yana, anti-emperyalizmden yana, Cumhuriyetten yana, Atatürk ilkelerinden yana yazdı.

Bugün eğer hukuksuzluk dört yanımızı sarmışsa, adaletin terazisi şaşmışsa, demokrasiye, eşitliğe ve liyakate hasretsek eğer, Uğur Mumcu’nun bu sözlerine kulak vermeliyiz demektir. Suskunluk sarmalı içerisinde kaybolmuşsak Uğur Mumcu’yu hatırlamalı ve O’ndan güç almalıyız. O bize, toplumsal ilerlemenin ancak hukuk ve adaletle sağlanabileceğini; bunun için de hepimize düşen görevler olduğunu hatırlatıyor. Hiç şüphe yok ki yarınlarımızı; bu görevleri milletçe özümseyip özümsemediğimiz belirleyecektir.

Ey kanla, terle ve fedakarlıkla kurulmuş Cumhuriyetin eli kalemli savunucusu!

Ey karanlık güçlere karşı sadece kalemiyle mücadele etmiş savaşçı!

Bugün bize göklerden bir kez daha bak! İçi Cumhuriyet aşkıyla yanan evlatların buradadır.

Keşanspor, kendi sahasında mağlup Keşanspor, kendi sahasında mağlup

Hep birlikte; fikirlerini tüm kalbimizle kabul ediyor ve takipçisi olacağımıza söz veriyoruz.

Ve bir kez daha haykırıyoruz: Uğur Mumcu’dur yine yaşayan, yaşayacak olan. Uğur Mumcu yok edilemez. Mumcu’lar bir değildir, çoktur, sayısızdır. Ve silahla, bombayla yok edilemezler!”

Adım Uğur Mumcu’dur benim

Bir ölümlüyüm ben,

Zamanla gözlerim seçmez, dizlerim tutmaz, dilim konuşmaz

Tükenirim günden güne gücüm azalarak

Bir gün bu Dünyadan göçecek

 

Bir de toprağa atılan tohum gibi yeşeren

Ağaçta olgunlaşıp meyve veren

Tarlada serpilip büyüyen başak misali

Bir fikir dünyam var benim

Yaşama ve tüm kâinata hükmeden

İyilik, doğruluk, haklılık üzerine

 

Fani Uğur Mumcu’yu öldürseniz de

İşte bu yanımı öldüremezsiniz!

Bu yanım yine özgürlük savaşına devam edecek

Yine adalet peşinde koşacak!

Yine bu kutlu yolda yürüyüşüne devam edecek

Ve arkasına hiç bakmayacak.”

Ulu’nun konuşmasının ardından Avukat Kubilay Öztürk de bir konuşma yaparak Uğur Mumcu’yu andı.

Öztürk’te konuşmasında şunları söyledi: “24 Ocak 1993 o kara gün... Ardından nice uğurlar olsun şarkılarının söylendiği, yiğidim aslanım burada yatıyor diye gözyaşlarının döküldüğü gün... İşte bugün Türkiye tarihinde karanlık bir gün... Uğur Mumcu, duruşuyla, yazışıyla, uğraşıyla gündem yaratan, çığır açan bir gazeteciydi. Öyle bir gazeteciydi ki, sermayenin kalemlerine inat, yaşamı pahasına halkın kurşun kalemi olmayı tercih eden bir adamdı. Hayatının her döneminde, cumhuriyetin kuruluş felsefesine, Atatürk ilkelerine, çağdaş demokrasi ve hukuk devletine sonuna kadar bağlılığını sürdürdü. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu coğrafya içerisinde, varlığını sürdürebilmesinin üniter yapı, ulus devlet modeli, laik yaşam biçimi ile olabileceğinin bilincindeydi.

Uğur Mumcu katledilmeden yirmi yıl kadar önce, ‘bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak. Ey halkım, Unutma bizi!..’ demişti.

Mumcu yazılarını yazmaya Cumhuriyet Gazetesinde günlük köşe yazılarını yazmaya başladığında tarih 1975 yılıydı. 12 martı da askeri mahkemeleri de cezaevini de gördü. Yaşadıklarının hesabını sormak için eline silahı değil kalemi aldı! işte o kalem zaman içerisinde gösterecekti ki, nice silahı korkutacaktı.

Cumhuriyetin tasfiyesine yönelik, etnik bölücülük ve siyasal dincilik temelli girişimlerin en başından karşısında durdu. Nice emeklerle, uzun araştırmalarıyla elde ettiği çalışmalar, onu bu iki akımın finansörlerinin ve akıl hocalarının arka plandaki yönlendiricilerinin aynı olduğu sonucuna götürdü. Kamu kaynaklarını sömürenlere, cumhuriyetin bin bir emekle yarattığı değerleri hiçe sayanlara, ülkenin doğal güzelliklerini yağmalayanlara, din tacirlerine, hayali ihracatçılara karşı belgeleriyle, kanıtlarıyla tek başına bir ordu gibi savaş verdi.

Böyle bir insan elbette, halk üzerinde çok etkili olmuştur. Kamuoyu yaratan bu edimleri, süreç içerisinde tahmin edilemeyecek ölçülerde çok hasım kazandırdı. Hukuk ve yasa dışı iş yapmayı, haksız kazanç elde etmeyi, vurgunculuğu, hortumculuğu meslek edinmiş kişi ve örgütlerin ilk hedefi haline gelmesinin nedeni, Mumcu'nun yaptıkları, yazdıklarıdır...

Bir yazısında, ‘Geçmiş cinayetleri kolaylıkla unutan bir toplum, bundan sonra dökülecek kanların da sorumluğuna ortak oluyor demektir.’ diyordu...

Ulus devlet, üniter yapıya dayalı laik, demokratik, çağdaş toplum, özgür bireylerden oluşan bir modeli tasfiye etmek için, İslam dünyası için Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş değerlerini model olmaktan çıkarmak isteyen geniş bir konsorsiyum için bu değerlerin savunucusu Mumcu'nun kaleminin kırılması, sesinin kesilmesinin zamanı gelmişti... 1990'lı yıllarda, hain suikastların hedefi olan aydınların, bilim insanlarının ortak özelliği etnik bölücülük ve siyasal dincilik karşıtı kararlı bir tavır almaları ve kamuoyunu bu konuda etkileyebiliyor olmalarıdır.

O dönemde, katledilenlere yönelik bombalar, kurşunlar, her ne kadar bu değerli insanların şahsına yönelik olsa da ülkeyi, ulus bütünlüğünü ve cumhuriyet modelini hedef almıştı. Maalesef ki, Uğur Mumcu da bu hain kampanyanın en önemli hedeflerinden biri olarak seçilmişti. Uğur Mumcu'nun uğruna yaşamı verdiği değerler, hepimizin ortak değeridir. Onurlu kalem, namuslu aydın, seçkin hukukçu Mumcu'yu saygı ve özlemle anarken, mücadelesine kaldığı yerden devam edeceğimizi namus sözümüz olduğunu bildiririz.”

Konuşmaların ardından anma programına katılanlar Soner Velioğlu yönetiminde “Uğurlar Olsun” ve “Ankara’nın Taşına Bak” türküleri katılanlar tarafından hep birlikte seslendirildi. Program Uğur Mumcu anıtına karanfil bırakılması ile son buldu.