Mehmet Aytaç yazdı
Evet işte böyle Neşe Hanım…
Özünüze dönmüşsünüz.
Size verilen “aşağıla, küçümse ve algı yarat, CHP’yi karıştır, bir kısmını ötekileştir”” görevinizi başarıyla yerine getirdikten sonra insanların özel hayatlarından reyting devşirme aslınıza geri gelmişsiniz...
Ne güzel işte, bu toplum sizi böyle sevdi(!)
Kim kiminle nerede yatıyor?
Kimin kocası kimin eşiyle birbirini aldatmış?
Kim hangi cinsel eğilimdeymiş?
Bunlar sizin kaleminiz, sizin dünyaya bakış açınız ve ekmek kapınız…
CHP’nin Keşan’daki delege seçimleri sürecinde ve hatta daha adaylık açıklamalarında bir anda “gözlemcilik” adı altında yanlı, taraflı ve bir adayı överken diğerini (ki henüz siyaset sahnesine ilk kez çıkmaya çalışırken) “batan geminin kaptanı” gibi görmek...
Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu onurlu ve şerefli partiyi, kokoreççi tezgâhıyla kıyaslamak…
Süreç içerisinde yaşananların ne olduğunu bilmeden, tek bir tarafın algı paylaşımlarıyla gazeteleri ve meslektaşlarını bile yerden yere vurmak…
Sürekli diğer tarafı kışkırtmaya ve bunun sonuncu olarak oluşması muhtemel kaostan beslenerek “tıklama” alma çabası…
İnsanların özel hayatlarını didikleyip, bunu çirkin bir mizah ve küçümseyici ifadelerle köşe yazısı diye servis ederken, (ne olduysa) bir anda saygın (!) siyasi yazılar yazmaya başlayan Neşe Hanım, gazeteciliğin övgü makamı değil de yergi makamı olduğunu unutmuş ve bunun karşılığını da CHP İlçe Başkanlığı’nın sayfasında yazısı paylaşılarak manevi olarak almıştır. Maddi olarak ne gibi bir kazancı olduğunu bilemem.
Ancak gazetemizin imtiyaz sahibi Mustafa Bezbaş’ın paylaşımına verdiği cevapta, kendisinin çok iyi çalıştığını ve çokça reklam alabildiğini, bizlerin ise çalışmadığını ve bunun kendi sorunu olmadığını dile getirmiş. Haklıdır. Kendisi reklam alma konusunda çok yeteneklidir.
Kişilerin özel yaşamını ifşa edip, alay ve küçümseme üzerinden reyting avcılığında gayet başarılı olan Neşe Hanım, “çok okunuyor” algısıyla reklam alabilmektedir.
Diğer yandan Neşe Hanım, yazılarına engel olamadığı için, Bezbaş’ın, Medya Keşan’daki işine son verdiğini beyan etmiş.
E ne diyeyim… Bu kadar bacak arası yazıyı, anca 90’ların bulvar gazetelerinde okurduk. Ben olsam ben de yazdırmazdım…
Ama kendisine şunu da sormak isterim… Mustafa Bezbaş, sizi işten çıkardığında, tazminatınızı ödedi mi, ödemedi mi? Ayrıca sözleşmeniz bitmeden işten çıkarıldıysanız, sözleşmede kalan sürenizin de maaşını aldınız mı, almadınız mı? Eğer bunları yapmadıysa, bir gazeteci olarak Mustafa Bezbaş’ı ben kınayacağım. Söz veriyorum.
Yine verdiği cevapta Keşan Belediyesi ve diğer kuruluşlarla da abonelik sözleşmesi yaptığını ve bunun doğal olduğunu vurgulamış. Doğrudur, olabilir. Herkes, herkesle sözleşme yapabilir. Ancak merak ettiğim, mesela Keşan Belediyesi, kamu tasarrufu adı altında günlük yerel gazetelere abonelik sözleşmesi yapmazken, sizinle kaç paraya sözleşme imzalamıştır?
Keşan Belediyesi, bu fonlamayı neden kişiye özel tahsis etmiş, gazetelere tasarruf uygularken, bu siteye neden aynı uygulamayı yapamamıştır? Keşan Belediyesi, bu aktarımla, hemşerilerinin özel hayatlarının deşifre edilmesi ve bundan prim yapılmasından rahatsızlık duymamakta mıdır? Keşan Belediyesi, bu tarz yayıncılığı mı desteklemektedir?
***
Keşan’ın gerçek sorunları dururken, halkın beklentileri ortadayken, gazetecilik sıfatını, yönetimleri eleştirmek yerine, bunlara muhalefet olanları ya da değişim çabasında olanları alenen küçümseyerek, birilerinin, partiyi kutuplaştırma çabalarına prim vermesi, partilileri hedef göstermesi kabul edilemez ve affedilemez.
Büyük ve saygın “gözlemci” Neşe Hanım, keşke 5 gece boyunca delege seçimlerindeki atmosferi de gözlemleyebilseydi. Mesela, Keşan Belediyesi’nde çalışan yeni nesil bazı elemanların, gazeteci meslektaşlarına uyguladığı tehdit, taciz ve hakaretlerini de görebilse ve köşesinde yer verebilseydi.
Keşke, ilk gece oy sayımında canlı yayın yapılırken, 3. geceden itibaren parti yönetiminin kararıyla buna neden buna izin verilmediğini sorgulayabilseydi. Sansüre tepki gösterebilseydi. O gece parti koridorlarında yaşanan gerilimi Keşan’a reklam eden de kendi sitesidir. Bunun sonucu olarak parti yönetimi, canlı yayınları durdurma kararı almıştır.
Keşke, magazincilik yapacağına, toplum yararına çabalayan meslektaşlarının yanında yer alabilseydi…
Neyse, kendi tercihidir…
***
Maalesef, bu seviyesizlik, Keşan’da gazeteciliği ayağa düşürmektir.
Gazetecilik, insanların onurunu hiçe sayarak köşe doldurmak değildir. Gazetecilik, yönetim yanlısı olmak değildir. Gazeteci, halkın menfaatini gözetir; kalemini hakikatin ve adaletin yanında tutar. Özel hayatları ifşa etmek ve siyasi güce yakın olmak için yapılmaz bu iş. En azından biz, 2 yıl Ankara’nın ayazını yerken böyle öğrendik.
Bugüne kadar yaptığımız gazetecilikte, binlerce haberin karşılığı olarak birçok meselenin çözülmesinde topluma yarar sağladık. Esnafın, çiftçinin, öğrencinin, emeklinin, Keşan halkının yanında yer aldık. Halkımızın yanındayız, dedik. Belediye yönetiminin hangi partide olduğuna bakmadık. AKP dönemindeki belediye yönetiminin hata ve yanlışlarına da en çok biz dik durduk, CHP dönemindekine de biz dik durduk. Siz ise basit bazı kaldırım ve ot haberleri dışında ortalıkta yoktunuz.
Arşivler ortadadır.
***
Neşe Hanım’ın gazetecilik tarzı, gazetecilik okullarında, gazeteciliğin nasıl yapılmaması gerektiği konusunda ders olarak okutulmalıdır. Yaptığı suç mudur, belki değildir. Yasa dışı mıdır, belki değildir. Ama benim kanaatime göre en hafif tabiriyle zararlıdır.
Bir köşe yazarı, toplumun derdiyle, halkın sesiyle, adalet ve hakikat mücadelesiyle anılır. Ama Keşan’da gördüğümüz tek şey; özel hayatların teşhiri, toplumsal ön yargıların kaşınması ve okuyucunun merak duygusunu sömürerek prim yapma çabasıdır.
Bir yandan sözde “kavga etmeyin, bir olun çağrısı” yaparken, diğer yandan kalemini, halkın yararına kullanmak yerine, CHP’yi içeriden zayıflatacak bir söylemin taşıyıcısı haline getirmek, gazetecilik değil, algıcılıktır.
Evli bir bireyin ilişkilerini, kaparo miktarlarını, giydiği kıyafetleri, bindiği araçları gibi tamamen özel meseleleri, kamuoyu malzemesi hâline getirmek; okuyucunun ilgisini, başkalarının mahremiyeti üzerinden sömürmek, toplumun güvenini kazanmak yerine, kalemin gücüyle kamuoyunu manipüle etmek, gazeteciliğin değil, dedikodu tüccarlığının açık örneği ve etik dışı bir yayıncılığın göstergesidir.
Gazetecilik, bilgi, doğruluk ve adalet yoludur; alay, ifşa, taraflı övgü ve küçümseme aracı değildir.
Biraz Uğur Mumcu, Abdi İpekçi, Çetin Emeç falan okumanızı tavsiye ederim…
***
Not: Neşe Hanım’ın yazı içeriklerinden dolayı eleştirmiş olduğum makalelerinin son günlerdeki dökümü aşağıdadır. Örnek olarak bu yazı içeriklerini paylaşmak isterdim ama kalemimiz el vermez. İsteyen bunları Neşe Hanım’ın sitesine girerek bulup okuyabilir. Hem de biraz daha tıklanmış olur.
1- HOVARDALIK YAPAN ÇAPKIN FENA ÇARPILMIŞ! (02/09/2025)
2- O BENİM DEĞİL, SİZİN KUSURUNUZ! (01/09/2025)
3- KUL KURAR, KADER GÜLERMİŞ! (31/08/2025)
4- ELALEM BİZE REZİL OLDU! (28/08/2025)
5- SİZİN YAPTIĞINIZI YUNAN GAVURU YAPMAZ! (26/08/2025)
6- KİMİNE TALİH KİMİNE KÖR SALİH! (25/08/2025)
7- YAZIK OLDU CAANIMM KIZLARA, TALİH KUŞU KONMUŞ TRAVESTİNİN BAŞINA! (22/08/2025)
8- BANKALARDAN GELEN SMS’LER KOCASINI GÜLDÜRÜYORMUŞ!. (18/08/2025)
9- KOKOREÇÇİ CEMAL’İN COŞKUSU MAALESEF SİZ DE YOKTU! (13/08/2025)