Ferhat Gündoğdu | Yenimuhacir-KEŞAN

         Yöneticilik yaptığı yıllarda, müdür odasının kapısı hep açıktı. Ağustos ayının sonları, okulda birinci sınıf kayıtları yapıyordu. Elinde bir kimlik ile tıknaz, ufak boylu, hafif tombulca, esmer biri kapıda dikildi. Açık olan kapıyı yine de tıklattı. Müdür önündeki evraktan başını kaldırarak “buyurun “dedi.

         “Müdür Bey, çocuğumun kaydı için geldim.” 

         “Hele gel bakalım. Hoş geldiniz, buyurun oturun.” Adam çekinerek Müdür’ün önünde bulunan koltuğa oturdu. Müdür kimliği eline aldı. Önüne ve arkasına baktı.

          “Edirnelisin galiba hemşerim”

           “Evet Edirneliyim, Müdür Bey. Ama artık İstanbul’a geldik, burda çalışıyam.”

           “ Vay! Hemşeriyiz. Ben de Edirneliyim” dedi müdür. Elindeki kimliğe bakarak kayıt defterini açtı. Yazmaya başladı. Adam ceplerini araştırdı. Birkaç cebine bakındı. Sonunda elli lirayı koyduğu cebinden çıkardı.

          “Müdür Bey kusura bakma bu kadar kayıt param var” dedi. Elli lirayı müdüre uzattı. 

          “Sok o parayı cebine, bu kadar yıldır müdürlük yapıyorum. İlk defa bir hemşerimle karşılaştım. Para almak ne demek... Senin oğlun burada sekizinci sınıfa kadar okuyacak. Çantasını, kitabını, defterlerini ben karşılayacağım,” dedi müdür. Adamın esmer yüzünde beyaz sevinç belirdi. Belli belirsiz gülümsedi. Sevinerek parayı yan cebine koydu. 

           Müdür, dışarıda gezinen okul hizmetlisi Turan’a seslendi.

          “Turan!.. Bize iki çay getir. Hemşerim gelmiş, onunla birer çay içelim.” Adamın tekrar yüzünde beyaz sevinç belirdi. “Müdür Bey” diyerek seslendiği hitap şekli “agacığıma” dönüştü.

         “Sağ ol agacığım. Beni çok mutlu ettin. Evde, hiç ekmek parası kalmamıştı. Hemen gidip parayı eve bırakayım,” dedi.

         “Ne iş yapıyorsun , başka çocuk var mı, eşin ne iş yapıyor?.." diye sordu müdür.

        “Vallahi!.. agacığım, ben bi şeyler satıyam. Üj bej kazanıyam. Eşim çalışmıya. Evde hasta yatan küçük bir kızım daha var. Onun sağlığı ile ilgileniye. Şu karşıda gördüğün Tem Oto Yolunun altındaki gecekondularda yaşıyaz.”

          Müdür gözündeki gözlüğü çıkardı. Arkasına yaslandı.”Çok üzüldüm” dedi. Adamın gözleri yaşlandı. Islak ıslak müdüre baktı. Hizmetli Turan çayları getirdi. Çayları yudumladılar. Adam, çocuğunun kimliğini alarak, ayağa kalktı.

          “Agacığım çok sağ olasın. Çok sevdim seni” diyerek,  müdürün elini öpmek için eğildi.

Müdür elini çekti. “Estağfurullah hemşerim, bundan sonra ne sorunun olursa gel beni bul” dedi. Adam sevinerek dışarı çıktı. Biraz sonra tekrar geri döndü. Kapıdan seslendi:

           “Agacığım, bir isteğim daha var. Benim çocuğun soyadıyla dalga geçiyeler. Onu değiştirebilir miyiz? 

            Müdür’ün hiç dikkatini çekmemişti, yazdığı soyadı; şöyle bir kayıt defterine baktı. Gerçekten soyadı ilginçti. Mırıldanarak okudu” Tarık Bostanpatlıcan” müdür güldü. Adamın mutluluğu kaybolmasın diye, bozuntuya vermeden şakayla;

          “Ne demek hemşerim, tabii… sen, iste yeter. Hangini sileyim? Bostan mı kalsın, Patlıcan mı?”

         “Patlıcanı silelim”. 

          “Tamam siliyorum, patlıcanın üzerini çiziyorum.” Adam çok sevindi. Tekrar müdürün elini öpmek istedi. “Agacığım seni çok sevdim. Yarın sana bir hediye getircem. Ama mutlaka kabul edicen, yoksa çok darılırım” dedi.

            Müdür gözlüklerini takarak düzeltti.” Hadi tamam hediyeni kabul edeceğim, ama sakın pahalı bir şey istemiyorum, yoksa geri veririm” Adam sevindi, ”Yok agacığım, evdekilerden getircem.” Evdekilerden deyince müdür merak etti…

            “Ne getireceksin ?”

            “Agacığım sana bi Küpek getircem. Müdür şaşırdı;

            “Köpek mi getireceksin? “ 

            ”Evet agacığım, çok sevceksin” dedi adam. Koşar adım dışarı çıktı.

Müdür ile okulun hizmetlisi Turan, birbirine bakarak gülüştüler.

             ”Ne yapacağız Turan? Bak… köpek getirecekmiş.” 

            “Olsun! getirsin Müdür Bey, ben okulun arkasına bir kulübe yaparım. Köpeğe bakarız. Hem öğrenciler de çok sevinir” dedi Turan.

           Birkaç gün sonra adam elinde bir kutuyla geldi.” Agacığım hediyeni getirdim.” Müdür kutuyu aldı. İçini açtı. Arabaların önüne konulan; araba gittikçe başını sallayan, küçük bir maket köpek modeliydi.

          “Arabana koyarsın be agam.  Araba hareket ettikçe, o da başını sallar. Yol boylarında bu küpekleri satıyam“ dedi. 

           Müdür, hediye maketini eline aldı oynattı. Köpeğin ağzı, küçük bir bezle maske yapılıp kapatılmıştı.

         “Harika, çok teşekkür ederim. Ama bu köpeğin ağzına neden maske takılmış? dedi. 

Adam üzüntülü bir şekilde, yere bakarak;

          “Kendisi evde devamlı maskeyle gezdiği için, ‘Müdür amcama, benim hastalığım bulaşmasın’ diyen, lösemili küçük kızım taktı.” 

           Müdür sustu, yutkundu, gözleri yaşardı. Bir şey demek istedi, ama boğazı düğümlendi diyemedi. 

“ … ”