Suya Yazı Yazmak: İsmet Esengin.

İktidar sahipleri ve yandaşları ikide bir Almanya dahil diğer gelişmiş ülkelerin ülkemizi kıskandığından dem vuruyorlar. Türkiye ve Almanya arasında ekonomik, demografik ve çalışma yaşamına yönelik karşılaştırma yapmaya çalıştım. Bakalım kıskanılacak neyimiz varmış. Buyurun size rakamlar. Nüfus, sağlık, ekonomi, ücretler, milli gelir ve istihdamla ilgili CIA World Factbook, TÜİK, OECD ve Trading Economics verilerini kullandım. Küsuratlardan dolayı hafif sapmalar olabilir.

Türkiye Cumhuriyeti 1923’te kurulup sıfırdan kalkınma hamlesi başlatan bir ülke. Almanya’nın ise 1945 yılı sonrasında ikinci dünya savaşı neticesinde tamamen tahrip olmuş bir ekonomi ile yola çıktığını biliyoruz.  Yüzölçümü 357 bin kilometrekare. Yani bizim %45’imiz kadar. Nüfusumuz aynı sayılır. Yaklaşık yirmi yıl ara ile ciddi yıkım sonrası ayağa kalkma mücadelesi veren iki ülkeden biri Avrupa’nın devi olmuş, diğeri ise malumunuz hala masallarla avutulmaktadır. Almanya milli gelir olarak 4,26 trilyon dolara, kişi başı milli gelir olarak da 51203  dolara ulaşmışken Türkiye bir trilyon dolar milli gelir seviyesini bile yakalayamamıştır. Kişi başı geliri ise 2017 rakamları ile 10,500 dolar seviyesinde idi, yani orta gelir tuzağında takılı kalmıştı. 2022 yılında kişi başı milli gelirimiz de 9600 dolara gerilemistir. Yani hem toplam ülke gelirimiz hem de kişi başı  gelirimiz Almanya’nın beşte birinden bile az. Ekonomik ve sosyal hayatımızda var olan mülteci sayısını da hesaba katarsak (Mesela 5 milyon olarak kabul edersek) kişi başı milli gelir 9000 dolar seviyesine inmekte. Sayı fazla ise 9000’in de altına düşmekte.

Almanya’da 45 milyon kişiye iş olanağı sağlanırken bizde sadece yaklaşık 31 milyon kişinin işi bulunmaktadır. Almanya’da çalışabilir nüfusun %80’i iş sahibidir. Bizde bu oran %48’dir. Kadınlarda durum daha da vahimdir. Almanlarda %77 olan kadın istihdam oranı bizde sadece %31’dir. Almanya’da kadınlar ekonomik hayatın içindeyken bizde dışlanmış, eve kapatılmış durumdadır. Sendikalaşma oranları ve Toplu iş sözleşmelerine katılım yüzdeleri maalesef kıyas götüremeyecek seviyededir. 2022 yılı itibarı ile Avro bazında asgari ücretleri kıyaslarsak Almanya’daki asgari ücret Türkiye’dekinin yaklaşık 6 katıdır. Ayrıca Almanya’da çalışanların sadece %6,6’sı asgari ücretle çalışırken bizde işçilerin %57’si, toplam çalışanların %37’si asgari ücret seviyesindedir. Ortalama ücret seviyesine baktığımızda Almanya’da ortalama ücret Türkiye’nin 8 katıdır.

 En çok övündüğümüz sağlıkla ilgili konuları da kıyaslayabiliriz. Almanya’da 1000 kişiye düşen doktor sayısı 5, hemşire sayısı 17 iken bu rakamlar Türkiye’de sırasıyla 2 ve 2,4’tür.  Almanya’da 1000 kişiye 8 hastane yatağı bulunurken bu rakam Türkiye’de sadece 2,9’dur. Bizde bir milyon yurttaşa 19 hastane bulunurken bu rakam Almanya’da iki katıdır. Bizzat en yetkili merciinin giderlerse gitsinler dediği yetişmiş doktorlarımızdan 3 bini 2022 yılında ülkeyi terk etmiş çoğunluğu Almanya’ya gitmiştir. 8 bin doktor da gitme planları yapmaktadır. Almanya’dan Türkiye’de çalışmak üzere hiçbir doktor başvurusu bilinmemektedir. Geldiğimiz noktada birçok hayati ilaç bulunmazken sahte kanser ilaçlarının piyasaya sürülmesi ve halkın sağlığı ile oynama rezaleti karşısında yetkililer sus pus durumdadır. Türkiye’de kimsenin inanmadığı resmi enflasyon %64 seviyesinde iken bu rakam Almanya’da 8,6’dır. Yüksek enflasyon öncelikle ücretlerin hızla erimesine yol açmaktadır.

Tablo iç karartıcıdır. Ancak başlığa bakıp da kinaye yaptığımı sanmayın. Almanlar gerçekten bizi kıskanmaktadır. Birincisi nüfus verilerine bir bakın. Almanya’da ortalama yaş 48 iken bizde 32’dir. 15 yaş altı yaklaşık 20 milyon nüfusumuz varken bu Almanya’da sadece 10 milyondur. 65 yaş üstü nüfusta ise bizde sadece 7 milyon kişi iken bu Almanya’da 18 milyondur. Biz hala genç ve dinamik sayılacak bir nüfusa sahipken Almanya yaşlanmış bir nüfusla uğraşmaktadır. Almanya’nın ikinci olarak bizi kıskandığı konu ise jeopolitik konumumuzdur. Üç tarafı denizlerle çevrili, boğazlara sahip, Avrupa ile Rusya, Orta Doğu ve Asya arasında köprü olan bir ülke konumunu kim kıskanmaz ki? Uygun politikalarla böyle bir ülke dünyanın ticaret ve enerji dağıtım merkezi olur. Sanayi, tarım ve turizm de cabası. Bu da son derece hızlı kalkınma modelleri geliştirmeye elverişli bir ülke demektir. Almanya şu an Türkiye’nin sahip oldukları için neler vermez ki?

Ancak gerçeklere gelince sık sık duvara tosluyoruz. Kalkınmak için öncelikle donanımlı iş gücüne ihtiyaç vardır. Genç nüfuslu ülkelerin önceliği eğitimken yaşlı nüfuslu ülkelerin ana konusu sağlık harcamaları olmaktadır. Bizim gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşmak için bu gençleri çağa uygun ve bilimsel bir eğitim sistemi ile yetiştirmemiz gerekmektedir. Oysa biz dindar nesil yetiştirme gayreti ile eğitim sistemimizi tahrip etmiş durumdayız. Eğitim kalitesi yönünden Avrupa sonuncusu OECD ülkelerinde ise sondan ikinciyiz. Türkiye’nin ilave yüksek teknolojili yatırımlara ihtiyacı varken biz mevcutları da elden çıkardık. Tarımda, hayvancılıkta nal topluyoruz. Sebebimiz de hazır ‘Dış Güçler’.

Dış güçler tarihimizde hiçbir zaman gelişmemizi istemediler ki zaten. Bizim hem onlarla mücadelede hem de kalkınma hamlelerimizi hayata geçirmede tek tutunacağımız dal demokrasi ve cumhuriyetin temel ilkeleridir. Dikkat edin, ne zaman biraz başımızı kaldırmaya başlasak askeri ve sivil darbelerle başlangıç noktamızın gerisine savruluyoruz. Bu gerçeği göz ardı eden beceriksiz iktidarlar yüzünden ülkemizin potansiyeli ve geleceğimiz heba ediliyor. Böylesi büyük avantajlarına rağmen bu ülke gelişemiyorsa ve önümüze hep dış güçler bahanesi getiriliyorsa, bilin ki bu bahaneyi üretenler ya beceriksizdirler ya da dış güçlerin oyuncağı ve işbirlikçisidirler. 

SÖZÜN ÖZÜ; Bizim ekonomik olarak mevcut şartlarda Almanya olmamız hayal olsa bile Almanya sırf demografik ve jeopolitik yapımızdan ötürü bizi  gerçekten kıskanmaktadır.