Enez’in Büyükevren’den Gülçavuş’a kadar uzanan orman yangını, sadece doğamızı değil, vicdanlarımızı da yaktı.

Enez’in Büyükevren’den Gülçavuş’a kadar uzanan orman yangını, sadece doğamızı değil, vicdanlarımızı da yaktı. Fakat en az yangının alevleri kadar can acıtıcı olan şey, ardından gelen ölüm sessizliği oldu.

Gazetemizde 21 Ağustos’ta yayımladığımız haberde vatandaşların çağrısı açıktı: “Siyasiler ve STKlar sahip çıksın, açıklama yapsın.” Peki sonuç? Koca bir hiç.

Ne Edirne milletvekilleri konuştu, ne de çevreye sahip çıktıklarını iddia eden STK’lar. İsminde “çevre” geçen dernekler bile dut yemiş bülbül gibi sustu. Keşan Doğa Çevre ve Kültür Derneği de, Sardos Doğa ve Spor Derneği de, bölgemizde yaşanan bunca çevre felaketine karşı tek kelime etmedi. Bu mudur çevrecilik? Bu mudur halkın yanında durmak?

Siyasiler deseniz; onlar da aynı sessizlik korosuna katıldı. Sanki yüzlerce dönüm orman kül olmadı, sanki doğa yok olmadı, sanki insanlar bu felaketi yaşamamış gibi davranıyorlar. Milletvekili olmak sadece düğünlere, temel atmalara katılmak değil; halkın karşısına çıkıp böyle acı günlerde hesap vermektir. Sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki yüzlerce dönüm orman kül olmamış gibi susmayı tercih ettiler. Oysa seçilmiş olmak, makam taşımak, sadece yol, asfalt ya da temel atma törenlerinde boy göstermek değil; böyle günlerde halka hesap vermektir.

Şimdi buradan sormak lazım:

Yangının çıkışıyla ilgili gerçekler neden açıklanmıyor?

Yangından hemen önce verilen RES projesi ÇED onayı ile bir bağlantı var mı?

Ormanlarımızı korumak için hangi önlemler alındı, hangileri alınmadı?

Bu soruların cevabını biz gazeteciler sormaktan yorulmayacağız. Ama siyasiler susmaya devam ederse, STK’lar korkularının arkasına saklanırsa, halkın güveni de, doğanın umudu da tükenecek.

Unutmayın: Sessizlik, çoğu zaman suça ortak olmaktır.

Bugün sustukları için yarın daha büyük felaketlere kapı aralanabilir. Biz gazeteciler olarak sormaya devam edeceğiz, çünkü susmak bize yakışmaz.