Ferhat Gündoğdu

Doğa olayları, Dünya’nın oluşumundan beri,  tarih boyunca büyük oranda veya insanoğlunun kontrolü dışında gerçekleşen, can ve mal kaybına neden olan   olaylardır. Kısaca insanlara zarar veren  olaylara doğal afet denir.

İlkokuldan beri deprem başta olmak üzere pek çok doğal afetin yaşandığı ve riskin büyük olduğu bize anlatılır. Deprem ve sellerin  doğal afet olduğu anlatılsa da önlemini alıp etkisini azaltmak mümkündür. Depremin ve sellerin yoğun afete dönüşmesinin sorumlusu; bilim ve tekniği dikkate almayan rant odaklı kentleşmeye göz yuman yöneticilerdir. Bu davranış biçimi ülkemizin başına gelen  doğal afetlerden daha tehlikelidir.Dere yataklarını doldurup binalar yapmak, yamaç alanlara  ağaçlandırma ve teraslama yapmamak, yeşil alanları rant uğruna,  sulu zemin ve fay hatlarının geçtiği yerleri yerleşime açmak insanların yaptığı afetlerdir.

Çok ilginç, biraz da ironi içeren  Hollanda Arama Kurtarma Ekibi’nden  birinin Adıyaman’da bulunan bizim kurtarma ekibinden birine  söylediği…

“Siz bu Tanrı’yı  bu kadar kızdıracak ne yaptınız?”

                                Ne mi  yaptık…

*Her şeyi kadere bağlayan, bilim ve tekniği göz ardı eden yöneticileri yıllarca başımızda tuttuk.

*Mevzuata uymayan, denetlenmeyen, kaçak yerlere kaçak yapılar yaptık.

*Tanrının adını kullanarak; yasak olan, günah olan, doğru olmayan her şeyi yaptık.

*Bunca zulüm karşısında bir şey yapmadık,  zulme ortak olduk .

*Yozlaştık kural tanımaz olduk. Zalimin zulmünü  alkışladık.

*Oy uğruna imar affı çıkaranları, ormanları yakıp imara açanları, kardeş kanı dökülmesine sebep olanları iktidar yaptık.

*Çocuklara tecavüz edenlere, kadınları öldürenlere, insanları dinine ve ırkına göre ayıranlara göz yumduk.

* Katilleri, yolsuzluk yapanları dışarı bırakıp, düşünen beyinleri içeri  attık.

* Yaptığımız her işte  hırsızlık yaptık, çaldık,  kul hakkı yedik. Sonradan uydurulmuş ‘kandilleri’ kutladık. Günah çıkardık.

*Ormanları, dağları, ovaları talan ederek yandaşlara verdik. Yakarak tüm hayvanları yurtsuz bıraktık.

*Kur’an’ı elimize alarak seçim meydanlarında salladık.

*İmar affı vererek, kaçak yapıları affettik. Çaldık çırptık, yolsuzluk yaptık.

*Ahlaksızlık yaparak; az çalışıp , hırsızlık ile haram yemeyle  çok zengin olduk .

*En ahlaklı, en dindar, en namuslu benim dedik. Yapılan hataları söyleyenlere  namussuzlar, adiler dedik.

*Afetzedelere  gidecek eşyaları ve yiyecekleri sattık.

*Hiçbir üretime katılmayan tarikatların peşine takılıp tanrıyı aradık.

*Sırf benden diye su başlarına liyakatsiz, başarısız, eğitimsiz  Deli Dumrulları getirdik.

Kısaca  bencil ahlaksız toplum olduk. Kadir Gecesi ‘sen’den  af diledik. Sabah kalktık; kul hakkı yedik, yolsuzluk yaptık, yalan söyledik, haram yedik, iftira attık, küfrettik, hakaret ettik.          Okullarımızda “Din Kültürü Ve Ahlak Bilgisi” diye ders okuttuk. Aslında  dinin bilgisini, ahlakın kültürünü  okutmalıydık.

Bir TV kanalında  çat pat  Türkçe konuşan Japon uzmana soruyorlar:

“Sizde yapı denetim sistemi var mı?”

“Hayır yok”

“Peki bir yapının müteahhidi  proje dışına çıkıp; demirden, çimentodan çalarsa onu kim denetleyecek?”

“Denetlemeye gerek yok çalmazlar.”

“Ya çalarlarsa.”

“Hayır, kesinlikle çalmazlar. İnsan canının söz konusu olduğu yerde böyle şeyler olmaz.”

Evet, Japonlarda “Yapı Denetim sistemi” yok… Neden yok? Adamların aklına proje dışına çıkmak ve hırsızlık  gelmiyor. Bu bir ahlak meselesidir.

Adamlarda din yok, peygamber yok, kitap yok kısaca tanrı yok, ama ahlak var. Bizde ise  din var, peygamber var, kitap var, tanrı var ama ne yazık ki ahlak yok. Demek ki  önce ahlak gerekiyor. Ahlakın olmadığı yerde  kanun ve din işe yaramaz. Ahlak insan ile beraber onun içinde, vicdanında doğar. Sanatta olduğu gibi ahlak konuşulmaz yaşanır. Eğer onu yok ederseniz öcünü çok hızlı bir biçimde alır. (18.03.2023)