TALAT ŞALK

Türkiye 2010 yılında anayasa değişikliği yaptı ve başkanlık sistemini kabul etti. Başkanlık sistemi kabul edilirken sistemi tamamlayan değişikliklerin de anayasada olması gerekirdi. Cumhurbaşkanının yetkilerini kısıtlayacak hükümler konulmalıydı. Anayasada bu hükümler yok.

Şimdi yeni anayasa yapmaya hazırlanıyoruz. Bu nasıl bir anayasa olacak? Cumhuriyetimizin 100. Yılı anayasası olacakmış. Doğrusu yapılacak yeni anayasa ile ilgili yapılan konuşmaları bazıları beni endişelendirdi: Anayasaya her etnik grubun adı yazılacakmış. Her etnik grup kendi diliyle konuşacak her grup kendi bölgesinde kendi kanunlarını uygulayacakmış.

Kanallardan birinde yapılacak yeni anayasa ile ilgili bir üniversitenin anayasa hocası konuşma yapıyordu. Konuşmaya yeni başlamıştı. Dinleyeyim dedim. İslam’ın ilk anayasası ‘Medine Vesikası’dır diye söze başlayınca dinlemekten vazgeçtim. Medine Vesikası İslam’ın ilk anayasasıdır diyen ikinci defadır duyuyorum.

Medine Vesikası Peygamberimiz Medine’de İslam devletini kurduktan sonra Medine’de yaşayan Beni Kurayza Yahudileri ile yaptığı anlaşmadır. Anlaşma hükümlerine göre Beni Kurayza Yahudileri Medine’de oturacaklar. Medine’ye düşman saldırısı olduğunda onlarda Peygamber Efendimizin safında düşmanla savaşacaklardı.

Hendek savaşında Beni Kurayza kabilesi anlaşma hükümlerine uymadı.

Mekke müşrikleri İslamiyeti henüz kabul etmeyen Arap yarımadasının diğer kabilelerini yanlarına almış Medine’yi kuşatmışlardı. Peygamberimiz düşmanın Medine’ye girmemesi için derin hendekler açtırmıştı. Müşrikler hendeği geçmeye çalışıyor. Peygamberimizin emrindeki İslam savaşçıları müşriklerin hendeği geçmesini engellemeye çalışıyorlardı. İki taraf arasında yorucu bir ok savaşı yapılıyordu. Savaşın en kritik anında Beni Kurayza Yahudileri Mekke müşrikleri ile anlaştılar. Medine’ye saldırdılar. İki ateş arasında kalan Peygamberimiz Beni Kurayza Yahudilerine karşı arka cepheyi korumak için üç yüz savaşçısını ayırmak zorunda kaldı.

Müşrikler perişan bir şekilde Medine önünden kaçtıktan sonra Peygamberimiz sahabilerini evlerine bile girmeden topladı. Beni Kurayza üzerine yürüdü. Beni Kurayza hemen teslim olmadı. Kalelerine kapandılar savunmaya geçtiler. Kuşatma bir aya yakın sürdü. Kuşatma sonunda daha fazla dayanamayacaklarını anlayana Beni Kurayzalılar teslim oldular. Peygamberimiz anlaşma şartlarına uymayan Beni Kurayza Yahudilerini Medine’den sürdü. İkinci defadır Beni Kurayza Yahudileri ile Peygamberimizin yaptığı ve Medine Vesikası olarak adlandırılan anlaşmanın İslam’ın ilk anayasası olarak yorumlandığını görüyorum.

 İslam dini Arap yarımadasına yayılınca Peygamberimiz İslamiyeti yeni kabul eden aşiretlere idareciler göndermiştir.

Görev yerlerine giden idarecilere “gittiğiniz yerlerde hukuki bir mesele ile karşılaştığınızda meselenin çözümünü Kuran-ı Kerim’de arayacak benzer konu ile ilgili önceden verilmiş kararlar varsa o kararlara bakacaksınız. Karşılaştığınız konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de açık bir hüküm bulamıyorsanız, önceden verilmiş bir karar da yoksa yine Kur’an-ı Kerim’i esas alarak siz karar vereceksiniz” buyurmuşlardır.

Peygamberimizin sözlerinden de açıkça anlaşıldığı gibi İslam devletinin yasası da anayasası da Kur’an-ı Kerim’dir. Peygamberimiz Evs kabilesinin himayesinde yaşayan Beni Kurayza Yahudileri ile Medine Vesikası diye isimlendirilen anlaşma yaparken Müslümanlığı kabul eden Evs kabilesinin gönlünü almayı da düşünmüş olabilir.

Medine Vesikası anayasa değildir. Peygamberimizin Medine Yahudileri ile yaptığı bir anlaşmadır. Anlaşma şartlarını Peygamberimiz koymuştur.

Beni Kurayza Yahudileri anlaşmaya uymamışlar Peygamberimiz anlaşma hükümlerine uymayan Yahudileri Medine’den çıkarmıştır.

Peygamberimiz istekleri üzerine anlaşma hükümlerine uymayan Beni Kurayza Yahudileri hakkında Tevrat hükümlerini uygulamıştır. Tevrat hükümleri uyarınca Yahudiler çok ağır cezalandırılmışlardır. Erkekleri idam edilmiş, kadın ve çocukları Medine’den çıkarılmıştır.  

Medine Vesikası anlaşma hükümlerini ihtiva etmektedir. Buna rağmen bazılarınca neden İslam’ın ilk anayasası denmektedir? Konu üzerinde düşündüm Peygamberimiz Medine Yahudileri ile anlaşma yapmış. Onların Medine’de oturmalarını kendi dinlerini yaşamalarını ve kendi dillerini konuşmalarını kabul etmiş.

Medine Vesikasına İslam’ın ilk anayasası diyenler Yahudilerin anlaşma hükümleri uyarınca kendi dinlerinde kendi hukukları ile yaşayacakların kendi dilleri ile konuşacaklarını görüyorlar. Peygamberimizin koyduğu İslam devletine sadık kalma şartlarını görmüyorlar. Anlaşmaya uymamaları sebebiyle Peygamberimiz tarafından çok ağır şekilde cezalandırıldıklarını erkeklerinin idam edildiğini, kadınları ile çocuklarının Medine’den sürüldüklerini de görmüyorlar.

Onlar için önemli olan Peygamberimizin Yahudilere, Medine’de kendi dinlerini yaşamaları, kendi dillerini konuşmaları aralarında çıkan ihtilaflarda kendi hukuklarını uygulamaları için müsaade etmesidir.

Medine Vesikasına İslam’ın ilk anayasası diyenler anlaşma hükümlerinde kendi dinlerinde kendi hukukları ile yaşacaklarını kendi dilleri ile konuşacaklarını görüyorlar. Yahudilerin Peygamberimizin koyduğu İslam devletine sadık kalma şartını görmüyorlar. Anlaşmaya uymamaları sebebiyle Peygamberimiz tarafından çok ağır şekilde cezalandırıldıklarını erkeklerinin idam edildiğini, kadınları ile çocuklarının Medine’den sürüldüklerini de görmüyorlar.

Onlar için önemli olan Peygamberimizin Yahudilere kendi dinleri ile kendi dillerini konuşarak kendi hukuklarını uygulamalarıdır.

Ancak Medine Vesikasını İslam’ın ilk anayasası olarak kabul edenler iyi niyetli değillerdir. Anlaşma hükümlerinin tamamını görmüyorlar. Anlaşmayı bozan Yahudilerin Peygamberimiz tarafından nasıl cezalandırıldıklarını görmezden geliyorlar.

Medine Vesikası anayasa değildir. Medine Vesikasında anlaşma hükümlerinin Medine Yahudilerine tanıdığı kendi dinlerinde, kendi dilleri ile yaşamasının kabul edilmesi yeni anayasa yapılırken göz önüne alınması anayasada etnik gruplara bu şekilde haklar verilmesi doğru değildir.

Türkiye Atatürk tarafından milli devlet olarak kurulmuştur. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti kuran halka Türk Milleti denir demiştir.

Atatürk’ün bu tarifi anayasanın 66. Maddesinde yer almıştır. Türk vatandaşlarının tamamı Türk’tür. Türkiye laik devlettir. Ancak Türkiye’de din özgürlüğü de vardır. Her Türk vatandaşı dinini özgürce yaşamaktadır.

Yapılacak yeni anayasada her etnik grubun adının yazılacağı, bu grupların kendi dillerini konuşacağı, kendi bölgelerinde kendi hukuklarını uygulayacaklarmış.

Bu durumda devletin bütünlüğü nasıl korunur bilemiyorum. Düşünceme göre böyle bir anayasa yapılması doğru değildir.

Avrupa Konseyinin kurucu üyesiyiz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’yi yargılama yetkisini de kabul ettik.

Türkiye’de yaşayan etnik gruplardan biri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitse ben kendi dilimle konuşmak istiyorum dese ve dava açsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi devletin bütünlüğünü korumak amacı ile bu başvurunun reddine karar verir.

Biz söylendiği gibi yeni bir anayasa yaparsak ayrılıkçıların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden alamadığını hak olarak kendilerine vermiş oluruz. Ümit ederim ki bu yoldan döneriz.