İsmet ESENGİN
Toplumların aynasıdır siyasette kullanılan dil. Siyasi tartışmalar ne kadar gerçekleri yansıtıyorsa, eleştiriler yapıcı ve hele biraz da mizah içeriyorsa o ülkede demokratik bir ortam var demektir. Böyle bir ortamda toplumun değişik katmanlarının asgari müştereklerde birleşmesi ve dolayısıyla uzlaşma ve toplumsal barışın tesis edilmesi daha kolaydır.
Günümüzde siyasi figürleri hele de iktidar sahiplerini hicvetmek neredeyse olanaksız hale geldi. ODTÜ’de daha önce yargılanmış ve beraat etmiş bir karikatürü mezuniyet töreninde taşımaları Cumhurbaşkanına hakaret kabul edilen öğrencilerin tutuklanması, Karikatürist Nuri Kurtcebe’nin bir karikatürü yüzünden hapse atılması ve Karikatürist Musa Kart’ın hala hapiste olması ülkemizde mizaha ve hoşgörüye vurulan bir darbe olmasının yanında dünyada kara mizaha örnek gösterilen olaylar olarak anılacak. Nerede Levent Kırca’nın siyasi parodileri? Nerede Zeki ve Metin’in siyasileri hicveden oyunları? Nerede hoşgörü? Nerede düşünce özgürlüğü?
Siyasi çekişmeler insanlık tarihinin başlangıcından itibaren süregelmekte. Türk siyasi tarihi de bu çekişmelerle doludur. Yakın siyasi tarihimizdeki önemli bazı siyasi figürlere baktığımızda, birbirleri ile ne kadar zıt olurlarsa olsunlar, belirli düzeyde nezaketi elden bırakmadıklarını görürüz. Siyasi görüşlerine katılmasak bile kullandıkları siyasi dilin bugün birçok siyasetçiden farklı olduğunu söyleyebiliriz.
Örneğin rahmetli Osman Bölükbaşı siyasi hayatın Nasreddin Hocası olarak anılırmış. Rahmetli Demirel’in ‘GAP’ı gaptırmam’ deyişinin yanında dönemin simgesi fötr şapkasını ‘gaptırmamak’ için verdiği mücadeleyi unutabilir miyiz? Ya da ‘yollar yürümekle aşınmaz’, ‘Benzin vaa dı da biz mi içtik’, ‘Vaa mı bunun başka izah tarzı’, ‘Dün dündür bugün bugündür’ deyişlerini. ‘Kendim için bir şey istiyorsam namerdim’ demesini. Hele hele ‘Ege bir Yunan gölü değildir, Ege bir Türk gölü de değildir, binaenaleyh, Ege bir göl de değildir’ söylemi unutulabilir mi? Keza Rahmetli Erbakan’ın sakin üslubu ile ‘Milli görüş iktidara gelecek’ demesini, parmağını sallayıp bıyık altından gülerek ‘Sizi gidi siyonist uşakları’ hitabını, ağzını doldurarak anlattığı ‘Ağır sanayi’ hamlesini, Pazar filesini siyasi bir simge haline getirmesini, hararetle ‘Adil düzen’ konuşmalarını nasıl unuturuz? Hele her fırsatta ‘Kadayıfın altı kızardı’ diyerek iktidara göz dağı vermesi bir efsane değil miydi? Benzer şekilde rahmetli Ecevit’in nezaketini, tek imla hatası yapmadan kitabi konuşmalarını, rahmetli Türkeş’in ciddiyetini özlemedik desek yalan olur. Rahmetli Turgut Özal’ın ‘Alternatifiniz ne?’, ‘Allah zengini sever’, ’Benim memurum işini bilir!’, ‘Bir koyup üç alacağız’, ‘Seçimden önce zam yapacak kadar enayi değilim’ ‘Ben zenginleri severim’ anekdotları iz bırakanlardan. Bir tartışmada ‘Sen onu küçük Turgut’a anlat’ cevabı ise nasıl unutulur?
Peki ya rahmetli Erdal İnönü’ye ne demeli? Dünyanın sayılı fizik profesörlerinden olup kullandığı dille siyasette çıtayı yükseltmedi mi? Kendi çanta ve şemsiyesini taşıyan alçak gönüllü biri olmasının yanında oldukça da nüktedan ve güler yüzlü bir liderdi. Kendisini omuzlara almaya çalışan kalabalık karşısında yere yatması nasıl unutulur? Kendisine ‘Ölürüm yoluna’ diye seslenen vatandaşa ‘Dur yahu ölme, bir oy bir oydur’ demesi; ‘mutfakta fare var’ diye seslenen eşine ‘Ne yapayım Sevim, ben kedi miyim?’ diye cevap vermesi; bir gurup siyasetçi ile gittiği lokantada, garsonun ne yemek istediklerini sorması üzerine, ‘Biraz dur, biz önce birbirimizi yiyeceğiz’ yanıtı nüktedanlığının ürünüdür. Niye siyasete girdiniz diye sorulduğunda ‘Ülkeyi benden daha kötüler yönetmesin diye’ cevabı da unutulmazlardandır. Mesut Yılmaz’ın espriden yoksun ama araya neredeyse reklam alacak kadar yavaş ve tutuk konuşmaları da tarih sayfalarındadır. Siyaseten fiyasko olsa da gaflarıyla ünlü Tansu Çiller’i atlamak olmaz. Belediye zabıtalarına ‘Merhaba asker!’ demesi, kurban bayramında ramazan bayramını kutlaması, ‘İşsizin isazı işsazız!’ vecizesi (ki hala ne demek istediği çözülememiştir), Sivas katliamı sonrası ‘Oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır gafı, Kırıkkale mitinginde ‘Cenab’ı Allah’ı sizlere emanet ediyorum’ söylemi, Zeytinburnu halkına ‘Sevgili Zeytinburunlular’ diye seslenmesi, Trabzon halkına ‘Bacınız sizi Akdeniz’in incisi yapacak’ vaadi, Haydar Aliyev’e ‘Haydar Ali Bey’ hitabı milli şuurlu siyasetçimizin tarihe geçmiş gaflarıdır.
Anılan siyasetçiler başarılıdır ya da başarısızdır, tartışılır. Ancak hepsinin dilinde bir miktar kemik bulunmaktaydı. Televizyon ekranlarına birlikte çıkıp karşılıklı görüşlerini tartışmaya cesaretleri vardı. Söylemleri gazetelerde, televizyonlarda, tiyatro oyunlarında, mizah dergilerinde eleştirilir, espri konusu yapılır ancak hiçbiri bu yayın organlarını dava etmezdi.
Bugün geldiğimiz noktada ‘Alçak, vatan haini, cibilliyetsiz, hırsız, aşağılık, siyonist dölü, af edersiniz  Ermeni, namert, haysiyetsiz, müfteri, sapık’ sözcükleri alenen bazı liderler tarafından kullanılmasına rağmen, kendileri hakkında yapılan yazılı ve sözlü eleştiriler, mizahi yazılar ve karikatürler anında adli takibata uğramaktadır. En komiği birbirlerine yukarıdaki sözcüklerle hakaret eden liderler seçim ittifakı yapıp can ciğer kuzu sarması oldular. Ve bu cenah, kendilerine oy vermeyecek olan vatandaşlara da zillet, illet diyerek hakaret etmekten çekinmediler. Ne yazık ki bugünün genç kuşakları hep hoşgörüsüz, kibirli ve hatta hakaret dili kullanan siyasetçilerle yetişti.
Evet, hakareti içselleştirmiş siyasiler için dilin kemiği yok. Ancak Türkiye’ye yakışan; gölgesiyle bile kavga eden, ötekileştiren, gözlerinden nefret fışkıran değil; küfürden, hakaretten kaçınan, eleştiriye açık, hesap verebilen, kendisiyle ve halkla barışık, mizah yönü de zengin güler yüzlü liderlerdir. Belki de sırf bu yüzden Ekrem İmamoğlu partili partisiz bir sürü vatandaştan rağbet görmektedir. Toplum, kendisine yapılan her türlü kışkırtma ve provakasyona rağmen sakinliğini koruyan ama uygun üslup ile lafını da esirgemeyen bir siyasi görünce hemen bağrına bastı. İmamoğlu örneği yeni siyasetçi tipine duyulan özlemi yansıtmaktadır. Umarım bundan böyle siyasi yaşamımızda İmamoğlu tarzı örnekler çoğalır, siyasette hoşgörü yeniden egemen olur ve toplumsal barışı yeniden tesis etmeye başlarız.

Sözün Özü; Artık gölgeleriyle bile kavga eden siyasetçilere güle güle, gözlerinin içi gülenlere HOŞ GELDİN deme vakti.