İsmet Esengin

Toplumların aynasıdır siyasette kullanılan dil. Siyasi tartışmalar ne kadar gerçekleri yansıtıyorsa, eleştiriler yapıcı ve hele biraz da mizah içeriyorsa o ülkede demokratik bir ortam var demektir. Böyle bir ortamda toplumun değişik katmanlarının asgari müştereklerde birleşmesi ve dolayısıyla uzlaşma ve toplumsal barışın tesis edilmesi daha kolaydır.

Günümüzde siyasi figürleri hele de iktidar sahiplerini hicvetmek neredeyse imkânsız hale geldi. Mesela geçtiğimiz yıllarda ODTÜ’de daha önce yargılanmış ve beraat etmiş bir karikatürü mezuniyet töreninde taşımaları Cumhurbaşkanına hakaret kabul edilip öğrenciler tutuklanmıştı. Sadece CB’ye hakaretten son 8 yılda 200 bin kişi hakkında soruşturma yapılmış ve yaklaşık 45 bin kişi hakkında da dava açılmış. Bir önceki rekor 848 dava ile eski CB Gül’de. Yine son dönemde sıradan vatandaşların yanı sıra gazeteciler, sanatçılar, siyasiler, belediye başkanları, emekli askerler ve toplumun aydın kesimi sudan sebeplerle tutuklanmaktalar. Toplum artık bırakın hicvetmeyi eleştiri yeteneğini de yitirmiş durumda. İster istemez düşünüyor insan; nerede Levent Kırca’nın siyasi parodileri? Nerede Zeki- Metin’in siyaseti hicveden oyunları? Nerede hoşgörü? Nerede düşünce özgürlüğü?

Siyasi çekişmeler insanlık tarihinin başlangıcından itibaren süregelmekte. Türk siyasi tarihi de bu çekişmelerle doludur. Yakın siyasi tarihimizdeki önemli bazı siyasi figürlere baktığımızda, birbirleri ile ne kadar zıt olurlarsa olsunlar, belirli bir nezaketi elden bırakmadıklarını görürüz. Siyasi görüşlerine katılmasak bile kullandıkları siyasi dilin bugün birçok siyasetçiden farklı olduğunu söyleyebiliriz.

Örneğin rahmetli Osman Bölükbaşı siyasi hayatın Nasreddin Hocası olarak anılırmış. Rahmetli Demirel’in ‘GAP’ı gaptırmam’ deyişinin yanında dönemin simgesi fötr şapkasını ‘gaptırmamak’ için verdiği mücadeleyi unutabilir miyiz? Ya da ‘yollar yürümekle aşınmaz’, ‘benzin vaadı da biz mi içtik’, ‘Vaa mı bunun başka izah tarzı’, ‘dün dündür bugün bugündür’ deyişlerini. ‘Kendim için bir şey istiyorsam namerdim’ demesini. Hele hele ‘Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir, binaenaleyh, Ege bir göl de değildir’ söylemi unutulabilir mi? Keza Rahmetli Erbakan’ın sakin üslubu ile ‘milli görüş iktidara gelecek’ demesini, parmağını sallayıp bıyık altından gülerek ‘Sizi gidi siyonist uşakları’ hitabını, ağzını doldurarak anlattığı ‘ağır sanayi’ hamlesini, pazar filesini siyasi bir simge haline getirmesi, hararetle ‘adil düzen’ konuşmaları, her fırsatta ‘kadayıfın altı kızardı’ diyerek iktidara gözdağı vermesi bir efsaneydi. Benzer şekilde rahmetli Ecevit’in nezaketini, tek imla hatası yapmadan kitabi konuşmalarını, rahmetli Türkeş’in ciddiyetini özlemedik desek yalan olur. Rahmetli Turgut Özal’ın alternatifiniz ne?’, ‘Allah zengini sever’, ’benim memurum işini bilir!’, ‘bir koyup üç alacağız’, ‘seçimden önce zam yapacak kadar enayi değilim’ ‘ben zenginleri severim’, ‘sen onu küçük Turgut’a anlat’ anekdotları nasıl unutulur?

Peki ya Erdal İnönü! Dünyanın sayılı fizik profesörlerinden olup kullandığı dille siyasette çıtayı yükseltmedi mi? Kendi çanta ve şemsiyesini taşıyan alçakgönüllü biri olmasının yanında oldukça da nüktedan ve güler yüzlü bir liderdi. Kendisini omuzlara almaya çalışan kalabalık karşısında yere yatması nasıl unutulur? Kendisine ‘ölürüm yoluna’ diye seslenen vatandaşa ‘dur yahu ölme, bir oy bir oydur’ demesi, mutfakta fare var diye seslenen eşine ‘ne yapayım ben kedi miyim’ demesi, bir gurup siyasetçi ile gittiği lokantada, garsonun ne yemek istediklerini sorması üzerine, ‘biraz dur, biz önce birbirimizi yiyeceğiz’ diye cevap vermesi nüktedanlığının ürünüdür. Niye siyasete girdiniz diye sorulduğunda ‘Ülkeyi benden daha kötüler yönetmesin diye’ cevabı da unutulmazlardandır. Mesut Yılmaz’ın espriden yoksun ama araya neredeyse reklam alacak kadar yavaş ve tutuk konuşmaları da tarih sayfalarındadır. Siyaseten fiyasko olsa da gaflarıyla ünlü Tansu Çiller’i atlamak olmaz. Belediye zabıtalarına ‘Merhaba asker!’ demesi, kurban bayramında ramazan bayramını kutlaması, ‘İşsizin isazı işsazız!’ vecizesi (ki hala ne demek istediği çözülememiştir), Sivas  katliamı sonrası ‘Oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır’ demesi, Kırıkkale mitinginde ‘Cenab’ı Allah’ı sizlere emanet ediyorum’ söylemi, Zeytinburnu halkına ‘Sevgili Zeytinburunlular’ hitabı, Trabzon halkına ‘Bacınız sizi Akdeniz’in incisi yapacak’ vaadi, Haydar Aliyev’e ‘Haydar Ali Bey’ hitabı milli şuurlu siyasetçimizin tarihe geçmiş gaflarıdır.

Anılan siyasetçiler başarılıdır ya da başarısızdır, tartışılır. Ancak hepsinin dilinde bir miktar kemik bulunmaktaydı. Televizyon ekranlarına birlikte çıkıp karşılıklı görüşlerini tartışmaya cesaretleri vardı. Söylemleri gazetelerde, televizyonlarda, tiyatro oyunlarında, mizah dergilerinde eleştirilir, espri konusu yapılır ancak hiçbiri bu yayın organlarını dava etmezdi.

Bugün geldiğimiz noktada ‘İsrail dölü’‘ulan ahlaksızlar’, ‘adiler’, ‘cibilliyetsiz’, ‘zürriyetsiz’, ‘tezek’, ‘çamur’, ‘mankafa’, ‘alçak’, ‘affedersin Ermeni’, ‘şerefsiz’, ‘edepsiz’, ‘yalaka’, ‘geri zekâlı’, ‘vampir’, ‘dönek, ‘virüs’, ‘soysuz’, ‘rezil’, ‘çakal’, ‘ölü sevici’, ‘terbiyesiz herif’, ‘alçak’, ‘vatan haini’, ‘hırsız’, ‘aşağılık’, ‘siyonist dölü’, ‘namert’, ‘haysiyetsiz’, ‘müfteri’, ‘sapık’, ‘sürtük’, ‘çürük’, ‘hayvandan aşağı’ sözcükleri alenen bazı liderler tarafından kullanılmasına rağmen, kendileri hakkında yapılan yazılı ve sözlü eleştiriler, mizahi yazılar ve karikatürler anında adli takibata uğramaktadır. Yandaş yayın organlarında küfürün bini bir para iken sudan sebeplerle ve artık mimiklerden bile niyet okuyarak muhalif yayın kurulaşlarına ceza yağdırılmakta. Kendisine söylenen ‘ahmak’ sözcüğünü iade eden bir Büyükşehir Belediye Başkanı hukuk ve adalet ayaklar altına alınarak hapis ve siyasi yasak cezasıyla yüzleşmekte. En komiği yukarıdaki sözcüklerle birbirlerine hakaret eden liderler seçim ittifakı yapıp can ciğer kuzu sarması bile olurken kabak sıradan vatandaşların ve aydınların kafasında patlamakta. Ve bu cenah, kendilerine oy vermeyecek olan vatandaşlara da yukarıdaki şekilde hakaret etmekten çekinmemekteler. Yukarıdaki hakaretlerin çoğunu kullanan siyasiler en ufak eleştiride dahi kendilerine hakaret edildiği iddiası ile dava açmaktadırlar.

Evet, hakareti içselleştirmiş siyasiler için dilin kemiği yok. Ancak Türkiye’ye yakışan; gölgesiyle bile kavga edenler, gözlerinden nefret fışkıranlar değil, küfürden, hakaretten kaçınan, eleştiriye açık, hesap verebilen, kendisiyle ve halkla barışık, mizah yönü de olan güler yüzlü liderlerdir. Umarım 2023 seçimlerinden sonraki dönemde böyle bir tablo ile karşılaşırız, Hoşgörü yeniden egemen olur ve toplumsal barışı yeniden tesis etmeye başlarız.

SÖZÜN ÖZÜ: Hakaret ve nefret dili kullanan siyasiler kınım kınım kınanmalı, ilk seçimde gönderilmeli ve hakaretamiz konuşmalara devam ederlerin ağızlarına biber sürülmelidir. Yerlerine hoşgörülü, birleştirici ve mizah anlayışı gelişmiş siyasiler gelmelidir.