TALAT ŞALK

Güreşe meraklıyım. Bu yıl temmuz ayında yapılan tarihi Kırkpınar güreşlerini televizyondan izledim. Çok güzel güreşler oldu. Vaktiyle Tercüman’da pehlivan tefrikaları olurdu. Bütün pehlivan tefrikalarını okudum. Pehlivan tefrikalarını okumam yüzünden başımdan geçen bir olayı anlatayım.

Mardin'e atanmıştım. Murat Sertoğlu, Yörük Ali Pehlivan’ı yazmaya başlamıştı. Güreşlerini okumak için Mardin'de de Tercüman Gazetesi almaya başladım. O sırada Mardin'de terör başlamıştı. Terörist her zaman devleti hasım görür, Tercüman Gazetesi de terörist örgütler için iyi bir gazete değildir. Ben de Cumhuriyet savcısıyım, üstelik Tercüman Gazetesi okuyan bir savcıyım. Kitapçı herhalde bölücü eylemlerde bulunan terör örgütüne sempati duyuyordu. Ben Tercüman Gazetesi isteyince bana bakıyordu ama nasıl bakış, gözle adam öldürmek mümkün olsaydı mutlaka öldürürdü. Ben bakışlarına aldırmıyordum, her gün mutlaka Tercüman alıyordum. Bu hal uzun müddet devam etti. Bir gün sulh ceza mahkemesinin verdiği bir kararda bir kitapçının kitaplarının müsadere edilmesine karar verildiğini okudum. Karar bana yanlış geldi, temyiz ettim. Karar bozuldu, kitaplar iade edildi. Kitapçı bizim kitapçıymış. Kitapçının avukatı anlattı; kitapçı nasıl olduğunu, kararın nasıl bozulduğunu sormuş, benim temyiz ettiğimi duyunca hayret etmiş. Avukat bey,  “O iyi hukukçudur, gereği neyse onu yapar” demiş. Dükkanına gittiğimde artık bana nefretle bakmıyordu.

Yörük Ali, Osmanlı döneminde yetişmiş büyük pehlivanlarımızdandır. Ağabeyim de güreşe meraklıydı, güreşleri mutlaka seyrederdi. Keşan panayırının hemen arkasından İpsala'da panayır kurulurdu. Hatta bir defa ağabeyimle İpsala güreşlerini seyretmek için İpsala'ya gittik. İpsala'ya gitmek şimdiki gibi kolay değildi. Bir kamyonun kasasına belki 50 kişi bindik, ayaktaydık, yol da çok bozuktu. Kamyonumuz çukurlara bata çıka bizi İpsala’ya götürdü, bütün yolcular toz içinde kalmıştık. 

Türkiye ikinci cihan savaşına girmemiş, tarafsız kalmıştı, fakat tehdit altındaydı. Stalin bizden toprak talep etmiş, Kars ve Ardahan'ı istemişti. Almanya'nın da Türkiye'ye saldırma ihtimali vardı. Türkiye 5 yıl savaş tehdidiyle yaşamış, bütün gücünü savunmaya harcamıştı. İkinci cihan savaşı Türkiye'nin kalkınma hamlelerini durdurmuş, yapılması gereken önemli birçok iş yapılamamıştı. Mesela yollar bozuktu. 

Pehlivanlar güreş gününden birkaç gün evvel gelirdi. Çarşıda iri ve düzgün vücutlu pehlivanları gezinirken görürdüm. O zamanın namlı pehlivanları Hayrabolulu Süleyman, Babaeskili İbrahim ve Babaeskili Mustafa mutlaka Keşan'a gelirlerdi. Keşan'a gelen başpehlivanların en meşhuru Tekirdağlı Hüseyin pehlivandı. O günlerde gördüğüm pehlivanların en irisiydi. Uzun boylu, beyaz tenli ve güler yüzlüydü. Tekirdağlı Hüseyin, Kırcaali'nin Alkaya köyündendi. Şükrü dayımın eşi yengemin akrabasıydı, babamı da tanırdı. Babam uzun yıllar Kırcaali’de kalmıştı, annemle de Kırcalali'de evlenmişti. Tekirdağlı Keşan'da kispetini giyer, güreşe de çıkardı. Sanırım ciddi güreşmez, gösteri güreşi yapardı. Tekirdağlı Hüseyin pehlivanın ciddi güreşmediğini gösteri güreşi yaptığını ağabeyim söylerdi. Tekirdağlı Hüseyin ile güreşen Hayrabolulu Süleyman, Tekirdağlının çırağıydı. 20 dakika kadar güreşirler, sonra Hayrabolulu Süleyman yenilir veya pes eder, ustasının elini öper, güreş bu şekilde biterdi. Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan Kırkpınar'daki son güreşinde Babaeskili İbrahim pehlivana yenilmişti. Ağabeyimin anlattığına göre bu güreşte Tekirdağlı Hüseyin pehlivanın ayağı kaymış, bundan yararlanan İbrahim Pehlivan, Tekirdağlı Hüseyin'i açık düşürmüştü. Yine ağabeyimden dinledim, Hüseyin pehlivan ile İbrahim pehlivan arasında bu Kırkpınar güreşinin rövanşı Ankara'da Atatürk'ün huzurunda yapılır. Bu güreşte Tekirdağlı Hüseyin, İbrahim pehlivanı yener, ancak sanırım Tekirdağlı Hüseyin bir daha Kırkpınar'da güreşe çıkmaz. Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan arka arkaya 7 yıl Kırkpınar başpehlivanlığını kazanmıştır. Ağabeyimden dinledim, o da zamanın gazetelerinden okumuş;  gençliğinde güreşmek için Paris'e davet edilir. Paris'te karşısına çıkan bütün pehlivanları rahatça yener. Paris gazeteleri “Koca Yusuf dirildi” diye yazarmış. Tekirdağlı Hüseyin Keşan güreşlerine de gelmez oldu, herhalde güreşi bırakmıştı.

Keşan'da Düzceli Çolak İsmail'i de seyrettim, ancak bende iz bırakan güreş Hayrabolulu Süleyman ile İbrahim Karabacak'ın güreşidir. İbrahim Karabacak o yıl Kırkpınar güreşlerinde fırtına gibi esmiş, karşısına çıkan ünlü başpehlivanları hakkıyla yenmişti. Son olarak karşısına Sındırgılı Şerif Pehlivan çıkmıştır. Sındırgılı Şerif’i hiç seyretmedim, ağır ve çok kuvvetli olduğunu ağabeyimden duymuştum.Hatta bir defasında Hayrabolulu Süleyman pehlivanı yenmiş, Kırkpınar başpehlivanı olmuştur. Halk, İbrahim Karabacak'ın güreşlerini çok beğenmiş, alkışlamıştır. Sındırgılı Şerif kolay yenilir bir pehlivan değildir, fakat İbrahim Karabacak'ın üst üste zorlu rakiplerini hakkıyla yenmesi onun da hoşuna gitmiştir. Zaten o da güreşi bırakacak yaşa gelmişti, İbrahim Karabacak’ı alnından öptü, güreşi ona bıraktı. Kırkpınar başpehlivanı olan İbrahim Karabacak da pehlivanlık töresine uygun olarak Sındırgılı Şerif'in elini öper kucaklaşırlar. İbrahim Karabacak o yıl Kırkpınar başpehlivanı olur. 

Hayrabolulu Süleyman o yıl herhalde Kırkpınar'a gitmemişti, ancak Kırkpınar’dan sonra yapılan Keşan panayır güreşlerine gelmişti. Kırkpınar başpehlivanı İbrahim Karabacak da Keşan’a gelmişti. Hayrabolulu Süleyman'la İbrahim Karabacak'ın güreşlerini merak ediyordum. Hayrabolulu Süleyman güreşe hızlı başladı, İbrahim Karabacak’ı altına aldı ve hemen kündeye geçti. Süleyman pehlivanın kündeyi aşırmasını ve İbrahim Karabacak'ı yenmesini beklerken tam tersi oldu; Süleyman Pehlivan alta sırt üstü düştü. İbrahim Karabacak onun üstündeydi, son anda İbrahim Karabacak, Süleyman Pehlivan'ın topuğunu kesmiş, onun dengesini bozmuştu Bu oyunu gazetelerde görmüş, okumuştum fakat ilk defa burada nasıl uygulandığını gördüm. Bu güreş Keşan panayırında seyrettiğim son güreşti.