“Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
Sene 1946/ Mevsim sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim/ Dalları neyleyim.
Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim./Yâr yâr!
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar!"
*
..1960’ı yıllarda, etrafında; Şapçılı İbrahim Efendi’nin
dizel un değirmeni ,Mümin Kâmil’in Mağazası,Ahmet
Kahya’nın Mağazası , Tekel Binası ,Zati Bey’in Zahire
Mağazası,bir kaç marangoz, Yakup Ersoylu’nun Yeal Büs-
küvi Fabrikası, Şekeralların Büsküvi F abrikası, Ali Yara-
man’ın Un Değirmeni , yine Ali Yaraman’ın Yağ Fabrika-
sı, bir kaç IZGAR, bir berber , bir-iki terzi ve Yazlık Emek
Sineması’nın bulunduğu TERZİLER SİTESİ’ne inen yoku-
şun ve iki tarafına doğru uzanan ara sokakların, yeni
belediye başkanımız sayın Mustafa Helvacıoğlu tarafın-
dan yaptırılan yeni düzenlemesini görünce mest oldum.
Artı Çarşı adıyla anılan bu sokaklarda ,Keşan Kent Kon-
seyi Kadın Meclisi’nin katkılarıyla düzenlenen KADIN
EL EMEĞİ SERGİSİ ile daha da güzelleşen ve insana ferah-
lık veren güzellikteki bulvar taşlarıyla, heykellerle ve zey-
tin ağaçlarıyla süslenmiş bu yokuşu gördüğümde ,yu-
karıda okuduğunuz , usta şair BEDRİ RAH Mİ EYÜBOĞ-
LU’NUN , “SİTEM” adlı şiirini anımsadım...Ve ister iste-
mez şu dizeler döküldü ağzımdan:
Yokuşun iki yanında zeytin ağaçları
Yıl 1960 lar; haziran, temmuz, ağustos ayları
Geçmişimde ne anam ,ne babam , ne de sevdalım
Ne de hastane arkasındaki badem ağaçları
Varsa yoksa yazlık sinema akşamları
..Evet, 1960 lı yıllar, tüm dünyada olduğu gibi Keşan’da
da siyah-beyaz günlerin yaşandığı ve Keşanlıların, cu-
martesi pazarlarıyla, panayırlarla,dallık eğlenceleriyle ,
deve güreşleri ve futbol maçlarıyla oyalandığı yıllardı.
..II.Dünya Savaşı’ndan çıkalı henüz on beş yıl olmuştu.
Her taraf toz-toprak içindeydi..Sokaklar zifiri karanlıktı.
Keşan’da tek bir apartman yoktu.. 0lacağını da kimse
düşünemezdi...Ekmek;,öküzlerin çektiği karasabanların
ve yine öküzlerin, beygirlerin ve mandaların çektiği çak-
mak taşlı dövenlerin çakmak taşlarında ve gecenin zifiri
karanlığında,sabaha karşı, yataklarından kalkarak külüs-
tür bir kamyon ve otobüsle kasaba kasaba gezen mani-
turacı, kunduracı ve sebzeci esnafının alın terinde sak-
lı idi....Alınteri akıtmadan ekmek yoktu.Tüm Keşanlılar
ekmek parası çıkarmanın derdinde idiler....Kimi ;susam
helvası ,çıtır helva, horoz şekeri, simit, boza, dondurma,
limonata, kadayıf, baklava, peynir helvası , ekmek, kura-
biye ayakkabı, sepet, yapar,;kimi, atlara-katırlara nal ça-
kar, kimi öküz, at arabası ve araba tekeri yapar,kimi
çekirdek, mısır, odun satar, kimi hasır ,kilim, aba dokur ,
kimi ; orak, çekiç, balta, kürek, bıçak , gazoz, limonata,
boza , dondurma imâl eder , kimi ;kapları kalaylayarak,
yorgan ve yatakların içindeki eski pamukları hallaç ma-
kinesiyle havalandırarak, kimi foseptiklerdeki b..ku
tenekelerle taşıyarak,kimi hamallık yaparak, kimi ayak-
kabı boyayarak kimi et,süt ,yoğurt, peynir, kesik, lor,
yağ , yumurta , tavuk,kaz, koyun-kuzu, inek ,manda sa-
tarak, kimi duvar örerek, çatı onararak,kimi ;yırtık ve sö-
kükleri dikerek ,kimi ;sinek kaydı traş yaparak, kimi ku-
mar oynatarak,kimi;gaz yağı, mazot ,benzin,buz satarak,
kimi: sinema çalıştırarak, kimi; kırtasiyecilik , kimi fotoğ-
rafçılık yaparak, kimi düğünlerde darbuka, davul,zurna
çalarak ekmek parasını çıkarmaya çalışırdı...
..Sinema önlerinde ve panayırlarda sakız,ciklet ,çekirdek
ve testiyle su satanlar da vardı...Köyden kente alınacak
yol, öküzlerin ve öküz arabalarının dört tekerinin daya-
nıklılığına bağlı idi…Evlerde ne telefon, ne televizyon,
ne bilgisayar , ne kalorifer tesisatı, ne doğal gaz vardı….
Işık azdı…Evler; duvar içine açılmış ocaklarda yakılan
odunlarla ısıtılır, çıra, mum,kandil, gaz lambası ışığıyla
aydınlatılırdı..1950 li yılarda Keşan’a gelen elektrik, gü-
nün belirli saatlerinde belirli bölgelere verilmeye başlan-
mış idi.. Geri kalan yerler gaz lambaları ile aydınlanmak-
ta idi.....Yolları aydınlatmak görevi ise yıldızların ve DO-
LUNAY’ındı....Bu yüzden geceleri hafif rüzgarda bile kıpır-
dayan ağaç dallarının hışırtıları insanları korkutur; gece-
leri , etrafta , hayaletlerin, cinlerin, perilerin dolaştığı sa-
nılırdı....Kafaları, bilimin aydınlatıcı ışığı yerine , akıl dışı
inançların sarmaladığı bir ortamda, eğitmenler ve köy
enstitülü öğretmenler , atandıkları köylerde arı gibi çalı-
şır, Türk Köylüsü’nü , içine düşürüldüğü bu cehalet ve
yokluk bataklığından kurtarmak için büyük özveri götse-
rerek, kendilerine tahsis edilen bir cami ya da köy oda-
sında öğrenci okuturlar, bir yandan da okulun badana-
sını, onarımını kendi elleriyle yaparak, Atatürk Cumhu-
riyeti’nin yücelmesine katkıda bulunmaya çalışırlardı
..İşte bu yıllarda cumartesi günü akşamları ,akşam ye-
meğini yer yemez, kendimizi Keşan’ın karanlık, loş so-
kaklarına atar, yazlık sinemaların yolunu tutardık....Bu
yıllarda Keşan’da ;Rıza’nın yazlık ve kışlık Aile ve Park
sinemaları, Bekir Varnalı’nın (Tatar Bekir) yazlık ve kış-
lık Yeni Sinemaları, önce merhum Hulki Beceren’in da-
ha sonra akrabası Kâşif Ürek’in çalıştırdığı IŞIK Sinema-
sı, Nurhan Çuhacı’nın yazlık ve kışlık Emek Sinemaları ,
Saatçıoğulları’nın Zafer Sineması, 0rdu Evi Sinemaları
ve Borsa Sinemaları vardı..
..Televizyonun çıkmasıyla birlikte âdeta deprem geçiren
Yeşilçam Sineması’nın iflas ettiği 1975 li yıllarda da Abi-
din Köşeli ,kışlık ve yazlık Sinema çalıştırmış idi..
..Ancak Keşanlılar, cumartesi akşamları genellikle Yeşil-
çam yapımı yeni filmleri vizyona koyan Nurhan Çuhacı’-
nın kışlık ve Yazlık Emek Sineması’na giderlerdi..
..“Nurhan Ağabey’”in Yazlık Emek Sineması, şu an zey-
tin ağaçlarıyla dizayn edilmiş olan Terziler Sitesi’ne inen
bu sokakta , sol tarafta bulunurdu..
.. Toprak zemin üzerinde ,yaklaşık sekiz yüz kişilik tahta
iskemlelerden oluşmuş sinema , cumartesi akşamları
tıklım tıklım dolardı.. Geniş tahta kapılı sinemanın giriş
kapısında Nazmi Vardar Ağabey ,kendisine uzatılan bi-
leti orta yerinden ikiye kopararak gelenleri içeri alırdı. .
Sinemanın en arka sırasında aileler için , beyaz örtülü
sekiz -on tane de masa bulunurdu.
.. İsmail Dümbüllü’nün oynadığı bir filmi, babamla bir-
likte bu yıllarda , bu sinemada, en ön sırada izlemiş
ve beyaz perdeye bakmaktan boynum tutulmuştu.
….Sekiz yüz kişilik sinema kapısı önündeki çekirdekçi-
lerin, çekirdek camekânına vurarak çıkardıkları “tık-tık!”
sesleri ve Nazmi Karlıdağ Ağabeyin “taze mısır” hay-
kırışları arasında, gişeden biletimizi alır, sinemaya girer-
dik..
.Türk insanının kıvrak zekâsı , burada da kendini gösterir ,
dikiş dikme işinden anlayan bazı gençler ,önceki geceler-
den kalma, yırtılıp atılmış sinema biletlerini dikiş maki-
nesiyle diker, dikiş yerini parmakları arasına gizleyerek ,
gecenin loşluğundan yararlanarak ,Nazmi Vardar Ağa-
bey’e , bu dikilmiş bileti kestirip içeri girerlerdi.
…Sinema başlamadan önce ve beş dakika aralarda,Ba-
har ve Gamsız Gazozu şişelerinin açılırken çıkardıkları
“paat!..paat!..” sesleri arasında, ve yıldızların göz kırpan
titrek ışıkları altında, göz göze gelmeye çalıştığımız
platonik aşıklarımız, bizim siyah-beyaz günlerimizi gök
kuşağı renklerine boyardı..
..Cilâlı İbo, Bedia, Horoz Nuri , Ayşecik, ,Ömercik , Yu-
murcak,Mahmut Hoca,gibi karakterleri ;Turan Seyfioğ-
lu, Turan Feyzioğlu , Zeki Müren,Cahide Sonku, Jeyan
Mahfi Ayral ,Nubar Terziyan, Tamer Yiğit, Fatma Girik,
Fikret Hakan, Ahmet Mekin, Ahmet Tarık Tekçe, Salih
Tozan, Necdet Tosun, Suphi Kaner, Suna Pekuysal, Nuri
Sesigüzel,Turgut Özatay, Sadri Alışık,Muzaffer Tema,
Zeynep Değirmencioğlu, Ayhan Işık,Orhan Günşiray,Ne-
riman Küksal,Eşref Kolçak,Sadri Alışık, Hüseyin Baradan,
Öztürk Serengil, Esen Püsküllü, Hüseyin Peyda, Ekrem
Bora ,,Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Murat Soydan, Hülya Koç-
yiğit, Türkan Şoray, Kenan Pars ,Erol Taş,Hulusi Kentmen,
Semra Sar, Leylâ Sayar, Salih Güney, Kayhan Yıldızoğlu,
Nebahat Çehre, Yılmaz Güney, gibi, sinemamızın süper
starlarını ve daha onlarcasını hep bu sinemaların beyaz
perdelerinde tanıdık…Bazan beyaz perdeden,tanıdık bir
yıldızın yavaş yavaş kaydığını, bazan da beyaz perdeye
yeni bir yıldızın düştüğüne tanık olduk!Onlarla üzüldük,
onlarla birlikte ağladık, onlarla güldük..
..Bu nedenle ,diğer hizmetlerinin yanı sıra ,Keşan Halkı-
nı YEDİNCİ SANAT ürünleriyle tanıştırarak, bilinçlenme-
sine , aydınlanmasına büyük hizmette bulunmuş olan
merhum Nurhan Çuhacı’nın adının ya da sinemasının
adının, bu sokağa verilmenin uygun olacağın düşünüyo-
rum….Diğer sinemacılar için de ,aynı önerim geçerlidir.
..Terziler Sitesi’ne inen bu sokakta yürürken bu anılar
geldi aklıma….Keşanlılar böyle sokak ve caddeleri çok-
tan hak etmişlerdi diye düşündüm..Taş üstüne taş koy-
mak işte buydu...
.Sözün kısası, yiğidin hakkını yiğide vermek gerekiyor
Hem de elini sıkarak..
Yüzümüzü ele-güne, dosta-düşmana karşı ak ettiği
için, Keşan’a , Keşanlılara yakışır bir makyaj yapmaya
başladığı için sayın Helvacıoğlu’na, kendi adıma teşek-
kür ediyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. ..Değer-
li Keşanlılara da, yeni Keşan’ın getireceği güzel ve be-
reketli günlerin nimetleri için şimdiden afiyet olsun!..
diyorum….En içten saygılarımla..