İlk ekmeğin yapıldığı milattan önce 10.000 yılından günümüze kadar geçen süreçte baş döndürücü bir hızla gelişen gıda üretim teknolojilerinin temel amacı, insanlara sağlıklı, güvenli ve standart kalitede gıdayı sürekli şekilde sağlamaktır. Hiç şüphesiz herhangi bir gıdanın tüketicilere sürekli ve güvenli şekilde sağlanabilmesi için o gıdanın üretildiği hammaddenin bir takım işlemlerden geçirilmesi gerekmektedir. Tüketiciler yaz aylarında portakal suyunu ya da kış aylarında domates salçasını talep ettiği sürece gıda endüstrisinin, dünya nüfusuna paralel olarak, gelişmesi ve büyümesi kaçınılmazdır.

İnsan yaşamak için gıda tüketmek zorundadır. Uzun bir süre giyecek, mobilya veya teknolojik alet satın almadan yaşanabilir ancak her gün en azından temel gıdaların alınması hayati bir konudur. İşte tam da bu sebeple gıda konusu halkın, devletin ve medyanın gündeminden hiçbir zaman uzak kalamaz. Gıdaların üretildiği hammaddeler, üretim sırasında uygulanan işlemler, gıdalara üretim teknolojisi gereği ilave edilen katkı maddeleri, gıdaların saklanma koşulları, gıdalarda bulunabilen sağlığa zararlı maddeler ve daha birçok konu halkın gündemini sürekli meşgul etmektedir. “Doğal”, “organik”, “katkısız”, “sağlıklı” tanımları artık semt pazarlarında bile kullanılan içi boş reklam kelimelerine dönüşürken, “genetiği değiştirilmiş”, “kanserojen”, “hormonlu” gibi kavramlar tüketicileri korkutmak için kullanılan tehdit unsurları olarak karşımıza çıkarılmaktadır.

Öncelikle bilinmesi gereken husus, gıdanın tüketiciye sunulmadan önce işlem görmesinin kötü veya anormal bir uygulama olmadığıdır. Domatesin salçaya veya sütün yoğurda dönüştürülmeden önce ısıl işlem görmesi evde yapılınca doğal ve sağlıklı iken fabrikada yapılınca yapay ve sağlıksız olamaz. Bitkisel veya hayvansal bir gıdayı evde de işlemden geçirerek tükettiğimizi anlayabilirsek, gıda işleme teknolojisinin ve dolayısıyla gıda sektörünün o kadar da korkulacak bir olgu olmadığını kabul etmemiz kolaylaşacaktır. Bu durumu netleştirdikten sonra, “hazır gıdalar sağlığa zararlıdır” ifadesinin tutarsızlığından da bahsetmek gerekir. Zehir bilimi olarak ifade edilebilecek toksikolojinin kurucusu Paracelsus tarafından söylenen söz şöyledir: “Her madde zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur; zehir ile ilacı ayıran dozdur.” Bu sözün doğruluğunu bir örnekle açıklamak gerekirse; yaklaşık 75 kg ağırlığında sağlıklı bir insan kısa bir süre içinde 6 litre su içerse “zehirlenerek” hayatını kaybedebilmektedir. Su hazır bir gıda değildir, hatta bol bol su içilmesi konusunda her gün farklı kaynaklardan tavsiyeler yapılmaktadır ancak aşırı tüketim durumunda insanı zehirleyebilecek etkiye sahiptir. Her hazır gıda sağlığa zararlıdır veya evde hazırlanan her gıda sağlığa faydalıdır kavramlarını da bu açıdan düşünürsek büyük bir yanılgıyı önlemiş oluruz.

Gıda üretiminde, işlenmesinde ve hazırlanmasında hatalar bilinçli veya bilinçsiz olarak evde de fabrikalarda da yapılabilmekte, bu hatalar bazen ekonomi bazen de sağlık yönüyle tüketiciyi etkileyebilmektedir. Gıda bilimi çok geniş ve uzmanlık gerektiren bir alan olduğu için tavsiyem, gıda teknolojisi ile ilgili bilgileri sadece gıda mühendisleri ve teknikerlerinden edinmeye özen göstermenizdir.

Sevgiyle ve bilgiyle kalın.