Geçtiğimiz günlerde 30’uncu yaşını dolduran World Wide Web (www), bulanlarının bile tahmin edemeyeceği bir büyüklükte tüm dünyayı sardı. Birçok yeniliğe tepkili olan insanlık, yüzyıllardır interneti bekliyormuşçasına bağrına bastı ve hatta internetten yaşayan bir nesil ortaya çıkardı.

Şimdilerde, çocukluğunu telefonsuz ve televizyonsuz yaşamış kuşakların bile iki saatlik internet kesintisinde ne yapacağını bilemez hale geldiklerine şahit oluyoruz.

Başlangıcında tahmin edilemeyen bu yüksek katılım yepyeni sektörleri ve meslekleri doğurdu. Hosting firmaları ya da sosyal medya uzmanları varlıklarını temelinde yan yana gelmiş üç tane w harfine borçlular.

Dünyayı saran bu canavarın ortaya çıkardığı sektörlerden biri de dijital reklamcılık.

Web sitelerinin ziyaretçi sayısı şimdiki kadar çok değilken, sitelerin sağ ya da sol taraflarına firma logosu bulunan fotoğraflar eklemekle başlanan dijital reklamcılık, zaman içinde karşılaştığı sorunlara teknoloji ile cevap vererek kendini geliştirmeye devam etti.

Ziyaret sayısının artması ile karşılaşılan ilk sorun, daha fazla firmanın reklam alanını satın almak istemesi oldu. Sitelerde reklam eklenebilecek alan sayısını artırmak mümkün olsa da yeterli olmayacağı ve zararlı olacağı için aynı reklam alanını rotasyonlu olarak kullanma teknolojisini geliştirerek bu alanları açık artırma ile satma prensibini ortaya çıkardılar. Google’ın öncü olduğu bu yöntem beraberinde AdSense ve Ads ürünlerini de ortaya çıkardı ve Facebook reklamcılığının da temelini oluşturdu.

Rotasyonlu reklam alanları uzun süredir hayatımızda ve artık hepimiz çok alıştık. Hem bu alışkanlık hem de ziyaret sayısının giderek artması kadınları ilgilendiren reklamların boş yere erkeklere gösterilmesi, sadece bir bölgeye hizmet veren firmaların tüm ülkeye reklam göstermesi gibi sorunlar ortaya çıktı.

Bu soruna da teknoloji, kullanıcıları ilgi alanına ayırma becerisini ekleyerek çare buldu. Ancak bu yöntem temelinde kullanıcıların bilgilerini kendilerinin vermelerine dayanıyor ve doğruluk oranı, reklama harcanan bütçeler göz önüne alındığında önemi giderek büyüyor.

Kullanıcıların davranışlarını verdikleri bilgilerle eşleştirerek reklam gösterme teknolojisi şu an büyük reklam mecralarında herkese açık şekilde kullanılıyor. Mükemmel olmamakla birlikte başarılı sonuçlar verdiğini söylemek mümkün. Ancak daha doğru bilgilerle reklamcılığı eşleştirmek, teknoloji geliştiricilerinin kafasını sürekli olarak kurcalıyor.

Şimdilerde hepimiz, arkadaşlarımızla yaptığımız bir sohbetin ana konusu ile ilgili olan reklamın karşımıza nasıl çıktığını soruyoruz birbirimize. Bir arkadaşımızla ev almak üzerine sohbet ediyoruz, sonra Instagram’da lokasyonumuza yakın yepyeni bir sitenin reklamını görüyoruz. Sizce tesadüf mü? Peki, bu tesadüfler çok artmadı mı?

Aslında her şey akıllı telefonların söylediklerinizi dikte edebilmesiyle başladı. Dikte yapabilen cihaz, mikrofona erişip sizi dinlemeyle birleşince ortaya Speech Recognition teknolojisi çıktı. Bu teknoloji sizi sürekli olarak dinliyor, konuştuklarınızı uzak bir bilgisayara not alıyor ve reklam anahtar kelimeleri ile eşleşmeniz halinde, cihazınıza o reklamın yönlendirilmesini sağlıyor. Böylece daha yüksek reklam geri dönüşü hedefleniyor.

Bir mobil uygulamanın yapım maliyeti ve yayında tutulması, günümüz şartlarında oldukça yüksek. Buna rağmen birçok pahalı yazılımı ücretsiz olarak indirdiğimizi ve içinde reklam olmadığı halde ücretsiz olarak kullanmaya devam ettiğimizi görüyoruz.

Sadece bu bile SR teknolojisinin ne kadar değerli bir veri topladığını anlamamıza yeterli. Uygulamaların topladıkları bu bilgileri, Facebook ve Google’a aktardıkları, büyük mecraların kendi uygulamaları ve telefon asistanları üzerinden de bu verileri topladıkları şu an bildiklerimiz arasında.